Arama

Mustafa Özcan
Nisan 4, 2018
Rusya ile ilişkilerin karakteri

NATO gibi bir ittifak zinciri içinde yer almadıkları halde Türkiye ile Rusya birbirlerine bir müttefikten daha yakın hale geldi. Bunun sırrı sahte müttefiklerimizde. İttifaktan daha muhkem hale gelen bu ilişkilerin sırrı 'dost bildiklerimizin' iki tarafı da sıkıştırmasıdır. Hem Rusya hem de Türkiye Batılı ülkeler kuşağının baskısı altındadır. Rusya ittifakın karşı ağırlığını teşkil etmesi nedeniyle Batılıların bu ülkeye karşı tutumları anlaşılabilir ve yerinde sayılabilir. Lakin anormal olanı Türkiye karşısında özellikle Suriye'de takındıkları temelsiz menfi tutumdur. Bir müttefike değil bir düşmana bile yakışacak cinsten değil. Başta ABD olmak üzere Fransa, Almanya gibi ülkeler amiyane tabirle sırtlarını PKK/PYD sarmalına dayamışlar. Türkiye'ye de talimat yağdırıyorlar. Terör örgütlerini komik bahanelerle Türkiye'ye tercih ediyorlar. Bu durum Rus-Türk ilişkilerinin önünü açıyor. Özellikle de savunma sanayii noktasında Türkiye Batı'nın gizli ambargosuna maruz bulunuyor. Bunu aşabilmek için de kaynaklarını çeşitlendirmesi gerekiyor. Hatırlanacağı gibi silah piyasasında Batı'nın alternatifi Çin veya Rusya'dır. Terörü destekleyen Batılı dostlarımızın terör savunması karşısında Türkiye'yi yalnız bırakacağı, mızmızlanacağı izahtan vareste idi. Nitekim böyle de olmuştur. Hal böyle iken bize ittifak çatısını ve ittifakın raconunu hatırlatıyorlar! S-400 savunma sistemini almamıza itiraz ediyorlar. Macron'un yaptığı gibi Türkiye'yi bir terör örgütü ile eşit mesafeye koyuyorlar ardından da şikâyet ediyorlar. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

Bu nedenle de en sık ziyaretimize gelen ülke lideri Putin olmuştur. Batı'nın boşluğunu doldurmaya çalışıyor. Putin çalışıyor Batılılar ise homurdanarak seyrediyorlar. Türkiye'yi niye ellerinden kaçırdıklarına hayıflanacakları yerde Türkiye'ye hesap soruyorlar. Putin dördüncü defa seçilmesinin ardından ilk ziyaretini Türkiye'ye yaptı. Bu da Rus-Türk ilişkilerinin emsali ilişkileri geçtiğini gösterir. Gündemi dolu. Dağarcığında Akkuyu Nükleer Santralinin temelinin atılması ile Türk Akımı, S-400 ve Suriye dosyası var. Ziyaret trafiğinin yoğunluğundan şunu anlayabiliriz ki, Suriye'de İran'la müttefik olmasına rağmen Rus-Türk ilişkilerinin yoğunluğu İran-Rus ilişkilerinin kefesini aşmış durumda. Putin İran'ı da ziyaret ediyor ama bu yoğunlukta değil. İki ülkenin de ekonomik olarak birbirlerine ihtiyacı var. Rusya'nın en önemli özelliği enerji alanında temsil ettiği yer ile savunma sanayiidir. Türkiye de iki alandaki ihtiyaçlarını şimdilik Rusya'dan karşılıyor, tedarik ediyor.

Şüphesiz Rusya Türkiye açısından ehveni şer görünüyor. Suriye denkleminde iki senaryo var. Bunlardan birincisi Rus senaryosu. Rejimin ayakta kalmasına amade ve bunu öngörüyor. İkincisi ise Amerikan senaryosu ki, sınırımızda bir PKK/PYD varlığı öngörüyor. Dolayısıyla Türkiye kırk satır mı kırk katır mı seçeneğiyle karşı karşıya. Senaryolardan ikisi de berbat. Lakin Türkiye açısından en berbat olanı Türkiye sınırlarının PKK'ya veya uzantılarına teslim edilmesi ve devredilmesidir. Bu açıdan Türkiye iyi değil kötü seçeneklerle boğuşuyor ve kötü senaryolar arasından selametle çıkış yolu arıyor.

Peki! Rus-Türk ilişkileri ideal zemini mi temsil ediyor? Her şey yolunda mı gidiyor? Elbette değil. Rusya'nın ne kuzeyde ne de güneyde yayılmacı politikalarını onaylamak mümkün değil. Lakin Batılılar buna ilgili görünmüyorlar. İlgili oldukları tek nokta Türkiye'nin Afrin harekâtı ve ötesi! Bu açıdan yabancıların da parmak bastıkları gibi Türk-Rus ilişkileri zorunluluk tahtında seyrediyor, ilerliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da ilişkilerin bu karakterine birkaç defa temas etmiştir. Bir defasında Türkiye'nin nokta-i nazarının veya bakış açısının başkalarıyla tamamen örtüşmediğini ifade etmiştir. Bu gerçekçi bir tespittir.

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan Şubat ayındaki Cezayir ziyaretinden önce Cezayir basınına yaptığı ve Anadolu Ajansı'nda da yer alan açıklamalarda Rusya ile bölgesel konulardaki işbirliğine değinmiş, şu ifadeleri kullanmıştı: "Ancak bu, Moskova ile tüm konularda uzlaşmak zorunda olduğumuz anlamına gelmiyor. Ancak üzerinde ihtilaf olan konuları uygun platformlarda ele almak için bırakıyor, uzlaştığımız konularda işbirliği yapıyoruz. Bu stratejik vizyon çerçevesinde önümüzdeki dönemde de Rusya ile ilişkilerimizi ilerletmekte kararlıyız."

Türkiye doğrular arasında tercih noktasında değil aksine yanlışlar arasında çıkış noktası arıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın temas ettiği formül Özal'ın da yaklaşımı idi. Baba Andreas Papandreu döneminde Yunanistan ve baba Esat döneminde de Suriye ile aynı temelde ilişkileri geliştirmek istemiştir. İhtilaflı konuları arkaya bırakarak uzlaşma noktalarında ilerlemek, bu zeminde ilişkileri geliştirmek. Özal döneminde ne baba Papandreu ne de baba Esat kendilerine güvenemedikleri için belki de Türkiye nefretlerinden ötürü Özal'ın ellerini havada bırakmışlar, uzattığı zeytin dalını da ellerinin tersiyle itmişlerdi. Putin ise hem Türkiye'ye muhtaç hem de bu hususta özgüvene sahip. Bu da ilişkileri ileriye taşıyor.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN