Arama

Mustafa Özcan
Aralık 15, 2019
Eski düzenin zaferi mi, modelin çöküşü mü?

Cezayir ilginç bir ülke. Cezayirliler Filistin davasının fedaisidirler. Bu noktada kraldan fazla kralcı kesilirler. İdealisttirler. Nitekim, Huvari Bumedyen, 'zalim ya da mazlum olsun fark etmez; biz Filistin davasının takipçisiyiz ve Filistin halkının yanındayız' demiştir. Bununla birlikte ülke hala Fransa'nın pençesindedir. Filistinliler için İsrail ne ise Cezayirliler için de Fransa odur. Nitekim Dünya Alimler Birliği Başkanı Fas asıllı Ahmet Raysuni, Fransa'nın İslam'ın baş düşmanı olduğunu söylemiştir. 1962 yılından itibaren bağımsızlığını kazansa da Cezayir hala Fransa'nın arka bahçesidir. Eski Başkan Buteflika hem İsrail hem de Fransa'ya çalışmıştır. Abdulaziz Buteflika ile kardeşi Said Buteflika, Kouninef kardeşler gibi Yahudi sermayedarların hem mali hem de siyasi simsarıdır. Gerçekten de 10 karanlık yılın ardından 20 yıldan beri Buteflika uluslararası sistemin simsarlığını yapmıştır. Siyasi mesleği şaibeli olduğu gibi dini mesleği de şaibelidir. 20 yıllık döneminde 'tekkeleşme modeli' adı altında İsrail'e muhibban devşirmektedir. Sufi tekkeler arasında İsrail sempatizanları, muhibbanları üretmiştir. Lenin'in son hallerinde olduğu gibi tekerlekli sandalyeden ülkeyi yönetmeye kalkışmış boşluğunu da Cezayir'de çete olarak anlan kardeşi Said Buteflika ile birlikte Ahmet Uyahya, Abdulmelik Sellal gibi isimler doldurmuştur. Seri yargılamalarla birlikte cihet-i askeriye eski defterleri kapatmak istemiştir. Lakin başbakanların ve servet imparatorlarının seri bir biçimde yargılanması eski düzenin defterinin dürülmesi anlamına geliyor mu? Eski düzen itibarsızlaştırılsa da sahneden çekildi mi?

Tam bunu söylemek mümkün değil. Sadece eski düzenin bir parçası tasfiye edildi. 12 Aralık tarihinde yarış yine de eski tüfekler arasında geçti ya da eski düzenin bekçileri arasında cereyan etti. Bununla birlikte hepsini aynı kefeye koymak da mümkün değil. Kötülük veya iyilik aralarında skala biçiminde yer ve el değiştiriyor. Dalgalı bir seyir takip ediyor. Belki de seçimi ilk turda yüzde 58 oyla birlikte kazanan ve beş milyona yakın oy alan Berberi asıllı politikacı Abdulmecid Tebbun (Abdelmadjid Tebboune) diğer adaylara nazaran kötünün iyisi sayılabilir. Ali Benflis gibi rakip adaylar Tebbun'un kazanmasını Buteflika'nın beşinci dönemi sayıyorlar. Bunda haklılık payı olabilir mi? Tebbun'u eski sistemden tamamen ayrı saymak mümkün değil. İki dönem yolsuzluğun en bol olduğu iskan bakanlığı yapmıştır, ardından 2017 yılında Abdulmelik Sellal'ın yerine kısa bir süre başbakanlık makamında bulunmuştur. Bakanlık döneminin hilafına başbakanlık döneminde yolsuzlukla mücadele ettiği de mervi. Belki de bu yüzden başbakanlık makamında sadece 70 gün kalabilmiştir. Bunun nedeni Buteflika'nın arka çıktığı Ali Hadid gibi çetenin mali üyeleriyle sürtüşmesidir. Bunun için Buteflika yerine Ahmet Uyahya'yı atamıştır. İki yıl sonra 1919 yılında Uyahya el-Harraş Hapishanesini boylarken Abdulmecid Tebbun ise 12 Aralık tarihinde Muradiye Sarayına çıkmıştır. Muradiye Sarayında Genelkurmay Başkanı Ahmet Kayid Salih'in bıraktığı yerden devam edecek ya da başlattığı süreci takip edecek ve Ali Hadid gibi çete üyelerine göz açtırmayacak.

Kısa başbakanlık devresinde 'çete'ye ters düşmüş ve bu nedenle de başbakanlık dönemi kısa sürmüştür. Bu itibarla tam da Buteflika'nın devamı sayılamaz. Bu nedenle şöyle bir tespit hakikate ters düşmez: Çeteye mesafeli olduğu nispette devlete yabancı sayılmaz. Burada çeteden maksat Ali Hadid, Kouninef kardeşler, İssad Rebrab gibi iş adamlarıyla birlikte siyasetçilerden oluşan komisyoncular veya yolsuzluk kümesidir. Bu soygun 'bay komisyoncu veya yüzde 10 ' olarak anılan Abdulaziz Buteflika paravanı, sütresi altında yürütülüyordu.

Abdulaziz Buteflika uzun süren iktidarı döneminde yetkileri elinde toplamış ve şu sözüyle meşhur olmuştu: Üçte bir veya dörtte bir başkan olmayacağım. Bu sözleriyle yetkilerini devletin diğer organlarıyla yani istihbarat ve ordu ile paylaşmayacağını söylemişti. Paylaşan değil hükmeden reis olmak istiyordu. Belki de bu yaklaşımına mazeret teşkil eden gerçekler vardı. Nitekim, kendisini Cezayir tanrısı yerine koyan General Tevfik olarak anılan Muhammed Medin perde gerisinden ülkeyi 25 yıl yönetmiş ardından güçlenen Buteflika tarafından kenara itilmişti. İşte bunu yaptığında gerçek manada Buteflika muktedir hala gelmişti. Lakin ardından bedeni melekelerini kaybederek yetkilerini çeteye kaptırmış ya da devretmişti. O zamandan beri Cezayir baş aşağıya doğru sürükleniyor. Tevfik çetesi gitmiş Buteflika çetesi gelmişti. Şimdi ise sırada Buteflika çetesinin temizlenmesi var. Kısaca Cezayir hala bağırsaklarını temizliyor. Ama çeteler arası savaş halkın pek de umurunda değil. O temiz bir Cezayir toplumu ve devleti istiyor. Cezayir'in resetlenmesini istiyor. Bunun için de Irak halkı gibi kirli geçmişle bağlarını koparmış temiz bir gelecek arıyor. Bunun için de yeni dönemin bir miladı olarak eskiyle bağlantısız isimlerin öne çıkmasını istiyor. Tunus da bu Kays Bin Said örneğinde bir nebze ortaya çıktı.

Lakin Cezayir seçeneksizlik içinde debelenip duruyor. Halk eskiyi temsil eden isimlerin yargılanmasını ve siyasi sahneden uzak tutulmasını istiyor. Bununla birlikte Ahmet Talip İbrahimi gibi istenilen isimler pek sahneye, öne çıkamadılar. 22 Şubat tarihinde başlayan gösteriler ve göstericiler yol ayrımına gelmişti. Gösterilerin devam etse bile ilgi dağılması nedeniyle zamanla sönükleşecekti. Ya da dışarıdan karıştırılan parmaklarla birlikte -sözgelimi Macron fitnesi- göstericiler de kamplaşacaktı. Nitekim Franko-Berberizm dalgası adıyla anılan dışlamacı ve köktenci laik zümre ile sıradan göstericiler arasında makas giderek açılacaktı. Nitekim son seçimleri Kabili veya Berberi (Amazigh)bölgesi olarak anılan Bejaia, Tizi Ouzou eyaletlerinde seçimler boykot edildi. Dolayısıyla boykotçular da elvan elvan!. Belki Fransa da boykotçular üzerinden krizin derinleşmesini arzuluyordu. Belki de çete ile ortaklıktan içeri tıkılan Troçkist İşçi Partisini temsil eden Luize Hanun gibi Troçkistler en azından Cezayir bağlamında kesintisiz devrim istiyorlardı. Arap aleminde diğer Marksist akımlar gibi Cezayir'deki Troçkist akım da bir şekilde Yahudi ideolog ve teorisyenlerle bağlantılı. Daniel Bensaid gibi.

Kimileri seçimlerin yapılmaması halinde Berberiler ile Araplar arasında ayrışmanın derinleşebileceğini ve ülkenin bölünebileceğini öngörüyorlardı. Dolayısıyla seçimlerin yapılması bu durumda kötünün iyisi olduğu gibi Tebbun'un seçilmesi de aynı şekilde kötünün iyisi şeklinde telakki edilmektedir. Bu seçimlerle birlikte hem Buteflika çetesi hem de Cezayir CHP'si olarak bilinen Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) tamamen cılızlaşmış ve tarihe karışmıştır. İlk turda kimileri eski kültür Bakanı İzzettin Meyhubi'nin seçileceğine kesin gözüyle bakıyorlardı. Lakin sürpriz bir biçimde Tebbun öne çıkmıştır. Bunda askerin tercihi ağır basmış olmalıdır.

57 yıllık Cezayir tarihini üç kısımda mütalaa etmek mümkündür. Tek parti dönemi ki 1962 yılından 1988 ayaklanmasına kadar sürmüştür. 1988 yılında gerçekleşen halk hareketiyle birlikte Cezayir kısa süreli bir çok partili sisteme geçmiştir. Lakin Frankofonlar veya Hizb-i Fransa olarak anılan ya da Frankofon azınlık ya da eski başbakanlardan Abdulhamit İbrahimi'nin deyimiyle ideolojik azınlık FIS'e göz açtırmamış, devirmiş ve 1992 yılından itibaren fix yani sonucu belli seçimler yapılmıştır. Sözgelimi Mahfuz Nahnah ile birlikte Zerval'in karşı karşıla geldiği 1995 seçimleri de sonucu belli yani fix seçimlerdir. Mahfuz Nahnah burada Sisi karşısına çıkan Hamdin Sabahi gibi sahte oğlanı ya da hulleci rolünü oynamıştır. Peygamberimiz hulleciyi yani sahte oğlanı ödünç koça veya boğaya benzetmiştir.

Belki de Cezayir tarihinde ilk kez 12 Aralık tarihinde sonucu kestirilemeyen seçimler yapılmıştır. Bu nedenle kimileri İzzettin Meyhubi üzerine bahis tutmuşsa da hilafı gerçekleşmiştir. 10 karanlık yıl ile birlikte Cezayir bir türbülansa girmiş ve ardından 20 yıllık Buteflika yönetimi gelmiştir.

Ülke 2019 yılıyla birlikte yeni bir döneme ayak basmıştır. Askeri muhtıra ile birlikte halk gösterileri Buteflika döneminin sonunu getirmiştir. 8'inci cumhurbaşkanı ile birlikte Cezayir çalkantılı bir dönemden istikrar dönemine girebilir. Yaralarını sarabilir. Beklentiler o yönde olmakla birlikte seçim sonuçlarına karşı tepki de yok değil. 2019 yılında çete ile halk iradesi çatıştı ve seçimlerle birlikte ikisinin arasında orta bir yol bulundu. Cezayir'de eskiye tamamen sünger çekecek ve sıfırlayacak ideal bir vasat bulunmuyor. Bu nedenle de ' mala yüdreku kulluhu la yütreku kulluhu' ifadesine uygun bir netice alınmıştır. Yani hepsi elde edilemeyen şey hepten de terkedilemez.

En iyinin olmadığı ortamda Cezayirliler şimdilik mevcut iyi ile yollarına devam edecekler. Cezayir seçim sonuçlarını elediğimizde eski düzenin zaferi de hezimeti de diyemeyiz. Bununla birlikte 10 karanlık yıl ile birlikte Suriye rejimine veya Beşşar'a model olan Cezayir eski Cezayir değil. Cezayir'de 10 karanlık ve karmaşa yılları yaşanmıştır. Çeyrek milyon insan hayatını kaybetmiştir. Suriye'de 2011 yılında başlayan olaylar da dokuzuncu yılına evrilmiştir. Burada en az 1milyon kişi hayatını kaybetmiştir. Bu yönüyle de ikinci kez Cezayir'e benzemektedir. 1954 ile 1962 yılları arasına. Bu yıllarda ülke bir milyon ile anılan bir şehitler yurduna dönüşmüştür.

İlginçtir her ikisi de Fransız işgalinden çıkmıştır. Suriye 1946, Cezayir ise 1962. Model yıkılınca ya da gövde gidince gölgesi de tarihe karışacaktır.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN