Arama

Mustafa Özcan
Mart 20, 2023
İhvan-ı Safa ve Türkler

Risale sahibi İhvan-ı Safa'ya göre Türkler, terazinin iki kefesinde karşı kutbu veya ağırlığı temsil ediyor. Kuruluş gayelerinden birisi Türk gücüyle mücadele etmektir. Onların gözüyle Türkler askeri olarak İslam'ın ana akımının müzahiri ve destekçisi olarak görülüyorlardı. Amerikalı tarihçi ve akademisyen Marshall G. S. Hodgson'ın kaleme aldığı İslam'ın Serüveni kitabı da aynı çıkarımları veya sonuçları onaylıyor. Fikir öncülüğünü Eş'arilik ve Matürüdilik ile ameli mezhepler yaparken Türkler de askeri ve siyasi cenahı temsil ediyorlardı. İhvan-ı Safa topluluğu araştırmacıların ortaya koyduğu gibi karanlık bir topluluktur ya da sembolizm dilini kullanan gizli bir cemiyettir. Gizlenmelerinin nedeni içinde yaşadıkları toplumun aleyhinde faaliyet yürütmelerindendir. Abbsasiler gibi yönetimleri halka kapalı otoriter rejimler olarak görüyorlardı. Elbette bu bakış açısı pek yanlış sayılmaz. Lakin onlar sonuçta durumdan vazife çıkartıyorlardı. Gizli kapaklı bir cemiyet olmalarına rağmen Prof. Mahmut İsmail Abdurrezzak gibi kimi müellifler onları İslam dünyasındaki aydınlanmanın temsilcisi olarak görmektedirler. Gerçekten de İslam dünyası iki dönem şuubiye akımına sahne olmuş, iki de aydınlanma dönemi geçirmiştir. Bunun sonucu İslam dünyası İsmaili mezhebine girmeden de Ruşenilik gibi onların bir takım tortu ve sıfatlarını kazanmıştır. Bilindiği gibi İslam tarihinde ilk şuubi akım ve damar İran kaynaklıdır ve Persler Araplara karşı veya Arap egemenliğine karşı derinden şuubi Pers karakterli ulusalcı bir dalga yürütmüşlerdir. Şehname bunun gecikmeli abidelerinden birisidir. İkinci şuubi akım ise Fransız Devrimi'nden sonra ulusal karakterli rejimlerin ve anlayışların doğmasıyla Batı rüzgarlarını arkasına takarak gelmiştir.

Aydınlanma da keza iki fasılda ele alınabilir. Bu fasıllardan birisi İhvan-ı Safa gibi toplulukların başlattığı süreçtir. İkincisi de Batı kaynaklı aydınlanmadır. Bunlar dinin yerine geçtikleri zaman ezoterik mahiyet kazanırlar. Ana akımdan sapmış olarak heterodoks olarak tanımlanan akımlar tali kanallardan beslenirler. Kur'an ve hadislerde ortaya konulduğu gibi anayolun farklı veya tali kolları olurlar.

İslam'a vahyin dışında köken ve kaynak bulmak için Mekke müşriklerinden Nadr b. Hâris ile Ukbe b. Ebû Muayt Yesrib'in yolunu tutarak Yahudi din veya Tevrat alimleriyle görüşürler. Ortak teşhis ve tanı üretmek isterler. Ardından İslam'ı Pers kültürüne yamamak ve mal etmek isterler. "Muhammed size Âd ve Semûd'un hikâyelerini anlattı, ben de size kisrâların haberlerini getirdim" diyerek Kureyşlilerin kafasını karıştırmıştı. Ayrıca mûsiki bilgisini de İslâm'a ve Resûl-i Ekrem'e karşı kullanıyor, bazı şarkı sözlerini Kur'an'a alternatif olarak sunuyordu. "İnsanlar arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte alçaltıcı azap bunlar içindir" meâlindeki âyetin de (Lokmân 31/6) Nadr b. Hâris sebebiyle nâzil olduğu kabul edilmektedir.

Charles Adams da aydınlanma akımının öncüleri olarak gördüğü İhvan-ı Safa topluluğunun İslam dünyasına çöreklenmiş olan taklit hastalığından kurtarıp onu reşit ve dinamik hale getirmeyi amaçladığını savunmuştur. Gizli topluluk olmalarına rağmen Hamilton Gibb gibi kimi batılılar da onları akılcılığın öncüsü saymışlardır. Prof. Mahmut İsmail Abdurrezzak, İhvan-ı Safa'nın temsil ettiği aydınlanmanın rükünlerini şöyle tarif ediyor: Aklı yüceltmek, taklidi reddetmek ve beşeri düşünceden süzülüp gelen akli eğilimleri ihya etmektir. Günümüzde Arap dünyasındaki kimi liberal veya sol akımlar onları burjuvaziye karşı erken dönem sol hareketler zümresinde görmekte ve onları temsil ettiğini düşünmektedirler. Karmatiler de bu çerçevede ele alınabilecek hareketler arasındadır. Bizde de Simavna Kadısı Şeyh Bedreddin ve isyanı sol düşüncenin erken bir irhasatı olarak görülmüştür. Bunlar sonuçta gizli kapaklı batini bir düşünceyi temsil etmelerine rağmen çağdaş muakkipleri onları erken sol akımlar olarak tasnif ediyor.

Çağdaş Sapmalar (İnhirafat el Muasıra) kitabında da dile getirdiği gibi Abdurrarman Habenneke el Meydani öte aleme göçen Muhammed Şahrur'u İhvan-Safa gibi akımların çağdaş yüzü ve versiyonu kabul etmektedir. İslam'a sol aşı vurmak istemişlerdir. İslami Sol akımının mürevvici olan Hasan Hanefi de benzeri dolambaçlı yollara sapmıştır. Batı aydınlanmasıyla birlikte lahutun yerine maddiyat ve akıl ikame edilmiştir. Dünyayı tahlilde teolojik gaybi yöntem yerine tabiat ve akıl geçirilmiştir.

İhvan-ı Safa'nın ilgilendiği alanlardan birisi de Nadr b. Hâris gibi musikidir. Onu dini alandan sağlanan manevi zevkin yerine geçirmek istemişlerdir. İhvan-ı Safa'nın proje ve özlemlerinden birisi aydınlanmış gençlerden ideal bir topluluk veya toplum vücuda getirmek ve kurmaktır. Bu faziletli topluma 'hayırda buluşanlar devleti' adını vermişlerdir. Akli muhakemeyi geliştirmek için mantık ilmine de değer vermişlerdir. Bu alanda Gazali ile aynı yaklaşımı benimsemiş oluyorlar. Şehirli Yahudiler gibi ansiklopedist ve kozmopolitan bir yönleri vardır. Kendilerine göre dini ve mezhebi ve fikri taassubu ötelemekte ve fikirler ve akımlar arasında geçişi ve birliği ve beraberliği amaçlamaktadırlar.

İhvan-ı Safa topluluğunu oluşturan parlak isimler arasında kimyanın kurucusu Cabir Bin Hayyan da bulunmaktadır. Râzî ya da tam adıyla Ebû Bekr Muhammed bin Zakariyyâ er-Râzî, Fars simyacı, hekim ve filozoftur. Gençlik yıllarında edebiyat ve musikî ile ilgilenmiştir ve geçimini kuyumculuk yaparak sağlamıştır. Bu zat Türkiye'de hem ulusalcı damar hem de dine karşı bilimciliği savunan Celal Şengör'ün referanslarından birisidir. Celal Şengör, Muhammed İbn Zakariya al-Razi'yi Nietzsche'nin selefleri, öncüleri arasında saymaktadır (Sokrates Öncesi ve Sonrası, F.M. Cornford, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s: X). Ebu'l A'la el Maarri de İhvan-ı Safa topluluğundan sayılmaktadır. Gizli İhvan-ı Safa topluluğu aydınlanma akımı üzerinden çoğunluğa karşı bir azınlıklar ittifakı kurmaya çalışmıştır. Aydınlanma veya batinilikte buluşan bu azınlık ruhu ve ittifakı (İhvan-ı Safa: Ruvvad et Tenvir Fi'l Fikri'l Arabi, s:42) Eş'ariliğe, Abbasilere ve Türklere karşı İhvan-ı Safa saflarında mücadele etmiştir.

Günümüzde bu ittifak bölgede çoğunluğa karşı İran-Suriye (Nuseyri-Şii) ekseninde yeniden toparlanmış ve kurulmuştur. Bu karşı ittifakın en önemli hedeflerinden birisi Türklerin temsil ettiği kombinasyon ve tarihi zemindir.

Kısaca İhvan-ı Safa fikriyatı şundan ibarettir: Felsefeyi vahiy ve şeriat ile yıkayacakları yerde şeriatı felsefe ile tezkiye ettiler yani yıkadılar! Gazali'nin anlayışını tersyüz ettiler. Günümüzde sola açık dini okumaları temsil eden Cengiz Özakıncı gibiler de bu noktada duruyorlar.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN