Arama

Mustafa Özcan
Şubat 26, 2024
İslam ve şeriat rüknü

Son sıralarda slogan düzeyine inen bir tartışma ile karşı karşıyayız. O da şudur: Laik rejimin gölgesinde şeriatı istemek doğru olur mu? Özdemir İnce gibiler bunun suç olduğunu söyleyerek neredeyse Türkiye'de Şeriat'ı İslam'ın bir rüknü sayan-ki öyledir-herkesi hapisle tehdit etmektedir. Din, elbette hukuki düzenlemeleri ifade eden şeriattan daha kapsamlıdır ama din ile şeriat arasında zıtlık yoktur. Parça-bütün ilişkisi vardır. Din, inanç manzumesi olduğundan değişmez. Sadece her yeni peygamber geldiğinde ona inanmak da kapsamına girer. İcmalen din, hiç değişmez. Tafsilen yeni peygamberler geldikçe peygamberlik şeceresine ilaveler olabilir. Lakin Hatemü'l Enbiya'dan sonra bu genişleme de geride kalmıştır. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslâmiyet'i beğendim (Maide Suresi, 3).

Din, tekemmül etmiştir. Sadece beşere bırakılan yorum ve içtihat alanı kalmıştır. Din sabittir, şeriat ise esnek ve değişkendir. Zira bulunduğu zaman ve zemine göre esnemeler gösterebilir. Nitekim İslam fıkıh mezheplerinin dağılımı da bu gerçeği yansıtmakta ve doğrulamaktadır. Mezhepler, sosyolojik zemine göre dağılmakta veya yayılmaktadır. Macid Arsan Geylani'nin dediği gibi bu alanda bazen siyasi tercihler de rol oynamakta ve belirleyici olabilmektedir. Nitekim Kur'an buyruğu şöyledir: "Liküllin caalne minkum şir'aten ve minhacen" yani her birinize farklı yol ve yöntem belirledik, kıldık (Maide 48). Demek ki şeriat, devirden devire, mekandan mekana değişim arz eden bir rükün ve sıfattır. Dinlerin zaman ve zemine göre değişen hukuki zeminidir. Şeriat, hukuk sisteminin bir adıdır ve dinin rükünlerinden birisidir. Bir de 'ihsan rüknü' yani 'tezkiye' ya da kalıplaşmış ifadesiyle tasavvufi alan vardır. Musevilikten sonra İslam şeriatı veya Ahkam-u Kur'an'iye de en gelişmiş hukuk sistemleri arasında yer alır. Hem siyaset hem de hukuk alanında İslam-Musevilik arasında umum ve husus, benzerlik ve geçişlilik vardır. İnanç açısından Yahudilik, teşbihe geçit verdiğinden İslam ile tam olarak örtüşmez. Lakin İbni Teymiye ve ekolü bunun hilafınadır (https://www.youtube. com/watch?v=5aZzA4MpB_0 ).

İslam hukuku, iki fetret döneminde iki defa mer'iyetetten kaldırılmıştır. Cengiz yasaları döneminde bir de 18'inci yüzyıldan itibaren Napolyon yasaları veya daha umum ifadesiyle Batı yasaları karşısında. Ondan önce bazı dönemler fakihler tarafından işlenmediğinden zamanın gerisinde kalsa da ağır aksak yoluna devam etmiştir. İslam tarihinde istibdat cari olduğundan anayasal hukuk tam olarak gelişememiştir. Gelişmesi yoğun olarak uygulanmasına bağlı idi. Uygulama olmayınca hukuk da kadük kalmıştır.

İslam hukuku normları, Kur'an ve Sünnet metinleri arasına serpiştirilmiştir. Hukukçular, Kur'an'da 250 ile 500 ayet arasında ahkam ayeti bulunduğunu ifade ederler. İbnu Hacer Askalani'nin Buluğu'l Meram kitabını baz alacak olursak hadis literatüründe de 1500 veya 2000 hadis, ahkama müteallıktır ve bu alana hitap etmektedir. Bir de bunların incelendiği, işlendiği müdevvene veya fıkıh kitapları vardır. Batı hukuku karşısında İslam hukuku, 18'inci hatta kimi yerlerde 20'nci yüzyıla kadar müstakildi. Halbuki sonrasında ülkemiz ve İslam ülkeleri Uğur Mumcu'nun dediği gibi hukuki bağımsızlığını, istiklaliyetini kaybetmiş ve hukuk düzeni yamalı bohça haline gelmiştir. Batı hukukunun kokteyli haline gelmiştir. Şimdi Özdemir İnce gibi bazıları 'bizim hukukumuz' diyerek ithal Batı hukukunu savunmaktadır. Onları buna iten İslam'a olan nefretleridir. Bizim de kendileri gibi nefret etmemizi istiyorlar.

Sömürgecilik döneminde birleşik kaplar teorisinde olduğu gibi İslam ülkeleri hukuk alanında da edilgen olmuş, Batı'ya bağımlı hale gelmiştir. Daha doğrusu Batı hukuku, İslam diyarlarına sömürgecilikle dayatılmıştır. Birileri hariçten gelen dayatmayı kendi tercihleri zannediyor.

Genel hatların haricinde şarii tarafından kıyas ve akıl yürütme üzerinden beşere bir alan açılmıştır. Böylece İslam hukuku, donukluk illetini kırmış, kıyamete kadar gelişme ve kendini yenileme imkanı bulmuştur. Din alanında tecdit yani İslam'ın berraklığını ve safiliğini geri kazandırma ameliyesi olduğu gibi hukuk alanında da içtihat aynı amaca hizmet etmektedir. Tecdit ve içtihat ile birlikte çift kanatla birlikte İslam'ın zaman üstünlüğü veya bütün zamanlara hitap etmesi temin edilmiştir. İçtihat hususunda bazı kısıtlamalar olsa bile sonuçta pratikte eksiklikler aşılmıştır. Tecdit ve içtihat canlı bir organizmadır ve İslam'ı daima zaman üzerine çıkaran mekanizmalardır. Taklit dönemlerinde müçtehidin yerini fakih ya da müftü almıştır. Esas olan müftünün de içtihat ehli olması ve vasfına haiz olmasıdır. İslam hukukunda siyasi erki, halife temsil eder. Hukuki erki ise birisi istişari düzeyde diğeri de ilzami düzeyde müftü ile kadı temsil ederler.

Özdemir İnce, şeriat meselesiyle teokratik devleti birbirine karıştırmaktadır. Yahudilikte de hahamlar ilmiye sınıfını temsil ederler, uhrevi bir yetkinlikleri yoktur. Dolaysıyla Yahudilik gibi İslam da din adamları devletine ya da teokrasiye kapalıdır ve yol vermez.

Slogan düzeyinde İslamı anlamak mümkün olmadığı gibi sloganla karşı çıkanlar da onu anlayamazlar. Zihni ve gönlü kilitli olanlar İslam'a nüfuz edemezler. Bunlar yobaz taifesidir. Frenk meşrepler ya da Frankofon kafalar, sömürge kafası taşımaktadır. Fransa, 1937 yılında Cezayir'de bir karar almıştır. Fransız otoritelerine Arapça hitap edenler derhal idam edilecektir. Özdemir İnce'nin savunduğu budur. İslam'da ruhban sınıfı olmadığı için teokrasi de yani din adamları idaresi de yoktur. Şeriat, kanun hakimiyeti ve yasaların üstünlüğünü perçinler. Keyfiliği ortadan kaldırır.

Beğenseniz de beğenmeseniz de bir şeriat hukuku vardır. Bu dinin haricinde değildir aksine rükünlerinden birisidir.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN