Arama

Mustafa Özcan
Ekim 11, 2018

Filistinli bir arkadaşla sohbet ederken Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan için ne anlama geldiğini sordum. Düşünmeden Suudi Arabistan'ın kara kutusu olduğunu söyledi. Bunu somutlaştıran karelerden birisi şu ifadededir: Hikmetyar'ın sol kolu iken dönemin Suudi Arabistan İstihbarat Başkanı Türki Bin Faysal'ın sağ kolu oldu. SSCB'yi Afganistan'dan sökebilmek için Suudi Arabistan asaleten ve vekaleten bu coğrafyada seferber oldu. Hatta bir yıl kadar önce Washington Post yazı ailesi ve işleri masasında sohbet ederken neden dünyada Vehhabiliği yaydıkları ve dailiğini yaptıkları sorulunca Muhammed Bin Selman istifini bozmadan şu cevabı verecektir: Bu işi Batılı hatırlı dostlarımızın teşvikiyle yaptık. Şimdi de Trump'ın şantaj ve aşağılamaları karşısında Suudi Arabistan'ın ABD'den 30 yıl evvel doğduğunu söylemiştir. Hatırlı dostlar ifadesiyle Zbigniew Brzezinski gibi isimleri kastediliyor olmalı. Afganistan'da iken Cemal Kaşıkçı gazeteci olarak orada keşif kolu gibi çalışıyor. Bazen eline klaşnikof silahı alıyor ve öylece poz veriyor. Bosna'da Yusuf Sancak'ın Sırp mevzilerine yaptığı gibi o da Afganistan'da düşman kampın mevzilerine karşı klaşnikof doğrultuyor. Ama şarjörü de boşaltmıyor. Türkiye'de ulusal çevreler Yusuf Sancak'a bu yaptığının hesabını sordular ve bu eyleminin gazeteciliğin hangi kısmına girdiğini sorguladılar. Arap dünyasından da o vakitler Cemal Kaşıkçı'ya benzeri avazlar, tepkiler yükseldi. Yusuf Sancak tepkiler üzerine gazeteciliğe veda ederken Cemal Kaşıkçı daha sonra Türki Bin Faysal'ın basın danışmanı olarak Londra ve Washington hattında terfi etmiştir. Ülkenin kara kutusu haline gelmiştir. Bu gezileri ve görevleri sırasında Cemaleddin Afgani gibi dost halkasını ve tanıdık ağını genişletti. Doğu'da Batı'da her yerde tanınır bir gazeteci kimliği kazandı. Bu yüzden de dünyanın en fazla tanınan gazetecilerinden birisi haline geldi. Star gazeteciliğin azaldığı bir dönemde starlaştı adeta vaktiyle Paris'te Muhammed Abduh ile birlikte Urvetü'l Vüska dergisini çıkartan Cemaleddin Afgani gibi parladı. Yine onun gibi kralların düşmanı oldu. Sonunda da Şia Mehdisi gibi Samarra'sı haline gelen İstanbul'da ülkesinin konsolosluğunda sırra kadem bastı. Arap Baharına müzahir olmasından dolayı Suriye rejiminin de hedefindeydi. Sisi gibi darbecilerin ve BAE gılmanlarının kendisini sevmemeleri beklenen bir durumdur.

Muhammed Bin Selman'ın Suudi Arabistan'ın fiili hakimi haline gelmesiyle birlikte ülkesi kendisine dar gelmeye başladı. Yıldızları barışmadı. Gölgesinde kalmak istemedi. İstediği havayı teneffüs edemez oldu. Kendisini dışarı atmak istiyordu. Abdulhalik Abdullah gibi BAE vatandaşı akademisyenlerin anlattıklarına göre Muhammed Bin Selman döneminde kendisini hapse girme fobisi sarmış. Cemal Sultan gibi Mısırlı gazetecilere göre ve yine The New Yorker'dan Robin Wright'ın (October 7, 2018), 'Did the Saudis Murder Jamal Khashoggi?' başlıklı yazısında değindiği gibi Cemal Kaşıkçı dışarıda iken sürekli başına kötü bir şey gelmesinden korkmaktadır.

Suud rejimi kontrol altında olması için sorunlu ve pürüzlü olarak çıktığı ülkesine veya ağılına geri dönmesi için onu ikna etmeye çalışmıştır. Suudi Arabistan'dan çıkarken eşini alıkoyuyorlar, beraberinde göndermiyorlar. Aksine eski eşini boşanmaya ve kendisinden ayrılmaya zorluyorlar. Daha doğrusu beraberinde alıp götürmesine müsaade etmiyorlar. Bu bahsedilen dönemde Rabıtatü'l Alem el İslami (Dünya İslam Birliği) genel sekreterlerinden olan Abdullah Ömer Nasif'in kerimesi veya kızıyla evli bulunuyor. Lakin Suud yönetimi Emevi yöntemiyle hareket ederek 'biatı bozduysan karın da boş olur' anlayışıyla yaklaşıyor ve eşini alıkoyuyorlar. Cemal Kaşıkçı ise bir yıldan beri Washington'da bekar olarak ömür sürmektedir. Ardından Türkiye'ye gelip gidişlerinde olmalı Hatice Cengiz ile tanışıyor ve bu vesile ile aile özlemi yeniden depreşiyor. Yeniden aile kurarak bu depreşen özlemini gidermek hem de istikrarlı bir yaşama adım atmak istiyor. Lakin Suudi Arabistanlılar bu süreci muhkem bir tuzağa dönüştürüyorlar. Çıkarken eşini bırakmadıkları gibi yeniden yuva kurmak istediğinde de yine onu kendi haline bırakmıyorlar. Ülkesine dönmesini telkin ediyorlar. İstediklerine ram olmayınca da ortadan kaldırıyorlar, kaybediyorlar. Kısaca ailesi üzerinden kendisine ulaşıyorlar. Kaybolduktan sonra çocuklarını da rejim lehine tanıklık yapmaya zorluyorlar. Bu noktada Mısırlı Kutb el Arabi Türkiye'deki muhaliflere bürokratik kolaylıklar sağlanmasını talep ediyor. Hatice Cengiz meselesindeki gibi gereksiz bürokratik işlemler Cemal Kaşıkçı örneğinde olduğu gibi tuzağa dönüşebiliyor, hayat karartabiliyor.

Cemal Kaşıkçı'ya bu kadar öfkeli olmalarını ne izah edebilir? Her şeyden evvel Kaşıkçı'nın geniş bir tanıdık ağı var. Bu tanıdık ağ aynı zamanda Kaşıkçı'nın, ülkesi aleyhindeki tanıkları haline geliyorlar. Bunun dışında devlet sırlarına vakıf ya da Suudi Arabistan'ın kara kutusu. Onun ötesinde Muhammed Bin Selman'ın şahsi hesaplaşması var. Zira imaj olarak kurmak istediğini ve yapmak istediğini o yıkıyor. Batı dünyasının karşısına liberal bir kahraman olarak çıkmak isterken Cemal Kaşıkçı suyunu bulandırıyor, görüntüyü bozuyor. Keza ekonomik olarak sahiplendiği projelere de itiraz ediyor. Benzer eleştirileri yapan Suudi Arabistanlı ekonomist İsam Zamil de idam cezasıyla yargılanıyor. Cemal Kaşıkçı'yı idam cezasıyla yargılayamayınca infaz ediyorlar. Muhammed Bin Selman'ın pervasızlığının, öfkesinin sınırı ve şakası yok. Cemal Kaşıkçı'nın Muhammed Bin Selman nazarında çizmeyi aştığı bir vakıa.

Kaşıkçı ülkesinde tutuklanmaktan korkuyordu. Belki ülkesinde kalsaydı sadece tutuklanmakla kalabilirdi. Dışarıda ise öldürülmekten korkuyordu. Ülkesinin dışına çıkınca ve serbest dolaşıma girince bu defa korktuğu başına geldi.

Fakat dünya meselenin peşini bırakmıyor. Şantajcılar başta Trump ve ekibi olmak üzere akbabalar gibi etrafta dolaşıyor. Meselenin üzerine tünüyorlar. Bu işin belgelenmesi ve Suudi Arabistan'ın üzerine kalması halinde bedeli ağır olacak ve bu ülkeye ağıra patlayacaktır. Belki de onun yerine azledilen Muhammed Bin Nayif veliaht olsaydı kim bilir bunlardan hiçbiri yaşanmayabilirdi.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN