Arama

Zekeriya Erdim
Aralık 18, 2023
Yeni bir “kuvâ-yı milliye” cephesi

Devlet ve toplum yapısının temelini oluşturan, giderek "hayat-memat meselesi" haline gelen bir konuya yeniden dikkat çekme gereği duyuyoruz. Önemine istinaden, iki "teşbih" kullanarak bir "tespit" yapmak istiyoruz.

İnsanlardan, hayvanlardan, bitkilerden, mikroorganizmalardan oluşan canlı varlıkların adına "tohum, çekirdek, maya" dediğimiz nüveleri var. Var olmalarını, üremelerini, çoğalmalarını, nesillerini devam ettirmelerini bu öz, özet yapı taşları aracılığı ile sağlıyorlar.

Harici darbelerle ezildikleri, çizildikleri, kırıldıkları, döküldükleri, bozuldukları, bütünlüklerini kaybedip paramparça oldukları zaman; varlık âlemi kısırlaşıyor. Hayat kabız oluyor, dünya ve içindekiler kilitlenme hali yaşıyor.

Tohum yeşerip başağa, çekirdek filiz verip ağaca dönüşemiyor. İnsanlar arpayı, buğdayı, sebzeyi, meyveyi toplayıp bölüşemiyor.

Kültürlerin ve medeniyetlerin çekirdeği adına "dünya görüşü" dediğimiz temel değerlerden oluşur. Toprağını bulduğunda, çatlayıp kök salar; sonra yeşerir, meyve veren ağaca dönüşür.

O zaman onları güçlü rüzgârlar bile sökemez, deviremez. Dalından kopmuş yaprak gibi sağa sola savuramaz.

Aile; toplum ağacının hem tohumu, hem toprağı gibidir. Din, devlet, vatan, millet, kültür, medeniyet bahçesinin fidanları bu zeminde yetişir.

Onun için dünyanın ve insanlık âleminin sahte ilahlığına soyunan azgınlar, sapkınlar güruhu; tohumu ve toprağı ifsat etme yoluna girdiler. Tüm güçlerini ve imkânlarını kullanarak; aile kurumunu yıkılma, yok olma tehdidinin yahut tehlikesinin sınırına kadar getirdiler.

Bu amaçla, büyük bütçeler oluşturuldu. Vakıf ve dernek kılığında, çete yahut gerilla görevi yapan yaygın örgütler kuruldu.

Yurdumuzun temelini oluşturan yuvalarımızı yıkmaya çalışıyorlar. Cinsiyetsiz insan, ailesiz toplum oluşturmak için uğraşıyorlar.

En büyük silahları, sınırsız kullanıma açık olan kitle iletişim araçları. Filmlerle, dizilerle, özel ifsat programlarıyla TV kanalları, yerel ve evrensel değerleri çiğneyip geçen paylaşımlarıyla sosyal medya mecraları...

Malumunuz olduğu üzere, savaş dönemlerinde düzenli orduya yardımcı olmak için geçici olarak görev alan halk gücüne "milis" denir. Bazı ülkelerde, sivil halktan oluşturulan yardımcı güvenlik gücü; barış dönemlerinde de görev yapacak şekilde kalıcı hale getirilir.

Bizim tarihimizde, bunun en belirgin örneği, milli mücadele yıllarında gündeme geldi. Sivil halktan oluşan direniş gücüne, "kuvâ-yı milliye" (milli kuvvetler) dendi.

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'nda yenik düşmüştü. Mondros Mütarekesi uyarınca ordumuz terhis edilmiş; savunmasız kalan Anadolu toprakları Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan birlikleri tarafından işgal edilip bölüşülmüştü.

İtilaf Devletleri'nin işgal kuvvetleri, geçtikleri her yeri yakıp yıkıyorlardı. Fırsatı ganimet bilen Rum ve Ermeni çeteleri; evleri, köyleri basıp toplu katliamlar yapıyorlardı.

İşte bu manzara karşısında, şanlı ecdadımız vaziyetten vazife çıkarıp sorumluluk üstlenmişti. Her tarafa telgraflar çekilmiş, meydanlarda mitingler yapılmış; giderek büyük bir "sivil direniş hareketi" haline gelmişti.

Aynı milli müdafa ruhunu; 15 Temmuz 2016 tarihindeki işgal ve iç savaş kalkışması sırasında da gördük. Dünyaya örnek olabilecek derecede destansı bir sivil diriliş ve direniş mücadelesi verdik.

Şimdilerde saldırıya uğrayan yerimiz, ailemiz. Toplum zincirinin halkalarını oluşturan ilk ve son kalemiz.

Aynı İtilaf Devletleri ve çeteleri, gene iş birliği içindeler. Bu sefer dünyayı işgal etmek ve insanlık âlemini köleleştirmek için; tohumu parçalayıp üremez, toprağı zehirleyip mahsul veremez hale getirmenin peşindeler.

Artık, aile cephesi "yeni bir kuvâ-yı milliye cephesi" oldu. Kişisel, kurumsal, toplumsal varlığımızı devam ettirebilmemiz için bu kaleyi canla başla savunmak, kaçınılmaz zaruret haline geldi.

Milislerin seferberlik ilan edip sahaya inme zamanı. Meydan, milli kuvvetlerin organize olup eylem ve söylem birliği içine girecekleri evrensel mücadele meydanı.

Düştüğümüz yer de kalkacağımız yer de burası. Kırmaya, koparmaya çalıştıkları aile kurumu; zincirin en önemli halkası.

Tehlikeyi fark edip tedbire yönelen devletler, toplumlar var. Ancak, büyük çoğunluk; gaflet uykusundan uyanma yahut uyuşturulmuş olma halinden kurtulma noktasına ulaşamadılar.

Savaşlardan, salgın hastalıklardan daha büyük bir tehlike üstümüze doğru geliyor. Cephe büyük, mücadelenin de geniş kapsamlı ve etkili olması gerekiyor.

Yuvamızın savunması yurdumuza, yurdumuzun savunması dünyamıza ulaşmalı. Bu savaşın milisleri, yer kürenin tüm halklarından ve halkalarından oluşmalı.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN