Arama

Prof. Uğur Derman
Kasım 11, 2022
Mimar Sinan’ın eserlerinde hat san’atı - 1

Bahsimize girmeden önce bâzı temel bilgileri hatırlatmak lüzumunu duyuyorum: Kullanıldığı yer îtibâriyle, san'at değeri taşıyan hat örneklerini "kitâbî" ve "âbidevî" olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Kitab ve benzeri yazma eserlerde kullanılan hat çeşitlerinin yazıldığı kamış kalemin ağız genişliği birkaç milimetreyi geçmezken, âbidelerde (bilhassa dînî mîmâride) yer alan ve en belirgin vasfı "uzaktan rahatlıkla okunabilmek" olan ikinci gurup hat çeşitleri ağzı geniş kalemle yazılır ve "iri, âşikâr" mânâsına gelen "celî" kelimesiyle tanınırlar: Celî sülüs, celî ta'lîk veya sülüs celîsi, ta'lîk celîsi gibi… Ancak, sâdece celî denilmekle celî sülüs kasdedilmiş olur.

Mimar Sinan'ın eserlerinde en ziyâde celî sülüs, nâdiren celî muhakkak ve celî ta'lîkle (Eyüp Sultan'da, Sokullu türbesinin dış mermer duvarında olduğu gibi) karşılaşıyoruz. Ayrıca, mâkılî, bennâî, murabba'lı kûfî, satrançlı kûfî yahud hendesî kûfî ismiyle bilinen ve tezyînî mâhiyeti ağır basan hat nev'inin de celî şekline bâzan rastlıyoruz (Süleymaniye ve Şehzâde câmilerinde olduğu gibi).

Koca Sinan'ın -Osmanlı âlim ve san'atkârlarının bir kısmında görüldüğü gibi- hat san'atına karşı merak ve alâka duyduğuna dâir bir tesbîtimiz olamamışdır. Ancak, "El-fakîrü'l-hakîr Sinan ser-mîmârân-ı Hâssa" şeklindeki imzâsı, mîmârîdeki terkib ve tertib dehâsının onun el yazısında da varlığını göstermektedir (Resim 1).

Bilhassa, hattın en fazla kullanılma sâhası bulduğu câmilerde, Sinan devrinin usta hattatlarıyla çalışmıştır ve yapılarında mîmârîden başka unsurların da en mükemmeli bulunduğu gibi hat san'atı da çağının en gelişmiş şekliyle kullanılmıştır. Esâsen, gözleri ölçülü güzelliğe alıştırması bir yana, okuyanlara bir tebliğde bulunduğu, mesaj verdiği için câmilerde, mîmârîden sonra en mühim vazîfeyi hat üstlenmiştir; diğer san'atlar, ancak mîmârîyi tamamlamak ve mükemmeliyeti perçinlemek üzere yer almışdır.

Koca Sinan'ın İstanbul içinde ve dışında mevcud eserlerinin bâzılarında bulunan hat san'atı örneklerinden ve bunları yazan hattatlardan bahsedecek olduğum şu makāle, süregelen bir çalışmanın ara mahsûlü sayılabilir. Ayrıca, sözü uzatmamak için, hattatların yaşadıkları devri -biliniyorsa- belirtmekle iktifâ ediyorum.

Osmanlı dînî yapılarında, hat daha ziyâde iç mekânda yer almakla beraber, dışarda da kullanılmıştır. Binâ kitâbeleri vesâir hâricî yazılar mermere kabartma şeklinde hâkk edilir; hattâ zemin koyu renge boyanıp kabarık yazılara da varak altın yapıştırılmakla hat ortaya çıkartılmış olur (Resim 2). Ancak, Sinan'ın eserlerinde yağış ve dâimî güneş almayan girişlere çiniden mâmul kitâbeler konulduğu da görülür (Resim 3). Câmilerin mihrab duvarlarındaki geniş çini sâhalarda da ölçülü biçimde hüsn-i hatta yer verilmiştir. Bu çiniler, umûmiyetle mâvi üstüne beyaz yazıyla tertiblenmişdir (Resim 4). Rüstem Paşa Câmii'nde olduğu gibi, bâzan beyaz zemîne mâvi yazılı çiniler de bulunur: Çini üzerine yazılar, ayrıca câmilerde aslangöğsü (Resim 5); câmi ve türbelerde pencere alınlığı (Resim 6) ve kuşak (Resim 7) şeklinde de görülür. Yine, mühim câmilerin son cemaat yerlerinde de pencere alınlıklarına gelen yazılar çiniden mâmuldür (Resim 8). Yazıların etrafının câzib renkli ve desenli kenar suyu ile çevrilmesi de bu çinilerin husûsiyetidir.

Koca Sinan'ın yazı şeklini sevdiği, çini ve kalem işi olarak fazla kullandığı, rozet şeklindeki celî sülüs istiflerden de burada bahsetmeliyim: "Esmâ-i hüsnâ" nın ikili olarak tekrarlandığı bu rozet yazılardan en çok rastlananı "Yâ Hannân - Yâ Mennân" istifidir (Resim 9).

Kubbelerdeki yazılar mecbûren kalem işi olup bunlar zaman içinde tâmir görmüş (Resim 10, 11), aslına göre bozulmuşlardır. Tamamen harab olanları XIX. ve XX. yüzyıllarda yenilenmiştir, bu bahse daha sonra tekrar dönülecektir.

Bu sebeble, Mimar Sinan'ın eserlerinde bulunan hat örneklerini üç kısımda inceleyebiliriz:

  1. Zamânına âid olan yazılar.
  2. Tâmirle eski hâli korunmağa çalışılan yazılar.
  3. Tamâmen yenilenen yazılar.

Koca Sinan, hangi hattatlarla çalışmıştır? Hat tarihi kaynaklarında XVI. asrın hattatları zikredilirken bâzan Sinan'ın eserlerine de atıf yapılır. Fakat bunlar arasında doğruluğu kabul edilemeyecek ifâdeler vardır. Meselâ en muteber hat kaynağımız olan Tuhfe-i Hattâtîn'de Müstakimzâde, Piyâle Paşa Câmii'nin kapısındaki "Selâmün aleyküm tıbtüm…" âyetinin Karahisârî hattı olduğunu kaydeder (s.94). 1570'li yıllara âid bu câmide Karahisârî Ahmed Efendi'ye (ö.1556) âid yazı bulunması, ancak vaktiyle başka câmi için yazılmış bir celî sülüs kalıbının kullanılmasıyla mümkün olabilir. Zira celî hat kağıda yazıldıktan sonra, yazının kıyısından iğneleme yoluyla kalıb hâline getirilir. Bu kalıb, istenilen mermerin üzerine kömürtozu vasıtasıyla geçirilip çizilir ve taşçı usta tarafından hâkk olunur. Yâni, aynı yazı müteaddid yerlere yapılabildiğinden, bu yazının Karahisârî'ye âid olduğu kabul edilebilir (Resim 12). Ancak, yine Tuhfe, Mimar Sinan'ın kabri üzerindeki hicrî 996 tarihli celî sülüs kitâbenin de Karahisârî hattı olduğunu yazmaktadır ki, ölümünden 32 yıl sonra hattatımız, Sinan hakkındaki Sâi Çelebi'ye âid olan bu uzun vefat târihi manzumesini nasıl yazabilir?

Yine, meselâ Piyâle Paşa Câmii dâhilini çevreleyen çini üzerine kuşak yazısının da kime âid olduğu belli değildir. Esâsen hat tarihi kaynaklarında hattatı belirtilen Sinan câmileri ve hattatları şunlardır:

Süleymaniye Câmii: Kubbesi Ahmed Karahisârî, sâir yazıları mânevi evlâdı ve talebesi Hasan Çelebi (ö.1592'den sonra), kitâbede imzâsı da var.

Selimiye Câmii: Hasan Çelebi.

Atik Vâlide Câmii: Hasan Üsküdârî (ö.1614), (Resim 8, 10).

Kılıç Ali Paşa Câmii: Demircikulu Yusuf Efendi (1514-1611), (Resim 13).

Bunlar dışında Büyükçekmece Köprüsü'nün hem Türkçe, hem de Arapça kitâbelerinin Derviş Mehmed'e (ö.1592) âid olduğu, imzâsından anlaşılmaktadır (Resim 14).

O devirde hattatların celî kitâbelerine mutlaka imzâ koymaları, henüz teâmül hâline gelmediği için diğer eserlerdeki hat örneklerinin sahibleri bilinmemektedir. Ancak XVI. asırda celî sülüse daha ziyâde Karahisârî üslûbu hâkim olduğundan, tarih îtibâriyle 1556'dan önceki eserlerin bizzat Karahisârî, sonrakilerin de talebesi eliyle yazıldığı akla yakın gelir. Bununla beraber, yukarıda adı geçen Hasan Üsküdârî'nin Şeyh Hamdullah (1429-1520) yolundan geldiği de unutulmamalıdır.

Celî muhakkak hattının kullanıldığı Sinan eseri olarak karşımıza Şehzâde Mehmed Türbesi çıkıyor. İçi tamamen latîf çinilerle kaplı olan bu türbenin hem pencere alınlıkları, hem de kuşağı -celî muhakkak hattı celî sülüs kadar istife uymadığından- Osmanlı Türklerince benimsenmeyen bu hat nev'iyle İstanbul'da mevcûd nâdir örneklerdendir (Resim 7) ve bu yazı nev'ini Karahisârî pek sevdiği için birçok eserinde kullanmışdır.

Şehzâde Câmii'nin celî sülüsle yazılmış kubbe yazısı etrafını da celî muhakkak hattı çevirmektedir (Resim 11). Ancak bu yazılar, aynı câmideki kalem işi pencere alınlıkları gibi, muhtelif tâmirler sırasında aslına göre bozularak zamanımıza kadar gelebilmiştir.

XIX. ve XX. yüzyıllarda yazıları yenilenen Sinan eserlerine geçmeden önce bu konuya topluca bir nazar atmalıyız: Celî sülüs en geç tekâmül eden yazı cinsidir, hattâ XVI. asırdan sonra gerilemiş; ancak hat dehâmız Mustafa Râkım'ın (1757-1826) elinde hayranlık uyandıran şahsiyetini bulmuştur. Sinan mîmârîde ne ise, Râkım da celî sülüs hattında odur ve XIX. asır başlarında eski celî anlayışını tamamen silmiştir. Bu sebeple son iki asırda Koca Sinan'ın eserlerindeki yazıların yenilenmesi iktizâ edince, o devrin Râkım yolunu benimsemiş hattatları, bu câmilere Râkım tarzında eserler yazmışlardır.

Bu hususta meselâ, câmilere yazılması mûtad olan Lafza-i Celâl ve İsm-i Nebî'nin Şehzâde Câmii'nde XVI. asırdan kalmış ve XIX. asırda Abdülfettah Efendi (ö.1896) tarafından yeniden yazılmış iki örneğini (Resim 15) de mukāyese etmek, merak edenlere esaslı bir fikir verecektir. Yine Şehzâde Câmii'nin iki yan kapısı dışına 19. asrın sonunda mermere hâkk olunup konulan o devrin en mükemmel iki celî sülüs hattından da bahsetmeliyim. Bunlardan biri Sâmi Efendi'ye (1838-1912, Resim 16), diğeri Bakkal lakabıyla mâruf Filibeli Hacı Ârif Efendi'ye (1830-1906) âiddir (Resim 17). Burada görülen besmele için Sâmi Efendi şu tesbitde bulunmuşdur: "Dünya kuruldu kurulalı böyle celî besmele yazılmamışdır. Meğer ki yer olup da oku bir karış daha uzun olsaydı!" (Besmele oku, sin harfinden mime kadar olan uzatmaya denilir).

Umulur ki, yazıların böyle yenilenmesinden Sinan'ın ruhaniyeti de memnun olmuştur. Zira o, daha önce de temâs ettiğim gibi, câmilerindeki mükemmel mîmârînin tamamlayıcısı olan san'atların da en mükemmelini kullanmıştır; hüsn-i hat da bunlardan biridir. Ama zaman içinde diğerlerinin gerileyip bozulmasına mukābil, hat çok ilerleme göstermiştir. Bunu da bir örnekle açıklayabilirim: Azabkapı Sokullu Câmii'nin 1939-1941 yılları arasındaki tâmiri esnâsında çinilerinin ve dolayısiyle üstündeki yazıların yenilenmesi zarûreti doğmuştur. (Resim 18)'de görüldüğü gibi, Halim Özyazıcı'ya (1898- 1964) âid celî sülüs hat, yazılabileceklerin en güzeli iken, aynı tarihde Kütahya'da yenilenen çiniler ise XVI. yüzyıl çinilerine nazaran ne kadar basit ve kaba kalmaktadır.

Süleymaniye'nin içinde devrinden kalan, Hasan Çelebi'ye âid yazılar mihrabdaki taşa mahkûk âyet ve iki tarafındaki çiniden mâmul Fâtiha (Resim 19), Kelime-i Tevhîd, ayrıca kıble duvarında ve son cemaat yerinde mevcud pencere alınlıklarıdır. Bunun dışında gerek dâhilî pencere alınlıklarında, kapı üstlerinde; gerekse duvarlarda yer alan koyu zemîne varak altınla hazırlanmış sâbit yazılar (Resim 20) Abdülfettah Efendi'nindir. Hattâ bu büyük yazıları yazmak için geniş sofalı bir eve ihtiyâcını belirtince, Sultan Abdülmecîd tarafından Vezneciler'de kendisine bir konak ihsan edildiği bilinmektedir.

Abdülfettah Efendi'nin, câmilere konulması mûtad olan ve topluca câmi yazıları, câmi levha takımı veya ciharyârlar tâbiriyle anılan Allah, Muhammed, ilk dört halîfe ve Hasan, Hüseyin isimlerini de gerek Süleymaniye, gerek Şehzâde câmilerinde büyük dâirevi levhalar hâlinde -varak altınla- yazdığını da yeri gelmişken belirtmeliyim. Aslangöğüslerindeki celî ve dairevî dört yazı da Abdülfettah Efendi tarafından yenilenmiş ve etrafına da kubbede olduğu gibi (Resim 21), devrin modası soysuz tezyinat yapılmışken, 1959 da merhum Mîmar Ali Sâmi Ülgen'in (1912-1960) başlattığı tâmirde Hasan Çelebi'nin yazıları zemînden çıkarılmış ve hattat Halim Özyazıcı'nın (1898-1964) çalışmalarıyla ve klâsik şekliyle tamamlanarak (Resim 21) yenilenmişdir. Bu esnâda etrafındaki aslî desenler de Güzel Sanatlar Akademisi Türk Tezyinâtı hocaları Rikkat Kunt (1903-1986) ve Muhsin Demironat (1907-1983) tarafından ihyâ edilmiştir. Süleymaniye'nin avlu kapılarında da Halim Özyazıcı'nın 1940'lı yıllarda yazdığı yazılar, ağaç oyma olarak işlenmişdir.

Süleymaniye kubbesindeki yazı da Fossati'nin XIX. asır ortasında yaptığı tâmirle yenilenme cihetine gidilmiştir. Ancak bu yenilenmeyi gerçekleştiren Abdülfettah Efendi, Karahisârî'nin yazısını kendi üslûbuna çevirirken tertibine dokunmamış, sâdece harfleri Râkım zevkıne göre yenilemiştir. Bir müşâhedemi de burada belirtmeliyim: Büyük câmi kubbelerinin ekserisinde (Resim 10, 22, 23, 24), aynı âyetin (Resim 21) -sûre:35 "Fâtır", âyet:41- yer almasını Koca Sinan bilhassa istemiş olmalıdır. "Muhakkak ki, zevâl bulmasın diye gökleri ve yeri tutan Allah'dır. Eğer onlar zevâle uğrarsa, O'ndan başka andolsun ki, kimse tutamaz. O, şüphesiz Halîm'dir, Bağışlayan'dır" meâlindeki bu âyeti seçmekle, kanaatimce Koca Sinan "Ben kul olarak en mükemmelini yapmağa çalıştım. Ama bu câmi, kubbesiyle, zemîniyle, herşeyiyle ancak Allah'ın izni olursa yıkılmadan duracaktır" demek istiyor. Çünkü câmi, inananlar için ayrı bir dünyadır. Orada bastığımız yer arzı, kubbe de gökyüzünü temsil eder.

(Yazının devamı gelecek hafta…)

Prof. Uğur Derman

Resim 1: Mîmar Sinan'ın imzâ ve mührü.

Resim 2: Süleymaniye Câmii'nin Hasan Çelebi tarafından 964/1557'de yazılan celî sülüs kitâbe.

Resim 3: Sultan II. Selim'in Türbesi'nin çini üzerine menkuş kitâbesi.

Resim 4: Kadırga'daki Şehid Mehmed Paşa Câmii'nin çinili mihrab duvarı.

Resim 5: Aslangöğüslerinde celî sülüsle rozet istif görünüyor.

Resim 6: Kılıç Ali Paşa Câmii'ndeki çini üzerine pencere alınlığı.

Resim 7: Şehzâde Mehmed Türbesi içindeki celî muhakkak hattı ile pencere alınlıkları üzerinde ve ayrıca paftalı kuşak hâlinde çiniye menkuş yazılar.

Resim 8: Atik Vâlide Câmii'nin mihrab sofasında Hasan-ı Üsküdârî'nin celî sülüs kuşağı.

Resim 9: Rozet şeklinde celî sülüs "Yâ Hannân - Yâ Mennân" istifi.

Resim 10: Atik Vâlide Câmii'nin kubbe yazısı. Aslına göre bozularak zamanımıza gelebilmişdir.

Resim 11: Şehzâde Câmii kubbesindeki celî muhakkak yazılar. Aslına göre bozularak zamanımıza göre gelmişdir.

Resim 12: Piyâle Paşa Câmii'nin kapısı üstündeki -Tuhfe'nin nakline göre- Karahisârî'nin celî sülüsle yazdığı âyet.

Resim 13: Kılıç Ali Paşa Câmii'ndeki çini üzerine pencere alınlıkları vesâir yazılar Demircikulu Yusuf Efendi'nin celî sülüs hattıyladır.

Resim 14: Büyükçekmece Köprüsü'nün Derviş Mehmed tarafından yazılan celî sülüs kitâbesi.

Resim 15: Şehzâde Câmii'nde XVI. asırdan kalma celî sülüsle Lafza-i Celâl ve İsm-i Nebî; ayrıca aynı ibârelerin XIX. asırda Abdülfettah Efendi tarafından yazılan gelişmiş şekli.

Resim 16: Şehzâde Câmii kapısı üzerine Sâmi Efendi'nin 1314/1897'de kitâbe olarak yazdığı celî sülüs âyet-i kerîme (Nisâ sûresi, 103).

Resim 17: Şehzâde Câmii kapısı üzerindeki Bakkal Ârif Efendi'ye âid celî sülüs Besmele (1314/1897).

Resim 18: Azabkapı'daki Sokullu Câmii'nde bulunan 1939 yılının Kütahya çinisi üzerine Halim Özyazıcı tarafından yazılan celî sülüs hattı.

Resim 19: Süleymaniye Câmii'nde mihrâbın iki tarafına çini üzerine dâirevî olarak yerleştirilmiş Hasan Çelebi'ye âid Fâtiha sûresi.

Resim 20: Süleymaniye Câmii içinde Abdülfettah Efendi yazılarından bir görünüş.

Resim 21: Süleymaniye Câmii'nin kubbe ve aslangöğsü yazıları.

Resim 22: Azabkapı Sokullu Câmii'ndeki Halim Özyazıcı'nin celî sülüs kubbe yazısı.

Resim 23: Üsküdar/Şemsipaşa Câmii'nin Tuğrakeş Hakkı Bey tarafından yenilenen celî sülüs kubbe yazısı.

Resim 24: Aynı câminin kubbe kasnağındaki celî sülüs kuşak (Tuğrakeş Hakkı Bey).

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN