Peyami Safa’nın otobiyografik romanı 9. Hariciye Koğuşu hakkında 10 bilgi
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, edebiyatımızdaki en önemli romancılardan biri olan Peyami Safa'nın 1930 yılında ilk baskısını yapmış otobiyografik romanıdır. Peyami Safa'nın en fazla basılan ve beğenilen eseri olma özelliğini taşıyan roman, yazarın yakın arkadaşı Nazım Hikmet'e ithaf edildi. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın tanımladığı gibi "acının ve ıstırabın yegane kitabı"ydı… Kahramanın kendi sesiyle var olabildiği ilk örneklerdendi. Peyami Safa'nın ölümsüz eseri Dokuzuncu Hariciye Koğuşu hakkındaki en ilgi çekici 10 detayı derledik.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu hakkında genel bilgiler
📌Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Matmazel Noraliya'nın Koltuğu ve Yalnızız gibi psikolojik türdeki eserleriyle Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında ön plana çıkan Peyami Safa, yaşamı ve fikri hayatındaki değişimleri eserlerine de yansıttı.
📌Bu eserlerin başında ilk baskısı 1930 yılında yapılmış otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu gelmektedir. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu yazarın en fazla basılan ve beğenilen eseri olma özelliğini taşımaktadır.
"Gözleri dalıyordu. Galiba uyurken görmeye başladığı rüya, uyandıktan sonra da devam ediyor."
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nun edebiyatımız açısından önemi
📌Roman, 15 yaşında hasta bir çocuğun 1915 yılındaki olayları anlattığı bir hatıra defteri şeklinde kaleme alınmıştır. Romanın başkişisi ve anlatıcısı olan "Hasta Çocuk"'un isminden romanda bahsedilmez.
📌Bilinçli olarak, romancının değil roman kahramanının gözlemlerini esas alan ilk Türk romanıdır.
📌Eser, ilk baskısından son baskısına kadar her zaman ilgiyle karşılanmış ve sevilerek okunmuştur.
"Hakikati seviniz, o da sizi sever; hakikati arayınız, o da sizi arar ve üstünü yalan Çin setleri gibi kalın duvarlar örsün, altında kalan hakikat bir ince iniltiyle, bir hafif rüzgâr dalgasıyla, herhangi bir küçük işaretle mevcudiyetini bildirir: "Buradayım!" der."
📌Roman ilk kez 7 Kasım 1929 – 10 Aralık 1929 tarihleri arasında, Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmiş; ilk baskısı 1930 yılında, Resimli Ay matbaasında yapılmıştır. Yazar eserin ilk baskısını arkadaşı Nâzım Hikmet'e ithaf etmiştir.
📌Roman, aynı adla 1967 yılında yönetmen Nejat Saydam tarafından sinemaya uyarlanmıştır.
"Çocuklarının felâketini iki kat şiddetle hisseden anneler, bu ıstıraplarını çocuklarına fazlasiyle iade ederler; böylece keder anadan çocuğa ve çocuktan anaya her intikal edişinde büyüdükçe büyür."
📚Romanın konusu
📌On beş yaşındaki romanın baş kahramanı yedi yaşından beri bacağındaki kemik hastalığından ötürü hastane hastane dolaşmaktadır. En sonunda ayağının kesilmesi gerektiğini öğrenir. İyileşmesi için heyecansız, sakin, huzurlu bir yaşam gerekmektedir. Fakat kendisinden dört yaş büyük ve kendilerinden çok zengin bir Paşa kızına aşık olmuştur. Paşa Kızı Nüzhet de bu aşkına cevap verecek gibi davranmaktadır.
📌Bacağından rahatsız olan ve kendisinden dört yaş büyük bir Paşa kızına âşık olan bir gencin hem aşkına hem de bacağının kesilmesinden kurtulmak için gösterdiği mücadele ve çatışmalar romanın çerçevesini oluşturur. Genç hasta, bir yandan kesilmek üzere olan bacağından bir yandan da kaybetmek üzere olduğu sevgilisinden dolayı hem fiziki hem de ruhsal çok büyük acılarla tedavi olmaktadır.
"Istırabın derinlere indikçe sevincimizi kaybetme korkusu kalmadığı için yeni bir sevinç başlıyor. Istırabın ilacı ıstıraptır."
📋Romanın özeti
📌Romanın kahramanı olan 15 yaşındaki genç, dizindeki kemik veremi hastalığı nedeniyle iki kere ameliyat geçirmiş fakat iyileşememiştir. Doktoru, ona tekrar ameliyat olmasını tavsiye eder ancak ameliyatın riski büyüktür, bacağını kaybetme tehlikesi vardır. Genç, bu kötü haberi annesinden saklar. Ertesi gün başka bir doktora görünür; açık hava ve iyi bir dinlenme tavsiyesi alınca yaz tatilini uzaktan akrabası olan Paşanın Erenköy'deki köşkünde geçirmeyi düşünür.
📌Erenköy'deki köşkte misafir olduğu günlerde Paşanın kızı olan çocukluk arkadaşı Nüzhet'le aralarındaki duygusal yakınlık güçlenir. Bu arada Ragıp isimli bir doktor Nüzhet'e talip olur; bu olay birkaç gün çocuktan gizlenir. Nüzhet'in annesi evliliğe taraftardır ama Paşanın endişeleri vardır. Durum ortaya çıktıktan sonra Paşanın gence fikrini sorması ve gencin yaş farkına değinerek olumsuz düşünceler açıklaması Nüzhet'in annesini kızdırır. Hasta genç ile aralarındaki yakınlaşmayı önlemek için kızına, hasta gençten mikrop kapabileceğini, uzak durması gerektiğini söyler. Bu konuşmayı duyan genç kırılır; ancak ertesi sabah kendi annesi de köşke geldiği için oradan hemen ayrılma düşüncesini gerçekleştiremez.
📌Dr. Ragıp Bey'in de davetli olduğu yemekte Paşa'nın ve Ragıp Bey'in Fransızca hayranlığını eleştiren gencin Paşa ile de arası açılır. Annesinin telkinleri nedeniyle Nüzhet de kendisi ile konuşmamaktadır. Bir süre sonra annesi ile birlikte köşkten ayrılırlar.
📌Yaşadığı üzüntüler sonucu hastalığı ağırlaşan genç ile Dr. Mithat ilgilenir. Uzun süre hastanede yatıp 3-5 ameliyat geçirdikten sonra iyileşme umudu olabileceği söylenince 9. Hariciye Koğuşu'na yatar. Gördüğü tedavi sonucu bacağı kesilmekten kurtulur.
📌Hastaneden çıkarken Paşanın felç geçirdiğini, kendisini son bir kez görme istediğini; Nüzhet'in ise Ragıp ile yakın zamanda evleneceğini öğrenir. Bacağı hızla iyileşir; hastaneden ayrılır.
"Fakat bu ışığa çok bakamıyordum, bu güneş bile gözlerimden içeriye girince, kendimden daha büyük bir karanlık denizine düşmüş gibi derhal sönüyor ve içimin rengini alıyordu."