Arama

Prof. Dr. Teoman Duralı
Ağustos 2, 2021
Çağdaşlığın belirlenimi: Evrim
Sesli dinlemek için tıklayınız.

1- Genetikle birlikte evrim, canlılar biliminin iki ana sutunundan biridir. İkisi de canlının ana özelliği olan süreliliği temellendirir. Evrim, süreliliğin özü. Kalıtımın araştırılmasını ifâde eden canlılar bilimdalı genetik, süreliliğin maddî—energetik unsurlar, malzemeler ile işleyişler bütünüdür. Özge deyişle, genetik, dirimsel/ biotique süreliliğin içi, içeriğidir.

2. Canlılar biliminin bütün açımlamalarını, ifâde yönleri ile görünümlerini etkilemiş görünen evrim, genelde çağdaş düşünüşün de arkaplanını oluşturmuştur. Çağımızda arzendâm etmiş bilcümle ideoloji, evrimin damgasını taşır. 1700lerin son çeyreğinden günümüze değin kesintisizce sesini işittiren ideolojilerin ilki olan sermâyeciliğin üç payandasından biri evrim —öbür ikisiyse sömürgecilik ile imperyalism. Öte yanda da sermâyecilik, serbest ve doludizgin rekâbet bâbından 1860lardan itibâren, evrim varsayımına esin kaynağı olmuştur.

3. Buradan da anlaşılacağı üzre, bilimde teori, çağın ruhuna tâbî ve kültüre hükmeden dinî yahut dindışı, sıyâsî—iktisadî şartlar ile şartlamalardan bağımsızca varolagelemez. Ancak, bağlantı tek yönlü olmayıp karşılıklıdır. Kimi teoriler çağları ile kültür ortamlarına damgalarını vurmuşlardır. Bunların başında evrim gelmektedir. Süresizlik izlenimini yaratan bin yıllık[i] durağan Ortaçağ Hırıstıyan Avrupa medeniyetinde, İslâmın tersine, evrimi kıyısından köşesinden hatırlatabilir bir kanâatın izhârı dahî bağışlanmaz günâhlardan sayılmıştır. 1600lerin başlarından itibâren Paris odaklı Fransız kentsoylu (Fr bourgeois) kültüründen hareketle gelişen Yeniçağ dindışı Avrupa medeniyeti süreliliğe esâslanıp ilerileme ülküsüne bağlanmıştır. 1750lerden itibâren süreyi, süreci vurgulama dalgası, duygu—düşünce dünyasını tekeline almıştır. Bir tek, Kant, mezkûr kervana katılmaz.

Süreklilik—süreçlilik dalgasını, evrim düşüncesiyle, en yüksek seviyeye çıkartan Charles Darwin'dir. 'Darwinden önce' ile sonra' olmak üzre, o, bir kırılma noktası, milât oluşturmuştur. Gelmiş geçmiş kültür ile medeniyetler dine temellenmişlerdir. Tek, Yeniçağ Avrupa medeniyeti dinin yerine felsefe- bilim ile ondan türeme ideolojiyi ikâme etmiştir. Aydınlanma çağından esinlenip etkilenmiş liberal insancı—akılcı dünyagörüşü felsefe cephesine mevzilenirken, bilim yakasına da klasik maddeci—mekanikci dünyatasavvuru yerleşmiştir.

4. Durağanlığın son durağı Newton mekaniği. Isaac Newton'dan sonra İngi- lizin patlattığı ikinci dev bomba Charles Darwin'dir. Onunla birlikte mekanik durağanlığın yerini organik esâslı 'yaşama süreliliği' almıştır.

Organon, yânî 'âlet', mücbir ihtiyâcı karşılamak üzre başvurulan, kullananın özünde bulunmayıp ona eklemlenmiş bir nesnedir. İş görme gâyesine matûfdur. Bundan dolayı esnektir. Peki, 'âlet' anlamına gelen organon sözünden türetilmiş ıstılah, 'organ' kimindir? Elle dokunamadığımız, gözle göremediğimiz, kulakla işitemediğimiz, ağızla tadamadığımız, burunla koklayamayıp zamana, mekâna yerleştiremediğimiz 'can'a aittir. Görüp gösteremediğimiz o can, organla somut varolanlığa bürünüp canlı olur. Şu durumda, haddızâtında eklenti, araz olan 'organ', artık 'can'ın görünür zâtı, yânî 'canlı'nın ta kendisidir. Organlı can, canlıdır. Ne var ki ortada çatışkılı (Fr antinomique) bir durum var. Can uçucu, ele avuca sığmaz sanal varlıkken, zaman ile mekâna yerleştirilir, görülüp gösterilebilinir organ nisbeten durağandır. Neye oranla daha az durağandır? 'Canlı-olmayan'a, inorganique olana göre. Özündeki[ii] 'can'dan gelen tahrikle (L impetus) görünür gerçeklik dünyasından olan organ, canlı-olmayana oranla cevvâldir. Canlı-olma- yanın tersine, tektir; organlı canlı iç ile dış olmak üzre, çift ortamlıdır. İç ortamı kurup belirleyen bir işleyişler bütününe mâliktir. Bunu da, kendine yol açan, doğuran organlı canlıdan devralır. Canlı, birey olarak, özünü, kendine vucut verenden, doğurandan kendisinin vucut verdiği, doğurduğu organlı canlıya uzanan süreçte bulur. İç ortamı kurup belirleyen işleyişleriyle canlı, kendisine vucut verenden belli ölçüde farklıdır. İşte bu farklılık, onun bireyliliğini oluşturur. Sıralanan bütün bu hususlar çerçevesinde canlı, süreli—süreçlidir. Kendine vucut veren etkenden, varolagelişinden —doğum— kendini yaşatan işleyişlerin dumûra uğrayışına —ölüm— değin süren süreç 'ömür'dür —'bireyoluş'. Mensûb olduğu türün türeyişinden canlı bireyin kendi oluşuna kadarki süreçse 'evrim', daha keskin bir ifâdeyle 'türoluş'tur. Yalnızca dış etkenin etkisiyle hareketlenen canlı-olmayan, fizik-kimya doğada söz sâhibiyse, ataları ile ebeveyninden tevârüs ettiği iç ortam işleyişleriyle donanmış süreli—süreçli canlı birey yeryüzü şartlarında istisnâdır. Bilimde oysa istisnâya yer yok. Bundan dolayı Darvinci canlılar bilimi olanca gücüyle canlının organik vechesine vurgu yapmasına rağmen, minare kılıfa sığmamıştır. Tasvir olunup nedensel etkenlerle açıklanabilen organik veche, 'canlının 'canlılık' bütünlüğünü izâha yetmemektedir de ondan. O bütünlüğün belirleyici etkeni, âmir âmili olan sürelilik—süreçlilik, açıklanmağa râzı değil. Tasvir olunamayıp nedensel açıklamaya yatkınlık göstermeyen, gösteremeyen vakalar —'vakıa' değil, 'vaka'!— her daim ruhâniyet—maneviyâta eğilimlidirler. Hâlbuki Aristoteles'in temelini attığı, tarihte ilk dindışı—dünyevî kurum fesefe- bilimin üst katını, ruhâniyet—maneviyâta taviz vermeksizin, Galileo Galilei inşâ eder; çatısınıysa Charles Darwin örer.

5. Galileo Galilei'den yola çıkıp Isaac Newton üzerinden Charles Darwin'e değin süregelen dört yüz küsur yıllık kuru, sıkıcı, tatsız tuzsuz matematik dilli mekanikci—fizikalist dönem 1858den itibâren yerini heyecânlı, renkli, ölümlü kalımlı, hayâlhânemizi alabildiğine besler macerayla dolu hikâyeye, öyleki efsâneye de diyebiliriz, bırakmıştır. Bu, tabii, bir günden öbürüne gerçekleşivermez. Ondokuzuncu yüzyılın sonları ile yirmincinin ilk yarısı yine fiziğin hâkimiyeti altında geçer. Şu var ki, yirminci yüzyılınki, önceki devrin durağan mekanikci fiziği değil artık. Gündemdeki, süreçli bir energi fiziğidir. Nihâyet evrim diye —görüşümüzce— bir varsayım dünyayı katetmiştir. Fizikten iktisada, tarihten dilbilime, ahlâktan sıyâsî öğretilere dek bılâkayduşart her şey, evrimin imbiğinden geçmiş. Tabii, o 'her şey'in başı da canlılar bilimidir. Bahsettiğimiz bilimler topluluğunun her köşe bucağına evrim varsayımı, teorisi —nasıl nitelerseniz niteleyiniz— görmezden gelinmez, silinmez iz bırakmıştır. 1960lara değin süregelmiş, ister mekanikci, ister energici olsun, fizik çağının yerini biyolojinin alması, evvelemirde evrim, bilâhare genetik sâyesindedir. Gerek evrim gerekse genetik, meslek hayatlarının (Fr carriere) başlarında bilimsel teori olmak üzre, ortaya çıkmışlardır. Filvâkî genetik, öncelikle de moleküler çeşidi, bîhakkın sağın bilimsel teori olma yolunda hatırı sayılır mesâfe katetmiştir. Buna karşılık evrim, dogmacı öğreti olma yönünde hızla ilerilemiş, nıhâyet genetikle birlikte, moda olma derekesine düş/ürül/müştür. Günümüzde elinizi neye atarsanız atınız, ya evrimdir, ya genetik ya da ikisi birden.

6. Öteki kıtalar ile onlarda yer almış medeniyetlerle karşılaştırıldığında en hareketli, hararetli ve heyecânlı gelişmelerin, M.Ö. Beşinci ile Birinci yüzyıllar arasında kalan dönem Eskiçağ Egesi ve 1500 ile 1950 arası Yeniçağ Avrupasında sahnelendikleri görülür. Nasıl, Eskiçağ Egesinin başını Yunanlı çekmişse, Yeniçağ Avrupanın önderliğine de üç millet, demekki Fransız, İngiliz ile Alman, soyunmuştur. İlk ikisinin, özellikle de İngilizin önderliğinde maddeci—mekanikci—deneyci—akılcı—positivci bir felsefe-bilim kurumlaşmış geleneği ve bunun çerEn sonunda doğal ayıklançevesinde fen ile sanayi yelken açarken, Almanın cephesinde spekulativ metafizik—idealist—romantik karşı-akım başgöstermiştir. Bu idealist—romantik çığırın başta gelen timsâli evrimin iki doruğundan biri, maneviyâtcı Johann Wolfgang von Goethe; öbürü de, mekanikci (Fr mecaniciste) değil de, organikci (Fr organiciste) maddeci Fransız biyoloji filosofu Jean Lamarcktır. Burada evrimin itici gücü, Goethe'nin indinde manevî olan, irâdedir. Söz konusu olan, Darwin varsayımındaki maddî unsurlarda olagelen tesâdüf eseri değişmelerin, idealist— romantik hattın filosof-bilimadamları ile düşünür—yazarlarınca canlı bireyin ortamına ayak uydurması gayreti olarak algılanışıdır.

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)

Prof. Dr. Ş. Teoman Duralı


[i] Batı Romanın yıkılışı 476dan Doğu Romanın yahut nâmıdiger Bizansın Fatih Sultan Mehmet

tarafından sonlandırıldığı 1453e değin.

[ii] 'Öz' de 'can'a benzer biçimde görüp gösteremediğimiz, gerçeklik düzleminde belirlenemez

cinsten salt zihnî bir deyimdir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN