Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Şubat 24, 2023
"Biz her şeyi bir kader ile yarattık…" cümlesi bize neler söyler?

Günlerdir, yaşadığımız büyük bir felaketi; sebep ve sonuçlarıyla tüm ülke olarak konuşuyoruz. İlgili olanlar yanında, nice ilgisiz insan maalesef görüş beyan etmekten; sosyal mecralardaki paylaşımlarıyla fikirler ileri sürmekten geri durmuyor… Oturduğu koltuklardan ahkam kesenlerin, canla başla, enkaz altında kalanları çıkarmaya çalışanların ümitlerini kırdıklarını, motivasyonlarını bozduklarını hiç düşünmüyorlar… Bir de buna ilaveten, konunun manevi yönü bulunmasına rağmen, birtakım kimselerin -hangi sebepledir bilinmez- "takdir-i ilahi", "kader", "sabır", "tevekkül" gibi kavramları neredeyse düşman gibi görmelerine şahit oluyoruz maalesef… Deprem bölgesinde ilk günden beri vatandaşların yanında olan ve maddi-manevi her türlü desteği sunmaya çalışan Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatını ve mensuplarını karalama, itibarsızlaştırma çabaları da ayrı bir talihsizlik örneği olarak hafızalarımızda tazeliğini koruyor… İnsanların sahip oldukları kader inancının bir sonucu olarak, yaşanan bu felaketin de bir takdir-i ilahi oluşuna iman etmenin, sıkıntıları gideren, acıları hafifleten tarafını görmek yerine; meselenin bir başka tarafından tutarak, "kendi hatası"nı ve "sorumsuzluğu"nu yüklediği bir kader inancına sahip birtakım kişilerin tamamen hatalı, kabahatli ve yanlış düşüncelerini, söylemleriniz, tutum ve davranışlarını örnek ve gerekçe göstererek "takdir-i ilahi" anlayışını reddetmek, sonuçları dinî açıdan son derece tehlikeli bir durum arz ederken, birtakım kimseler bu konuda da son derece rahat ve sorumsuzca davranabiliyorlar vesselam… Bugünkü yazımızda ayet-i kerimeler ışığında konuya dair bazı hususları ele almaya çalışacağız.

"Biz her şeyi bir kader ile yarattık…" cümlesi bize neler söyler?

Kamer suresinin 49. ayetinde yer alan bu cümle içinde geçen kader kelimesine, eğer bizatihi yazılış ve okunuşu itibariyle "kader" anlamını yüklersek, ayet-i kerime, açık ve net bir bicinde "her şeyin, ama mutlaka her şeyin, bir kaderinin olduğu" anlamını verir bizlere… Yok eğer, zengin muhtevalı bir dil olan Arapçada bu kelimenin başka anlamlara da gelebileceğini hesaba katmayı düşünürsek işte o zaman bu kelimenin diğer manalarından istifade ederek bu ayeti anlamak için araştırmalarımızı derinleştirmemiz gerekir. Gelin öyle yapalım ve önce "kader" kelimesinin hangi anlamları taşıdığını bu konuda yazılmış eserler yardımıyla incelemeye çalışalım.

Her zaman için öncelikle başvuracağımız kaynağımız Kur'an-ı Kerim'dir. Zira bu mukaddes kitabımız, metin ve muhteva olarak bir mucize kitaptır ve geçip giden zamana rağmen verdiği bilgiler ter ü tazedir…

K-D-R harflerinden oluşan muhtelif kelimelerin isim ve fiil kalıplarında Kur'an-ı Kerim'de 130 yerde geçtiği görülmekte; bunlardan 100 kadarının, isim ve fiil olarak Allah Teâlâ'ya nisbet edildiğine şahit olunmaktadır. Allah Teâlâ'nın isimlerinden el-Kâdir, el-Kadîr, el-Muktedir (CC) konumuzla doğrudan alakalıdır. Özellikle ele almayı düşündüğümüz "kader" ve "takdir" kelimeleriyse, bu konuda bizi en çok ilgilendiren kelime/kavramlar olarak hem dilimizde hem de yaşantımızda mevcut olanlarıdır.

"Kader" kelimesinin diğer anlamları yanında Kur'an-ı Kerim'de daha ziyade "ölçü, miktar ve güç" anlamlarında kullanıldığı görülmektedir. Muhtelif ayetlerde belirtildiğine göre, "Allah'ın her buyruğu aynı zamanda düzenlenmiş bir kaderdir" (bkz. Ahzâb, 38). "O'nun katında her şey bir plan ve programa (mikdâr) sahiptir" (Ra'd, 8) ve "her şeyin hazineleri O'nun nezdindedir. O her şeyi belli bir ölçü (kader) dahilinde indirir" (Hicr, 21)... Yazımızın başlığında zikrettiğimiz üzere, "O her şeyi bir kaderle (bir plana göre) yaratmıştır" (Kamer, 49)… Dolayısıyla yaratılmış olan her bir şeyin, bütün varlıkların istisnasız hepsinin; bir plan ve program çerçevesinde, bir ölçü ve miktar üzere ve bizatihi kendisi için tayin edilmiş bir kaderle, bir görevle yaratılışında, sınırsız ve büyük bir kudretin sahibi olan Allah Teâlâ'nın bu eşsiz ve sınırsız kudretinin tecellisi söz konusudur… Uzay boşluğunda kendi yörüngesinde akıp giden güneş ve ay ile birlikte sayısız gök cisimleri ve galaksiler yanında; yeryüzündeki her bir maddenin en küçük yapı taşı olan atom parçacıklarının da bu özelliklere sahip olarak yaratılışı söz konusudur ve onların her biri için tayin edilmiş görevleri vardır. Bu çerçevede, Jeoloji bilim dalının tespitlerine göre yerkürede mevcut olduğu bildirilen yer kabuğu kırıkları ve fay hatları da bir kadere sahip oldukları gibi, meydana gelen depremler de bir kadere sahiptir; önüne geleni kasıp kavuran fırtınalar ve kasırgalar da, büyük bir güçle aktığı güzergah üzerindeki her şeyi önüne katıp götüren seller de…

Bundan dolayı diyebiliriz ki, yerkürenin üzerinde semaya doğru yükselen dağların kaderini, dünyamız saatte 1630 km hızla dönerken, üzerinde yaşadığımız yeryüzünü bu hızlı dönüşten dolayı oluşacak sarsıntılardan muhafaza etmek için, "yeryüzüne çakılmış kazıklar" olarak takdir buyuran Allah Teâlâ (bkz. Nahl, 15; Ğâşiye, 19; Nebe', 7); depremleri de yerküredeki kırıkları meydana getirmek, birikmiş enerjisini boşaltması için sarsıntı oluşturmak vazifesiyle vazifelendirmiş, ona da böyle bir kader tayin etmiştir... O da diğer yaratılmışlar gibi görevini icra etmekle yükümlüdür! İnsanoğluna düşen görev ise bu durumla karşılaşacağını bilerek, düşünerek tedbirini almak, kendi hatasını ve sorumsuzluğunu "kader" örtüsüyle örtmeye çalışmamaktır…

"Takdir" kavramına gelince… Ayet-i kerimelere bakıldığında Allah Teâlâ'nın, sonsuz hikmeti gereği, her şeyi amacına uygun bir şekilde yarattığı, ona özellik ve nitelik kazandırıp bir hedef ve görev tayin ettiği ve belirlenmiş bu hedefine doğru onu yönelttiği görülmektedir. İşte buna "takdir" denilmektedir. A'lâ suresinin 2 ve 3. ayetlerinde konuya değinildiği gibi, "insanların, yılların hesabını doğru ve rahatlıkla yapabilmesi için aya evreler koyması" da (bkz. Yûnus, 5), "geceyi dinlenme vakti" ve "güneşle ayı, zaman ölçüsü olarak belirlemiş" olması da (En'âm, 96) O'nun takdiridir. Bununla birlikte tüm "insanların yaratılışını, rızıklarını, yaşayacakları zaman dilimini ve ölüm vakitlerini tayin etmiş olması da yine O'nun takdiridir (bkz. Fussilet, 10, 12; Furkān, 2; Müzzemmil, 20; Vâkıa, 60)... Bütün bu âyetlerde, bizzat evrenin ve evrende var olan her şeyin yaratılışına dair kanunların ve özellikle insanların yaratılış, yaşayış ve ölümüne ilişkin yasaların -ki bunlara Sünnetullah denilmektedir- Allah Teâlâ (CC) tarafından düzenlendiği, tüm tabiat olaylarının da bu düzenlemeye tâbi olduğu bildirilmektedir. İşte bütün bunların hepsi, ayetlerin ortak manası olan "Bütün bunlar, yüceler yücesi, aziz ve hakîm olan Allah'ın takdiridir" cümlesiyle ifade edildiği hakikat üzere, iki kelimeyle, takdir-i ilahi'dir vesselam…

Asrın felaketi olarak nitelendirilen ve 46.000'e yakın can kaybına, 100.000'i aşkın insanın hasta ve yaralı olarak enkaz altından çıkarılmasına, milyonlarca insanın evsiz kalmasına ve milyarlarca liralık maddi hasara sebep olan bu deprem de elbette takdir-i ilahidir… Asıl bizi ilgilendirmesi gereken şey, bir taraftan yaraları sarma adına neler yapabileceğimizi düşünmek ve uygulamak; öbür taraftan da bu kadar büyük zararlar gördüğümüz bu tabii afetten ders çıkarıp, içinde yaşayacağı meskenleri ve şehirleri deprem gerçeğiyle karşılaşacağını düşünerek inşa ve imar etmektir… Bir de bu büyük felaketten başka bir ders çıkararak, tarifi mümkün olmayacak derecede büyük bir zelzele ile sarsılıp yeryüzünde hiçbir hayat emaresi bırakmayacak şekilde dünya hayatının sonunu getirecek kıyamete ve sonrasında yaşanacaklara hazırlıklı olmaya çalışmaktır. Çünkü o gün, aynı zamanda hesap verme günüdür. Yaptıklarından ve yapmadıklarından… Her bir kişinin hesaba çekileceği gün!..

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN