Filistin direnişinin dünyaya mesajı
Gönül coğrafyamızın hassas bölgelerinden birinde yaşananlar; dünyanın ve insanlık âleminin iyi okuması gereken "canlı tarih kitabı" haline geldi. Çünkü Filistin ülkelerden bir ülke, Kudüs şehirlerden bir şehir değildi.
Hikâyesi, tarihin çok eski çağlarından bu yana yaşanmaya ve yazılmaya devam ediyor. Direnişi, küresel düzenin dengelerini değiştirecek kadar etkili mesajlar içeriyor.
Şehit kanları, kurumaya yüz tutmuş vicdan ağaçlarının köklerine ulaştı. Eski evlerinden hatıra kalan, giderek "özgürlük sembolü" haline gelen anahtarlar; kararmış kalplerin paslı kilitlerini açtı.
Geçmişten geleceğe doğru, Filistin kitabının sayfaları ve satırları arasında biraz dolaşalım. Masumların kanlarıyla, canlarıyla yazılan evrensel beyannameyi madde madde okuyup; bedeli ödenmiş bilince ulaşalım.
Tahrif edilmiş Tevrat metinlerinde, "Siyon" kelimesi "Kudüs" şehri için kullanılan bir isimdi. Zamanla, bütün Filistin topraklarını ifade edecek şekilde kapsamı genişletildi.
Aynı kelimeden türetilen "Siyonizm" ise; bu topraklarda Yahudi devleti kurmayı ve hâkimiyet alanını genişleterek diğer tüm kavimleri hegemonyası altına almayı hedefleyen siyasi yahut ideolojik hareketin adıdır. 7 Ekim 2023'te "terör devleti" İsrail'in başlattığı "soykırım" vahşeti, işte o ideolojiye dayanmaktadır.
Geçmişte, Yahudiler; Hıristiyan Avrupa ülkelerinden zulmün, işkencenin, sürgünün, toplu kıyımın her çeşidini görmüştü. Gel gör ki, insanlık tarifinin ve tanımının dışına çıkan azgınlıkları, sapkınlıkları; aynı Avrupa ülkelerinin destekleriyle, zor günlerde koruyucu kanatları altına girdikleri İslam toplumlarına ve topraklarına karşı amansız bir düşmanlığa dönüştü.
II. Abdülhamit döneminde, yüksek bedeller ödeyerek Filistin'den toprak satın almak istediler. Zulümden kaçan Yahudilere Osmanlı topraklarına sığınma hakkı tanındı ama Filistin istisna tutuldu, hukuki ve idari tedbirlerle engellendiler.
Ancak, 1908'de başlayan Meşrutiyet döneminde; kapı aralandı. İttihat ve Terakki yönetimi tarafından, talep ettikleri topraklarda mülk edinme hakkı tanındı.
2 Kasım 1917'de, ABD Başkanı'nın da muvafakati alınarak, İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour'un Siyonist Dernekleri Federasyonu adına Lord Rotschild'a yazdığı mektupla; Yahudilere, Filistin'de devlet kurdurma sözü verildi. O tarihte, bölge nüfusunun %90'ı Müslüman Araplardan oluşuyordu ve topraklarının %2'si Yahudi mülkü olan bir ülkeydi.
Buna karşılık olarak, I. Dünya Savaşı sırasında, Yahudiler İngiltere'nin yanında yer aldılar. Çanakkale cephesinde savaşmak için, "Siyon Katır Birlikleri" kurdular.
Savaş sonrası, 1920 San Remo Konferansı'nda, Filistin İngiliz mandasına verildi. Bölgeye yapılan Yahudi göçleri hızlandırıldı, yerleşimler daha planlı hale getirildi.
1933 Yılından itibaren, Almanya'daki Nazi iktidarı ve antisemitizm rüzgârı; Siyonizm için yeni kapılar açtı. Göç süreci daha da hızlandırıldı; Filistin'deki Yahudi nüfus, Arap nüfusun üçte birine yaklaştı.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra, İngiltere bölgedeki manda yönetimine son verdi. 14 Mayıs 1948'de İsrail terör devletini kurdurdu ve Ortadoğu'nun bağrına saplanan bir hançer haline getirdi.
Arkasından; evlere, köylere, mahallelere zulmün ve işkencenin her türlüsünü reva gören baskınlar başladı. Ölen öldü; kalanların bir kısmı yurdunu, yuvasını terk edip "mülteci" olmak zorunda kaldı.
Yıllardır, ağır bedeller ödenerek verilen mücadeleler; geri dönmek içindi. Nesiller boyu sahibi oldukları topraklarda yaşamak ve ölmek içindi.
Şimdi İsrail, bu ümit ışığını bir daha yanmayacak şekilde söndürmek istiyor. Dünyanın gözü önünde, Filistin'in tamamını ele geçirmek, Filistinlileri hiçbir sınır tanımadan katledip öldürmek istiyor.
Evleri, okulları, hastaneleri, işyerlerini, bağları, bahçeleri, her türlü hayat alanını yakıp yıkarak. Kundaktaki bebeklerin, eli dizine dayanmış dedelerin, hastaların, engellilerin dahi canlarına kıyarak.
Ancak, vahşet planı içinde yer almayan bir durum oluştu. Kişiler, kurumlar, ülkeler, toplumlar bazında; vicdanları harekete geçiren bir "Filistin duyarlılığı" gelişti.
İsrail'e her türlü desteği sağlayan devletlerin aydınları, yöneticileri, sanatçıları, sporcuları, sade vatandaşları arasında bile; fikri ve fiili itirazlar baş gösterdi. İnsanlar kitleler halinde meydanlara inip, protesto yürüyüşleri yapmaya başladılar; Filistin bayrağı, tepkilerin evrensel sembolü haline geldi.
Asırlardır gözlerin ve gönüllerin önüne çekilen sahte, sanal perdeler; şehit annelerinin yüreklere dokunan feryatları ile açıldı. Batı kültür ve medeniyetinin sihirli sözler haline getirdiği "barış, özgürlük, insan hakları, uluslararası hukuk" gibi değerlerin yalan-dolan olduğu ve hiçbir anlam ifade etmediği cümle âlem tarafından anlaşıldı.
Filistin direnişi, dünyanın ve insanlık âleminin uyanışına vesile oldu. Kur'an-ı Kerim'e ilgi arttı, tevhit dini kendisine yeni müminler buldu.
İslam ülkelerinin büyük bir çoğunluğunun acizliği, gafleti, ihaneti tescil edildi. Allah'ın dinini yüceltme konusunda el ve rol değişimi olması, kuvvetli bir ihtimal haline geldi.
Geçmişte, terör devletini tanıyan ilk Müslüman ülke Türkiye olmuştu. 1948-1949 Arap-İsrail savaşı sırasında da tarafsız kalmıştı.
Halen tanımayan 32 ülke var. Her biri, Filistin'e sahip çıkma yolunda daha ileri adımlar atma konusunda da İslam Dünyası'nı derleyip toparlama konusunda da Türkiye'nin öncü rolü oynamasını bekliyorlar.
Batıl dinlerin, toplumların ifsat ettikleri dünyanın ve insanlık âleminin; İslam dininden başka, dünyevi ve uhrevi "kurtuluş reçetesi" mevcut değildir. Biz sahip çıkmazsak, başkaları bulunur; Allah(cc) dilerse, en büyük kâfirlere bile mümin olma şerefi verir ve dinini yüceltir.
Zekeriya Erdim
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.