Arama

Mustafa Özcan
Ekim 21, 2020
Gulat-ı Kemalizm

Yerli yerinde olan şeylerin düzenini, hiyerarşisini bozmak zulümdür. Kur'an-ı Kerim'in haber verdiği gibi Allah Adem'i yarattıktan sonra ona eşyanın dilini ve isimlerini öğretmiştir. Bu geniş anlamı olan bir ayettir. Allah eşyanın düzenini öğretmiştir. Zulüm bu öğretiye ters davranmak ve kullanma kılavuzuna aykırı hareket etmektir. Fıtratın dışına çıkmaktır. Adalet ve zulmü böyle tarif etmişler. Adalet eşyanın hiyerarşik düzenini korumak ise zulüm de bunun tersini yapmak ve düzeni bozmaktır. Bundan dolayı Kur'an-ı Kerim'de 'inne'şirke le zulmün azim/ şirk yani Allah'a ortak koşmak büyük bir zulümdür' buyruluyor. Bu ayeti anlamakta zorlanıyordum. İnsan Allah'a nasıl zulmeder, aklım almıyordu. Burada elbette Allah'a zulmetmek bahis konusu değil belki sadece bir zulüm var. O da kainat zincirini okumakta ve ele almakta düzeni bozmaktır. Bu zulüm zulümlerin en büyüğüdür. Zira kainatın hiyerarşisini bozuyor. Yaratıcı yani halık yerine mahluku ikame ediyor. Onun sıfatlarını veya bazı sıfatlarını beşere veya eşyaya veriyor, yüklüyor. Dolayısıyla bu haksızlığa giriyor ve zulüm oluyor.

Sözcü yazarlarından Bekir Coşkun rahmetli oldu. Çevresi tarafından altın kalem sahibi birisi olarak bilinen ve tanımlanan bir zattı. İnce ve zarif tarafları da büyüleyici yanlarından idi. Nüktedanlığı da konuşulurdu. Tabiat severliği, insan severliği ve hayvan severliği nedeniyle de ayrıca hayırhah bir şekilde anılıyordu. Kendisini mizahi üslubundan dolayı zaman zaman okumuşumdur. Hürriyet, Cumhuriyet ve Sözcü gibi gazetelerde yazarken elime geçtikçe okurdum. Üslubunda bir sorun yoktu. Ama efkarı için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Zaten bahsetmek istediğim husus da bu. Ölünün arkasından hayırla yad edilir. Ben de bu kuralı çiğnemek ve ihlal etmek istemem. Ama bu fikirlerinin elenmesine ve süzgeçten geçirilmesine mani bir hal değildir. Zira umumun hukuka girer. Dolayısıyla tarihe not düşmek adına bunları üzülerek ama bir vazife ifası kabilinden ele alıyoruz.

Öteden beri Sözcü yazarlarının aralarındaki dayanışmayı da gıptayla izlerim. Her kesimde böyle bir dayanışmanın olmasını da canı gönülden isterim. Birbirlerini tutuyorlar. Bu tabiatıyla müspet bir davranıştır. Lakin kendilerine küçük bir serzenişim olacak. Bunu da geniş yüreklilikle karşılayacaklarını umut ederim. Kemalizm konusunda mübalağaya kaçıyorlar ve diğerlerine bakış açısını da bu mübalağa belirliyor, tayin ediyor. İnsan hayvan ve tabiatı sevmek özünde güzel hasletler lakin bütün sevgileri bir sevgi ile sınırlandırıyorsanız burada bir sıkıntı var demektir. Bekir Coşkun gibiler insanlar arasına Kemalizm sınırı dikiyorlar.

Vefatının ardından, renkli bir kişiliği temsil eden Bekir Coşkun'la ilgili yazılanları inceden inceye inceledim, tetkik ettim. Kusur arama gibi bir maksadım da yoktu. Lakin bir ölçüsüzlük karşıma çıktı. İnsana bakışı, Mustafa Kemal sevgisi ile sınırlandırmak. Acaba Türk olmayanlara da böyle bir kriter getiriyor mu, uyguluyor muydu? Ya da bu kriter evrensel bir kriter mi? Aksi halde Türkün kabahati ne? Türk kainattan yalıtılmış bir varlık mıdır? Kemalizm yargılarında kesinlikle eskilerin ifadesiyle guluv dedikleri hal ortayla çıkıyor. Bugünkü deyimiyle aşırılık. Aşırılık mezhepler tarihinin en önemli uğraşlarından birisidir. Bununla birlikte en mutedil kesimlerden bile sivriler, aşırılar çıkabiliyor. Bu anlamda İslam'ın kendisi vasatiyeti yani itidali temsil etmiyor mu? Bununla birlikte arasından nasıl aşırılar çıkmışsa alt kademelerde ve mezhep ve meşreplerde de böyle aşırılar zuhur etmiştir. Ehl-i Sünnet itidali esas alır. Lakin bununla birlikte orada bile bazı aşırılar yuvalanabilir. Bu doktrinin değil coğrafyanın veya mizacın bir ürünü ve hediyesidir. İnsanın kendi saplantısı. Bu açıdan Türkiye'de Kemalizm konusunda bir guluv oluşmuştur, bu guluv ve aşırılığın oluşturduğu bir kitle ve küme vardır ve bunlara gulat yani aşıralar demek mümkündür. Adil olmamız bu tasviri yapmamızı gerektiriyor.

Rahmi Turan 'Bekir Coşkun' adlı taziye yazısında onun bu noktadaki aşırılığına da benimseyerek aktarmakta ve temas etmektedir.

Rahmi Turan şöyle yazıyor :" Bekir Coşkun'un yüreği Atatürk sevgisiyle doluydu. Bu sevgiyi şöyle dile getiriyordu: Ben Atatürk'ü sevmeyenleri de sevmem…

O sadece bir insan değildir bizim için…

O bir ilkedir, bir idealdir, bir rejimdir, bir ülkedir, özgürlüktür, bağımsızlıktır, medeniyettir.

Biz hepsine birden 'Atatürk' deriz. Bu yüzden dilimizden düşmez…" Başkalarını sevmeyi Atatürk'ü sevmeye şart kılmak normal olmayan aşırı bir şarttır. Hatta insanlar arasına Kemalizm çizgisi ve sınırı çekmektir. Sizin için özgürlük anlamına gelebilen şey başkaları için pekala esaret ve tutsaklık anlamına gelebilir. İlgili satırlardaki Kemalizme dair aktarılan yüklemeler aşırı yüklemelerdir.

Burada bir sonun var. Bu sorun bizi aşırılığın adresine götürür.

Madem söze Kur'an'la başladık, Kur'an ile bitirelim ve bu soruna onun teşhisiyle ve tanısıyla mukabele edelim: Bazı insanlar, Allah'tan başkalarını Allah'ı sever gibi severler. İman edenler ise Allah'ı her şeyden daha fazla severler. Baştaki kurala dönecek olursak; kurulu hiyerarşiyi, eşyanın meratibini bozarak manevi zulme çanak tutmayalım.

Derdimiz fırsat bu fırsat diyerek Bekir Coşkun'un karaltısını dövmek değil bilakis fikir cephesini, manevi cephesini elemek ve ele almaktı. Benim Bekir Coşkun'la göremediğim bir hesabım yoktur ve şahsi bir husumetim asla olmamıştır. Hatta yer yer sempatimden de söz edebiliriz. Lakin yazılanlar ışığında yanlışın savunulmasını da doğru bulmadım. Tarih bir intikam aracı değil, ibret vesilesidir. Aşırılıktan kaçındığımızda orta yolda buluşma imkanımız doğar. Herkesle orta yolda buluşmak dileğiyle.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN