Arama

Ekrem Demirli
Ocak 23, 2022
Küçük Evren Olarak İnsan: Zihin ve Dünya
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Kevn-i cami insanı tanımlamak için kullanılan bir metafizik tabiridir; herhangi bir metinde tabiri okuduğumuzda insandan başka bir şey akla getirmemek gerekir. Kevn ile cami kelimelerinin bileşimi bize insan hakkında iki gerçek bilgi verir. Kevn yaratılmış, var olan demek iken insanın zaman içinde yaratılan varlık olduğunu anlatırken cami onu bütün yaratılmışlar arasında ayrıştıran kurucu niteliğini anlatır. İnsana kevn-i cami demek bir yandan onu yaratılmışlardan birisi sayarak varlık mertebesini tespit amacı taşırken 'cami' olmakla da bütün varlıklardan ayrışır. Başka bir anlatımla kevn yani yaratılmış olmak genel kategoriyi tespit ederken -mantık tanımındaki cins- cami ise ayrıştırıcı olan -mantık tanımında fasıl- yerini almaktadır.

Kevn İbnü'l-Arabi'nin terimlerinde kelamcıların ve filozofların kullandığı anlamla uyumlu bir şekilde, yaratılmış ve mümkün sınıfını anlatan bir tabirdir. Tabire metafizik içerik yükleyerek onu insan hakkındaki iddialı düşünceleri taşıyan kavrama döndüren ise cami yani cem' eden, birleştiren kelimesidir. Biz Fusus'ta kevn-i cami tabirini gördüğümüzde sadece insandan söz edildiğini anlarız. O zaman her şeyin akıllı ve canlı olduğu alemde insanı onlardan birisi olarak kabul etmek haksızlık, onun varoluş imkanlarını ve kabiliyetlerini fark etmemek demektir. 'Kevn-i cami'ye göre insan bir yandan alemdeki varlıklardan birisi iken cami tabirinin gösterdiği üzere de alemdekilerden daha çok ve daha özel var olandır. Bu anlamda kevn-i cami yani insan alemin gayesi, paslı ayna mesabesindeki dünyanın cilası, dağınık ve parçalı şeylerin tanımlayıcısı, tüm varlığın maksadı ve beka sebebidir. İnsan yeryüzünde buralı olan-olmayan yegane varlık olarak yaşayan kimsedir: Kevn buralı ve zamanlı olmayı anlatırken cami ise her yerli ve zaman üstü olmayı anlatarak insanın varoluş sıkıntısını teşhir eder. Hemen bütün tasavvuf edebiyatında gördüğümüz insanın yabancılığı, gurbeti ve başka bir yere ve kimseye duyduğu iştiyakı bu ikili doğadan gelir. Bundan sonra kevn-i cami tabirini kullanmış olmakla İbnü'l-Arabi metafiziğinin nereye varmak istediğini fark etmeye başlarız.

İbnü'l-Arabi kelimenin gerçek ve asıl anlamıyla bir metafizikçidir; yani Mutlak Varlığın tecellisi kabul ettiği alemi bütün mertebeleri dahilinde bilebilecek insan fikrini kabul ediyordu. Böyle bir düşünce her şeyi bilen, her şeye aşina olan ve varlıklarla ilişkisi yabancılık-ünsiyet ilişkisi üzerinden kurulabilecek bir insan anlayışını geliştirmek demekti. Doğrusu her şeyi bilen insan filozofların metafizik tasavvurunun da amacı idi: Doğayı tanımak, doğanın ötesine geçerek doğadaki hadiselerin sebeplerini öğrenmek insan merakını tatmin edebilecek yegane bilgiydi. Metafizik bunu amaçlamış, değişen ve başkalaşan evrenin ötesinde gerçek ve değişmez ilkelerin bulunması bilginin amacı olarak belirlemişti. Üst nedenleri bilmek daha önce duyular yoluyla tanıdığımız evreni bu kez gerçek bilgiyle tanımanın yolu olacaktı. İbn Sina'nın söylediği 'bir şeyi bilmek onun nedenini bilmektir' sözü varlık mertebeleri arasındaki ilişkileri neden-sonuç ilişkisi şeklinde düşünmenin iktiza ettiği bir anlayışa dayanıyordu. Bu amaçla filozoflar nedenleri bilmenin peşinden gitmiş, nedenlerin esas yeri saydıkları gökyüzü ve ulvi alemi tanımak istemiş, yeryüzündeki değişen ve başkalaşan hadiselerin nedenlerini asıl ve gerçek yerlerinde öğrenmek istemişlerdir. Peki bu nasıl olacaktır? Duyularımızın ulaşamadığı bir yeri ve bir varlık tarzını nasıl bileceğiz? Filozoflar bunun için aklın imkanlarından söz ederek aklın tecerrüt kabiliyetinden hareket etmişlerdir. İbnü'l-Arabi ise benzer bir akıl yürütmeyi hatırlatırcasına insanın sahip olduğu epistemolojik imkanlara dikkatimizi çekerek kevn-i cami ile bu sorunu aşmak istemiştir. Başka bir ifadeyle biz bütün varlıkların ilkelerinin bir varlık tarafından içerildiğini kabul edersek, o zaman tümel bilgiye ulaşabilecek bir yöntemi de elde edebiliriz. İbnü'l-Arabi metafiziğinin ana fikri tam olarak bu bilgi anlayışında aranmalıdır. İbnü'l-Arabi'nin bunun için başvurduğu kavram ise cami yani öteden beri tasavvuf kavramları arasında merkezi yer tutan bir kavram çiftinden türetilmiştir. Bu itibarla cem ve fark tasavvufun üzerine kurulduğu birçok düşünceyi anlatan ana kavramlardan kabul edilir. Bir tasavvuf deyiminde 'cemsiz fark küfür ve farksız cem dalalettir' denildiğinde tasavvufun bütün sorunlarını görebileceğimiz bir düşünceyi öğrenmiş oluruz. Tasavvuf, Tanrı'nın mutlak birliği karşısında insanın durumunu cem tabiriyle anlatırken dini hayatın iktiza ettiği sorumluluk (teklif) meselesini ise fark tabiriyle anlatır. O zaman tasavvuf insan için cem ile farkın yerini ve zamanını belirlemek üzere kurulu bir terbiye yöntemidir denilebilir. İbnü'l-Arabi ise tabiri daha ileri bir noktaya taşıyarak 'orta terim' tarzında bir anlamla onu yorumlar. İnsan kevn-i camidir demek, bütün varlık mertebelerinin özelliklerini kendinde toplayan, bu sayede her şeye mukabil ve 'muhazi (paralel)' bir varlık haline gelen kimse demektir. Bu sayede insan her şeyi kendinden ve kendisinde o şeyin bulunuş tarzından bilir. Tasavvuf edebiyatında sıkça zikredilen insanın farklı varlık tarzlarıyla ilişkisinin zemini buradan kurulur. İnsan her şeyi içeren bir varlık olmasıyla her şeyi kendinden bilir. Bu sayede bilgideki büyük sorun yani mutabakat sorunu aşılarak sıdk yani zihinde olan ile dışta olan -çünkü burada bilen ile bilinen arasındaki ayrım ortadan kalkmıştır- bilgideki kesinlik meselesi tesis edilmiş olur. Kevn-i cami kendini bildiğinde onun ismi artık muhakkik, yani hakikati olduğu hal üzere idrak eden olacaktır.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN