Arama

Mustafa Özcan
Kasım 2, 2023
İsrail’in temel yanlışı

İsrail'in temel yanlışı, dini yanlış anlamaktır. Dini yanlış anlamak elbette ki Yahudilere mahsus bir şey değildir. Hıristiyanlar ve bazen Müslümanlar da bu vartaya düşebilir ve dini yanlış anlayabilirler. Bundan dolayı Hasan el Benna ve Bediüzzaman doğru İslamiyet veya İslamiyet'in doğrusu ifadelerini kullanmıştır. Bu anlamda Gazali'nin eserlerinden birisi "el Beyan ve't Tebyin Fi Gururu'l Halki Ecmain" adlı risalesidir. Müslüman kitlelerde veya cemaatlerde en temel ayak kayma alanı dini anlamda seçilmişlik meselesi veya iddiasıdır. Şartlara bağlı seçilmişlik zamanla mutlak şekilde anlaşılmaktadır. Bu da insanı nobranlığa götürmektedir. Böylece seçilmişlik meselesi sıfat olmaktan çıkmış alem yani isim haline gelmiştir. Bu da mensuplarında katılık üretir. Yahudiler de Kur'an'ın ifadesiyle bir zamanlar seçilmiş topluluk idi. Daha sonra peygamberlerin yolundan saptıkları halde seçilmişliklerine sonsuzluk payesi vermişler ve kendilerini Allah'ın halkı olarak tanıtmışlardır. En kötüsü de seçilmişlik iddiasını veya meselesini zulüm aracı haline getirmişlerdir. Halbuki bu tarihte kalan bir meseledir. Havf ile reca/korku ile umut arasında sarkmak dengeyi sağlar. Bu seçilmişlik iddialarından birisi de arz-ı mev'ud'a (Vaat Edilmiş Topraklar) varis olmaktır. Maide Suresi 21'inci ayette Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor 'Ey kavmim, Allah'ın sizin için yazdığı kutsal toprağa girin ve gerisin geri arkanıza dönmeyin; yoksa kayba uğrayanlar zümresinden olursunuz.' Bu ayet ışığında günümüzün mücadelesini analiz edenler ve Yahudilerin kutsal topraklara varis olduğunu iddia edenler bulunmaktadır. Bu zehi gaflettir. Halbuki Arz-Mev'ud'un Yahudilere tahsisi geçicidir ve diğer ayetler bunu izah etmektedir. Cenab-ı Hak yeryüzünü zaman zaman milletler arasında paylaştırmaktadır. Bu, bazen toprak bazen de eyyam yani zaman diliminde olmaktadır. "Mûsa kavmine dedi ki: Allah Teâlâ'dan yardım isteyiniz ve sabrediniz. Şüphe yok ki, yer Allah Teâlâ'nındır. Ona kullarından dilediğini varis kılar. Akibet ise muttakîler içindir (A'raf 128)." Burada arzı veya "Vaat Edilmiş Topraklar"ı varis kılmak zaman zaman farklı milletlere tahsis etmek anlamındadır. Nesilden nesle Yahudilere vermek değil. Zaten tarihi süreçte bunun böyle olmadığını görebiliyoruz. Vakıa da bunu ispatlamaktadır.

Yahudiler "Vaat Edilmiş Topraklar"da kısa sürelerle ve kesintilerle kalabilmişlerdir. Allah burasını farklı zamanlarda ve farklı dilimlerde başka milletlere tahsis etmiş ve varis kalmıştır. Burada varis kılmak nesilden nesle aktarmak değil milletler arası geçişlilik ve dönüşümdür. Ayrıca hayırlılara verilen miras zalimleri kapsamaz. Nitekim Kur'an şöyle buyurmaktadır: ﴾Bakara:124﴿ Vaktiyle rabbi İbrâhim'i bazı sözlerle sınayıp da İbrâhim onları eksiksiz yerine getirince, "Ben seni insanlara imam/önder yapacağım" buyurmuştu. İbrâhim, "soyumdan da" deyince rabbi, "Vaadim zalimleri kapsamaz" buyurdu. Demek ki manevi yol ve soy ile kan bağı bir birine karıştırılmamalıdır. Sözgelimi Netanyahu gibi yalancı ve zalim birisinin Hazreti İbrahim ile bir bağı olabilir mi? Karşılaştırmalı Dinler kitabında Muhammed Hatip günümüzde Beni İsrail'in neslinin kesildiğini ve yok olduğunu haber vermektedir (Hel Lilyahud Hakkun Fi Ardi Filistin, Abdullh Ali İdris, s: 14). Günümüzde Yahudiler ise bu iki bağı; kan bağ ile salahiyet ve uygunluk, elverişlilik bağını birbirine karıştırmaktadır.

Bazı ayetlerde ise yeryüzünün salihlere varis kılındığı ifade edilmektedir. Enbiya 105 / Andolsun zikirden sonra Zebûr'da da, "Yeryüzü Salih/ iyi kullarıma kalacaktır" diye yazmıştık.

Kısaca sonunda Filistin diyarı zalimlere değil salihlere miras kılınmıştır. Bu itibarla İsrail'in atalar diyarı olarak andıkları mekanda hak iddialarının bir değeri ve kutsal kitaplarda bir dayanağı yoktur. Rus temsilcinin BM çatısı altında ifade ettiği üzere İsrail, işgal ettiği topraklarda kendini savunma hakkına haiz değildir gasp ettiği ve aldığı toprakları iade etmekle mükelleftir. Burada kimi Yahudilerin okuma biçimi siyak ve sibaktan yoksundur yani eskilerin tabiriyle mebtur yani tarihi bağlamından kesiktir, kopuktur.

İsrail'i tarih itibarıyla tekzip eden hususlardan birisi de diaspora Yahudileri olarak Mesih'in güdümünde "Vaat Edilmiş Topraklar"a dönecekleri yerde Mesih'i geriye bırakarak seküler bir süreçle Filistin'e dönmeleridir. Şimdi de dini argümanlarla Filistinlileri yurtlarından sökmeye yelteniyorlar.

Hem başkalarının topraklarına el koymuşlar kendilerine mal etmişler hem de Mesih'i arkada bırakmışlardır. Şiilerin de hakim cereyanların etkisiyle velayet-i fakihten sonra Mehdi'nin zuhurunu beklemeleri gibi Yahudiler de kendi icatları olan Siyonizm sonrasında Davut soylu bir Mesih'in zuhurunu bekliyorlar! Bu süreçte at izi it izine karışmıştır.

Tanrıyı Kıyamete Zorlamak kitabının yazarı Grace Halsell bir defasında Kudüs'e giderken Armageddon meraklısı, nazariyatçısı birisiyle karşılaşır ve şunu sorar: Rahim olan Allah nasıl olur da yeryüzünün tarumar edilmesini emreder. Muhatabından bozuk bir dille şu karşılığı alır: Atom bombasının nasıl yapılacağını insana öğreten Allah'tır. İnsanoğlu bilimi ve bilgiyi Allah'ın izni olmadan ele geçirebilir mi? Bu bilgiye onun iradesi dışında ulaşabilir mi?

Bu soruya İslam'ın cevabı şudur: İnsanoğlu bu bilgiye Allah'ın iradesi dışında erişemez. Lakin kesinlikle rızası yoktur.

Allah şeytanı iradesiyle yarattı ama kesinlikle eylem veya amellerinden razı değildir. Burada bu iki boyut birbirine karıştırılıyor. İslam sofistike bir din olduğundan her meseleye ayrıntılı bir cevabı vardır. Öbürleri ise bundan mahrumdur. Rıza ile irade makamı birbirinden ayrıdır. Bed'ul Emali adlı akide kitabında bu mesele dördüncü mısrada şöyle tafsil edilmiştir: Müridu'l hayri ve'şerri'l kabihi Velakin leyse yerda bilmuhali.

Hayrı ve çirkin olan şerri irade eder. Fakat kötü işlerden razı değildir.(İrade etmekle, razı olmak arasında fark vardır. Allah, kullarını imtihan için hayır ve şerri, iman ve küfrü yaratmış ve böyle bir imtihan murad etmiştir. İradesine göre her şey meydana gelmektedir. Fakat şerlerden ve küfürden razı değildir.)

Yahudiler makamları birbirine karıştırıyorlar. Bunun için şeytanın amellerine talip oluyorlar. İslam ışığında kendilerini tashih ederlerse dünya barışına katkı sunmuş olurlar!

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN