Arama

İstanbul'u fotoğraflar ile tanıtan Cornelius Gurlitt kimdir?

Cornelius Gurlitt, Osmanlı dönemi İstanbul'u rölöve ve fotoğraflar ile tanıtan ilk sanat tarihçisiydi. Yazdığı eserlerle büyük üne kavuşan Gurlitt'in öğrencileri de Osmanlı topraklarında çalıştı. Turist olarak geldiği İstanbul'a hayran olan tarihçi, burayı "unutulmaz güzellikteki şehir" olarak tanımladı. Peki, Cornelius Gurlitt Sultan Abdülhamid'den ne istedi? Gurlitt, İstanbul'daki yapıları nasıl anlattı?

  • 4
  • 10
OSMANLI TOPRAKLARINDA ARAŞTIRMA YAPTI
OSMANLI TOPRAKLARINDA ARAŞTIRMA YAPTI

1902 yılından itibaren şehircilik dersleri verdi. Öğrencilerini araştırma yapmaya ve onların çalıştıkları konuları doktora tezi olarak hazırlamaya sevk etti. Öyle ki bunların basılması için para buldu.

Osmanlı Devleti'nin topraklarında Mezopotamya'da kazılar yapan Alman Şarkiyat Cemiyeti ekiplerine doktora yapmak isteyen öğrencilerini kattı. 1905'te turist olarak İstanbul'a geldi.

OSMANLI'YA KÖLE OLARAK GELEN AVRUPALI SEYYAH

  • 5
  • 10
SULTAN ABDÜLHAMİD'DEN NE İÇİN İZİN İSTEDİ?
SULTAN ABDÜLHAMİD’DEN NE İÇİN İZİN İSTEDİ?

Almanya büyükelçisi, onun adına camilerde incelemeler yapabilmesi için padişahtan izin istedi. Buradaki camilerde inceleme yapabilmesi hususunda II. Abdülhamid'den gerekli iradeyi alması onun için çok büyük bir avantaj oldu. Böylece rahatlıkla çalışabildiği İstanbul'a birçok defa daha giderek "bu unutulmaz güzellikteki şehrin" mimari ve sanat zenginliklerini ölçmeye, rölövelerini çıkarmaya, fotoğraflarını almaya girişti.

Bu sayede İstanbul'un Osmanlı dönemi yapıları ilk defa olarak rölöve ve fotoğraflarıyla tanıtıldı. Hazırlanan eser 1907- 1912 arasında Berlin'de Die Baukunst Konstantinopels başlığıyla iki cilt olarak yayınladı. Cornelius Gurlitt, İstanbul'daki camilere dair izlenimlerini ise şöyle kaleme aldı.

SULTAN ABDÜLHAMİD'İN ÜLKEYİ İHYA EDEN FABRİKALARI

  • 6
  • 10
"OSMANLI'NIN EN ZARİF YAPISI"
OSMANLI’NIN EN ZARİF YAPISI

Her camide bir şadırvan bulunur. Temizlik, ibadetin bir parçası olduğu için, şadırvanların olmaması mümkün değildir. Kaynaklar bakımından fakir olan İstanbul'da, su temininde yaşanan güçlük, fıskiye veya şadırvan değil, sadece muslukla kapatılabilen su boruları ve boşaltma delikleriyle dışa açılan sarnıç tesisine ihtiyaç duyulmuştur.

Avrupa'da olduğu gibi, suyun bol bol akması kesinlikle söz konusu değildir. Suyu, sucular tarafından taşınan ve genellikle mermerden yapılıp önünde suyun aktığı bir kurna olan nişe benzer yapılara çeşme denmektedir. Bu tür en zarif yapılardan biri, Üsküdar'daki Yeni Cami'nin önünde bulunmaktadır. Çoğunlukla üstlerinde bir saçak, arkalarında bir sarnıç vardır.

Maşrapası olan çeşmelere sebil denir. Büyük tesislerde her ikisi de mevcuttur. Cami avlusuna yapılan ve abdest almakta kullanılan yapılara şadırvan denir. Fatih Cami avlusunda bulunan tesisin eski şadırvan olup olmadığına karar veremedim. Bu yapı sekiz sütun üzerinde yükselen, miğfere benzer, iyice dışa taşmış ilginç bir çatı ve üstü sade bir parmaklıkla örtülü bir sarnıçtan ibarettir.

Selimiye'nin avlusundaki, miğfer yerine kubbeli bit çatı vardır. Şehzade'dekinde de bir soğan çatı. Bunun dışında biçimleri aşağı yukarı aynıdır.

Hepsinde rastlanan bir başka ortak özellik de çeşmenin etrafındaki eski ahşap yapı tarzı taklit edilerek yapılmış, çok köşeli bir mermer delik vardır. Bu, aynı caminin alt avlusunda da olduğu gibi, İstanbul'da çok görülen bir mimari yapı tarzıdır.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN