Arama

Mustafa Özcan
Kasım 19, 2020
The Economist’in 2021 kehaneti!

Allah imhal eder ama ihmal etmez. Hesap, fatura hiç ummadığın bir şekilde önünü konulur. Nitekim, 2020 Kasım seçimlerinde ABD açısından böyle olmuştur. ABD önüne bakmak yerine, sürekli olarak yaptıklarına tüy dikmekle meşguldü. Baba oğul Bush'lar İslam dünyasını istila planını devreye sokmuşlardı. Irak ve Afganistan direnişleriyle ABD bataklığa saplanmıştır ve dolayısıyla planın gerisini getiremediler, kalanını devreye sokamadılar. Ellerinde patladı! Trump ise seçimleri kaybettiğine kanaat getirince önceki vaatlerini devreye sokmaya yeltendi ve Irak ve Afganistan'dan gider ayak asker çekmeye kalkıştı. Neye yarayacaksa? Zira yeni yönetim bu eksilen asker sayısını kolaylıkla yeniden telafi edebilir. Etmeyebilir de zira artık gücünün sınırlarına geldi. Nitekim, Trump iktidara geldiğinde Afganistan'a ek asker sevk etmeyi kararlaştırmıştı. Şimdi ise Irak ve Afganistan'da mevcut asker sayısını yarı yarıya irdirme kararı aldı. Bu aynı zamanda Jeo Biden karşısında siyasi hezimetinin de bir itirafıdır. 3 Kasım 2020 itibarıyla 11 Eylül rejimi sona ermiştir. Bunun anlamı şudur: İslam dünyası Amerikan boyunduruğundan kurtuluyor. Halbuki, Trump buna tüy dikmeye çalışıyordu. Afganistan, Irak cephesine ilaveten Filistin cephesinde İsrail ne istiyorsa fazlasını lütfediyordu. Burada da İsrail'e verilen tavizler Müslümanlar üzerinden yürütülüyordu. Seçimler önünü kesti. Halefi aynı yoldan yürüyecek olsa da yolun sonuna geldiler. The Economist ise salgın ve ekonomi üzerinden dünyaya iç savaş ihtimali üzerinden de ABD'ye uyarda bulunuyor. Biz de Thomas Friedman'ın CNN'e verdiği beyanat üzerinden ABD'yi yeni bir iç savaşın beklediğini yazmıştık. Bu kadar azgınlık ancak insanı can evinden vurabilir. Nitekim öyle de olmaktadır. Yeni yılda; 21'inci yüzyılın 21'inci yılında The Economist felaket tellallığı yapmaktadır. Thomas Friedman gibi ABD'nin bir iç savaşa gebe olduğunu öngörmektedir.

Sonunda ABD azgınlığıyla kendi başını yiyecek. Azgınlığının bedelini ödeyecek! Bu hususta Ahmet Varol beyin güzel bir cümlesi vardı. ABD çökertirken çöküyor. Zulmettikçe sonunu getiriyor. Öyle de olmaktadır. Şimdi artık 11 Eylül içe dönmüştür. İslam dünyasını bir istila hareketi olan 11 Eylül, ABD içinde bir hesaplaşma dönüşmüştür. Trump ülkeyi baştan sona kutuplaştırdı. Dolayısıyla Amerikalılar düşmanı 11 Eylül mimarlarının yaptığı gibi Tora Bora Dağlarında değil içeride ve içlerinde arıyorlar. Bilindiği gibi 11 Eylül rejimi sonucunda medeniyetler savaşı deyimi İslam medeniyetinin kendi içinde savaşı olarak takdim edilmeye başlanmıştır. Şimdi ise Trump sayesinde bu deyim Amerikalıların kapısını çalmıştır. Çalma kapıyı çalarlar kapını! Sırça köşkte oturan başkasının evini taşlamasın! Trump'a güvenen kesimler seçimlerde hile yapıldığına inanıyor. Tereddinin mimarları olarak Küreselcileri taşlıyorlar! Dolayısıyla baltalarını topraktan çıkarmaya hazırlar. Nedenini bilmeden bir öfke patlaması yaşıyorlar. Bu içe vuran öfke patlaması, 11 Eylül'ün artçılarından ve ayrıca Suriye meselesinde seyirci kalmanın gecikmeli bedeli olmasın? . Mazlum halk karşısında kıllarını kıpırdatmadılar. Dolayısıyla küresel bir kriz kapımızı çaldı. Şimdi Macron derbederi bula bula kendisine model olarak baba-oğul Bush'u buldu. Ama süngüsü o kadar uzun değil. Macron/Micron dedikleri gibi kendisi onlar karşısında cüce kalır. Hem İslam'a hakaret ediyor hem de onu tanımlamaya çalışıyor! Allah eksik bırakmış o tamamlayacak! Pompeo gider ayak onunla post mortem bir biçimde 11 Eylül ittifakı kurmak istedi. Ne yapsalar artık nafile, hesaplaşmayı geriye çeviremezler. Hala gücün ellerinde olduğunu sanıyorlar. Halbuki, çanlar kendileri için çalıyor.

İslam ve Müslümanlarla savaşın pik ve tepe noktası 11 Eylül fitnesiydi. Bu fitneyi tertip edenler Macron gibi İslam'ı da yeniden tanımlama ve Amerikan İslam'ı üretme hevesine kapıldılar. Şimdi Macron Bush'ların başaramadığını 'Fransız İslam'ı markası altında başarmak istiyor! Heyhat! Salağın önde gideni de ondan! Hiç tarihten ibret almıyor. İbret alınsaydı tarihten hiç tekerrür eder miydi? Oğul Bush İslam'a kendisine göre ayar vermek istemişti. Bunun için İslam'ı söylemin yenilenmesi projesini hayata geçirmek istedi. Kala kala onun mirası Macron ile Sisi ve Muhammed Bin Selman ile Muhammed bin zayed gibi siyasi cücelere kaldı.

İsrail de Arap Baharını fitneye çevirerek bölgeye büyük bir travma yaşatmıştır. Demokrasi Deccal'ı olduğunu ispatlamıştır. Halkın iradesiyle değil halkın iradesini yıkanlarla ortak olmuştur. İsrail demokrasisi de asparagas çıkmıştır. Şimdi İsrailli siyasetçiler Netanyahu için diktatör tanımlamasında bulunuyorlar. Fitneleri de burnundan fitil 1itil gelecektir. Yeni bir dünya yeni bir ufka uyanıyoruz. Yeni bir dünyanın eşiğinde bulunuyoruz. Bu kara günleri aştığımızda dünya kısa süreliğine de olsa yeniden kurulacaktır. Bu mazlumların dünyası olacaktır. Azgınlar ise cehennemi boylayacaklar ve hak ettikleriyle karşılaşacaklardır. Kur'an buna sarahatle temas etmektedir..

ABD'nin felaketle randevu saati gelip çatmıştır. Kimse bunu öteleyemez, erteleyemez. The Economist de bu gerçeğin edebi tanıdığıdır. Bunu da sonuna kadar hak etmişlerdir. İşte o beldeler (ahalisi), zulme sapınca onları helâk ettik; helâkları için de muayyen bir miat biçtik! Helak günlerinin miadı dolmuş ve ilahi hesap saati gelip çatmıştır (Kehf Suresi 59). Beklenen sonla randevu saatindeyiz. Allah imhal eder ama ihmal etmez! Bu miat ve randevu saatiyle birlikte Kendilerini tanrı yerine koyanlar nasıl yüzüstü süründüklerini göreceklerdir. Arkalarında ağlayan varken yüzleri gülmesin ve beter olsunlar!

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN