Arama

Prof. Dr. Sefa Saygılı
Aralık 14, 2021
Ergenlikte karşı cinse ilk ilgi

Muayene için getirilen kız çocuğu henüz 13 yaşındaydı. Sinirlilik, okuldan kaytarma, sosyal medya ve cep telefonu ile fazlaca vakit geçirme, derslerinde ilgi ve başarı düşüklüğü söz konusuydu. Soruşturulduğunda ise üst sınıftan bir erkek öğrenci ile 'sevgili' oluşlarıyla başlayan bir süreç mevcuttu. Vaktinin çoğunu onunla konuşarak, gezerek geçiriyordu ve gözü başka bir şey görmez olmuştu. Bu yüzden derslerini de ihmal etmeye başlamıştı.

***

Çocuklar ergenlik yaşına kadar, yani 12-14 yaşlarından önce cinsiyetin farklı oluşuyla ilgili değillerdir ve yalnız kendi cinsleri ile ilgilenirler. Kendi cinslerinden olan zamanın ünlü şahsiyetlerinden kahramanlar ortaya çıkarırlar. Sporcu, sinema yıldızı, siyasetçi gibi topluma mal olmuş kişilerin kimliklerine bürünürler ve onları adeta idolleştirirler. Bu durum ergenlik çağına varıp, birtakım heyecanlar duyulmaya başlandığında değişir.

Cinsel dürtüler, bu dönemde farklı bir boyut kazanır. Bunun sebepleri arasında değişen hormonsal denge ve biyolojik farklılaşma yer almaktadır.

Her cins, bu yaşlarda karşı cins ile ilgilenmeye başlar. Başlangıçta kız olsun, erkek olsun hepsi birbirlerine duyduğu ilgiden, karşılıklı çekicilikten utanır. Bazı çocuklar bu duyguları içlerine gömmek isterler. Ama benliklerinde doğan bu duygu, onların çabalarına rağmen gitgide çoğalır ve güçlenir. Artık duygularını saklayacak yer kalmaz. Ve bir gün gelir heyecan dalgası dışarı taşar. Bu duruma geldikten sonra önceleri kabul edemedikleri şeyi tanımaya başlarlar. Her cins, karşı cinsi etkilemek için çaba harcar.

Çocuklar artık büyümüşlerdir. Giyimlerine dikkat ederler. Kızlar bakımlarına özen gösterir ve makyaj yapmak ister, erkekler ise saçlarına önem verirler.

Ergenlik çağının ilk yıllarında, her cinsin öteki cinse karşı ilgisi geneldir ve bir özelliği yoktur. Bir kız bütün erkeklere veya bir erkek bütün kızlara ilgi gösterir. Ancak bir süre sonra erkeğin ilgisi genellikle yalnız bir kız üzerinde toplanır ve yalnız onu düşünmeye başlar, hayallerini hep onunla süsler. Kızın hayali, erkeğin gözünde hiçbir zaman eksik olmaz. Hayalleri hep aynı kız ile dolar taşar.

Aslında böyle bir sevgi ve ilgi, gence tatlı gelir, heyecan verir. Bu sevgi ileride aşka dönüşecek bir başlangıç da olabilir. Ancak genellikle bu duygular gelip geçicidir. Gençlerin çoğu duygularının sakinleşmesinden ve sevgilerinin son bir hedefte toplanmasından önce buna benzer birkaç heyecan hâli yaşarlar.

AHMET'İN SAPLANTISI

Günümüzde medyanın ve hormonlu gıdaların da etkisiyle ergenlik aşklarının başlama yaşı epey düşmüştür. Daha ilköğretimde okuyan çocuklar sevgiden, karşı cinsten birine bağlanmaktan bahseder hale gelmişlerdir.

Ahmet 12 yaşındaydı ve annesi son zamanlardaki dalgınlığı, odasına geçip kimseyle görüşmeyişi için muayeneye getirmişti. Dersleriyle ilgilenmez olmuş, başarısı oldukça düşmüştü. Gözleri donuk halde bir noktaya dikiliyor, neşeli haline rastlanmıyordu. Annesi, Ahmet'in durumuna anlam verememişti. Yoksa ciddi bir ruhsal hastalık mı başlıyordu?

Ahmet'i yalnız dinlemek istedim. Bir süre sohbetten sonra problemini açıkladı. Sınıfından bir kıza tutulmuştu: "Devamlı aklımda o var, başka bir şey düşünemez oldum. Başka erkekle konuşmasına bile tahammül edemiyorum" diyordu.

Anneye ve Ahmet'e tavsiyelerde bulundum. Bu yaşlarda böyle bağlanmaların olağan olduğunu söyledim. Ailesi, Ahmet'in okulunu değiştirdi. Bu değişiklik, onun kızı unutmasına yetmişti.

NİÇİN BU SEVGİ?

İlk aşkların cinsellik hormonlarının aktifleştiği ergenlik yaşlarında başlaması boşuna değildir. Hâkim görüş, bu sevgide etkili rol oynayan unsurun cinsellik olduğudur. Bu bakış açısına göre platonik aşkın erkek ile kadın arasında yeri yoktur. Çünkü cinsellikten kopuk görünen Leyla ile Mecnun tipi aşkı ele alalım, bu şekildeki sevginin de temelinde cinsellik yatar, ancak kendini açığa vurmaz.

Seven kişi, sevgilisine yakın olmak, onun dikkatini üzerinde toplamak ve ona hizmet etmek için çırpınır. Böylece bir süre sonra onunla evlenmek ve birlikte yaşamak istediğini belli etmeye çalışır. Kişinin bu sırada evlilik hakkındaki düşünceleri tamamen belirsizdir. Hatta cinselliğin fizikî gereklerini düşünmez bile. Bu dönemin sevgisi şehvet değil yalnızca fedakârlık ve yüce duygular bulundurur. Fiziksel ihtirasın giderilmesi düşünülmediği sürece, bu romantik sevgi sürüp gider.

Ne var ki günün birinde fiziksel ihtiras kendini duyurmaya başlar. Cinsel gerginlik dayanılmaz olur. İşte bu durumda evlenme olayı gündeme gelir.

SADECE SEVGİ YETMEZ

Bir eş seçmek genellikle rastlantıya, çevreye, kişinin hayat şartlarına bağlı olarak gerçekleşir. Bu arada kişi kendini tamamlayacak birini tercih edebilir. Ancak yalnız sevgi duyduğu, "âşık olduğu" için evlenenler daha sonra beklentilerinin karşılanmadığını görerek hayal kırıklığına uğrayabilirler.

Serdar böyle bir gençti. Bir gün karşılaştığı kıza tutuldu. Kızdan gözünü ayıramıyordu, sanki büyülenmişti. Kaderin kendisi için bu kızı yarattığını bile düşündü. Kalbi göğsünden dışarı fırlayacakmış gibi çarpıyordu.

Devamlı genç kızı düşünüyor, onunla konuşmak için fırsat arıyordu. Derken kızın izini kaybetti. Sorulduğunda, "O kız hep aklımda. Aşığım ben. Onsuz yaşayamam. Fakat uzağa gitti ve bir şey yapamaz oldum" demişti.

Kendisine, "Zaman, gönül hastalıklarına şifa veren en güçlü ilaçtır" dedim. Gerçekten Serdar kendini etkileyen, hatta büyüleyen bu güzel yüzü yavaş yavaş unuttu. Birkaç ay sonra arkadaşlarıyla tatile çıktılar. Orada karşılaştığı bir başka kıza tutuldu. Daha önce âşık olduğu kıza benzetmişti. Yine kalbi çarpmaya başladı. Bu sefer hemen kızla tanıştı. Kısa bir süre sonra evlenme teklifini götürdü. Kız, yakışıklı ve varlıklı bu genci reddetmedi.

Evlendiklerinden 6 ay sonra beraber geldiler bu defa. Serdar sözü aldı ve "Devamlı kavga ediyoruz, hiçbir hususta anlaşamıyoruz. Hâlbuki ilk 1-2 ay evliliğimiz ne güzel gitmişti" dedi.

Evliliğin yükümlülüklerini, sorumluluklarını, karşılıklı eşlere düşen fedakârlıklarını kaldıramamışlardı. Yani aşkın sonu Türk filmlerindeki gibi değildi. Sevince her şey hallolmuyordu.

Serdar aslında sonradan eşi olacak bu kıza değil de zihninde oluşturduğu kızın sanal imajına âşık olmuştu. Tek dayanağı cinsellik olan sevgi, evlilik hayatında ortaya çıkması muhtemel olan fırtınaları atlatmak için yeterli değildi.

SEVGİ Mİ? KARA SEVDA MI?

Ergenlerin çoğu sevgi ile kara sevdayı birbirine karıştırır. Ann Landers bu iki kavramı birbirinden şöyle ayırt etmiştir:

"Karasevda birdenbire çiçek açar. Sevgi ise genellikle kök salar ve her gün biraz daha büyür. Kara sevdaya bir belirsizlik hissi eşlik eder. Kıpır kıpır, heyecanlı olursunuz, ama gerçekten mutlu değilsinizdir. O olmadığı zaman kendinizi çok kötü hissedersiniz, onu tekrar görmek için sabırsızlanırsınız.

Sevgi, bir güven duygusuyla başlar. O uzakta olsa bile, yakınlığının verdiği hisle ısınırsınız. Uzaklıklar sizi ayıramaz. Onun yanınızda olmasını dilersiniz, ama ister yanınızda olsun, ister uzakta, size ait olduğunu bilirsiniz ve bekleyebilirsiniz.

Kara sevda, "Hemen evlenmeliyiz, onu kaybetmeyi göze alamam" der. Sevgi ise, "Hiçbir şeyi aceleye getirme. Birbirinizden eminsiniz. Geleceği güvenle planlayabilirsiniz" der."

Bu yüzden gençler evlenmeye karar verme aşamasında bu iki sevgi tipini ayırt etmek zorundadırlar.

NİŞANLILIK ÖNEMLİ

Bazen gençlerin daha nişanlılıkta veya flört döneminde hep kavga ediyor, adeta birbirlerini yedikleri görülüyor. Buna rağmen evleniyorlar ve geçimsiz bir çift oluyorlar.

Geçimsiz oldukları için evlilik problemlerinden aile danışmanına gelen çiftlerin genellikle nişanlılıkta da anlaşamadıklarını görülür. "O zaman niçin evlendiniz?" diye sorulunca, "Toplum ne der? Ayrılmayı çevremiz kabul eder mi?" şeklinde sorularla cevap veriyorlar. Böylelerinin anlaşma yolunu bulamazlarsa veya 'evlenince kavgalarımız son bulacak' saplantısı içerisinde iseler beraberliklerine son vermeyi düşünmeleri uygun olur.

Çünkü evlenmeleri kavga etmelerini önlemez. Hatta sürekli beraber olacakları ve üstlenecekleri yükümlülükleri artacağı için, çatışacakları hususlar artacak, aralarındaki kavgalar daha sıklaşacak ve gitgide daha istenmeyen durumlar ortaya çıkacaktır.

Genç kız ve erkek evlenmeden önce birbirlerinin kusurunu bilmelidir. Hiçbiri ötekinden eksiğini saklamamalıdır. Çünkü gizlenen kusur, açıklanmayan zaaf ilerde nasıl olsa ortaya çıkacaktır. Taraflardan biri ötekinin bu eksikliğine hoşgörü ile bakmayabilir. Kaldı ki böyle bir davranış, sahtekârlıktan başka bir şey değildir. Belki kusur veya zaaf önemsenmez, ama sahtekârlık kolay kolay bağışlanmaz. Evlilik hayatında yapılan bir sahtekârlık, tamir edilmesi çok güç olumsuz sonuçlar doğurur.

Bu yüzden flört döneminde kişiler birbiri hakkında yeterince bilgi edinemez. Sevgililer genellikle birbirlerinin zayıf noktaları veya kusurları hakkında çok şey öğrenemeyebilir. Bazı açık kusurların evlenince düzeleceğini sanırlar veya görmezlikten gelebilirler.

İster kız olsun, ister erkek herkes eş seçme konusunda yanılabilir. Yanılmayı önlemek için çiftler evlenmeden önce birbirlerini iyice araştırmalıdır. Böylece yanılma ihtimali düşecektir. Ancak şuna çok dikkat etmelidir: Birbirini seven kız ve erkek birbirini tanımaya, birbirini anlamaya çalıştıkları dönemde sevginin fiziksel yanından yararlanmaya kalkışmamalıdırlar. Eğer sevginin fiziksel yanından yararlanır ve daha sonra evlilik de gerçekleşmezse hoş olmayan durumlar ortaya çıkabilecektir.

FLÖRT ETMENİN SAKINCALARI

Şimdi erken yaşta flört etmenin sakıncalarını yazabiliriz:

*Araştırmalar 15 yaşından önce yaşanan yoğun (ciddi ve kapsamlı) flörtlerin, ergenlerin psiko-sosyal gelişimi üzerine ket vurucu bir etki oluşturabileceğini gösteriyor.

*Ciddi ilişkilere girip vaktinin tamamının neredeyse tek bir insanla geçiren gençler, diğer sosyal etkileşim şekillerinden (başka türden yakınlıklar kurmak, yakın ilişkiler geliştirmek, farklı bakış açıları kazanmak ve arkadaşlar tanımak, onlarla gezip tozmakla) uzak durmuş oluyorlar. Böylece değerli vakitlerini monoton bir biçimde harcıyorlar.

*Tabi derslerinden, öğrenim faaliyetlerinden geri kalma riski taşıyorlar. Okulu ihmal edebiliyorlar. Kendilerini sanat, kültür, yabancı dil ve yetenekleri hususunda yeterince geliştiremiyorlar. Buna ilgileri olmuyor, zaman da bulamıyorlar.

*Bunun sonucu olarak psiko-sosyal gelişim ve büyüme potansiyelleri tam anlamıyla hayata geçiremeyebiliyorlar.

*Erken cinsellik ortaya çıkıyor, bu da erken uyarılma demektir ki elbette gelişimleri için zararlıdır.

*Tabi bir süre sonra aralarında kıskançlıklar, aldatmalar, sinirli ve öfkeli olmalar, başkasına baktın kavgaları, acı ve kederli çatışmalar yaşanması kaçınılmaz oluyor. Bu da mutsuzluk, ağlamalar, krizlere girme ile sonuçlanabiliyor.

Gençlere tavsiyemiz şöyle olabilir:

Her yönden gelişmeniz ve kendinizi yetiştirmeniz için çok gerekli ve fırsatlarla dolu bu dönemi flörtle, kara sevdaya kapılmakla harcamayın. Derslerinizle, alternatif faaliyetlerle, sporla ve sanat-kültür etkinlikleriyle değerlendirin. İnanı elde ettiğiniz birikim bütün ömür boyu işinize yarayacaktır.

Ayrıca sakın birbirinizi tanımaya çalıştığınız sıralarda fiziksel olarak mesafeyi bozmayın. Sağlam bir irade ile duygularınıza gem vurun. Mantığınızı ön planda tutun.

Prof. Dr. Sefa Saygılı

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN