Arama

Mustafa Özcan
Ekim 5, 2018
İstanbul’da kaybolan gazeteci Kaşıkçı’nın hikayesi

Onu önce el Hayat gazetesindeki özellikle Afgan cihadı üzerine yazılarından tanımıştım. Ardından vicahi olarak, yüz yüze 1996 yılında yapılan ve Refah Partisinin birinci çıktığı seçimlerin akşamında seçim sonuçlarını takip ederken Refah İstanbul İl Merkezinde tanıştık. Beraberce seçim sonuçlarını değerlendirdik. İstanbul'da gün ortasında kaybolan veya kaybedilen gazeteci Cemal Kaşıkçı'dan söz ediyorum.

Maalesef Arap Baharından sonra gelen çalkantıların ardından uluslararası ilişkilerimizi nizam vermeye, ayar vermeye, düzeltmeye çalışırken, yeni bir krize daha yuvarlanmaktan kendimizi alamıyoruz! Filvaki zor dönemden geçiyoruz. Arkanızı kollarken hiç umulmadık bir biçimde sağımızdan veya solumuzdan darbe alıyorsunuz. Ayarsız, oto kontrolden uzak kişilerin yanlışlarına kurban oluyorsunuz. Bu yeni ve arzu edilmeyen krizlerden birisi de Adnan Kaşıkçı gibi Kayseri kökenli olan Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın evlilik işlemleri için başvurduğu İstanbul'daki Suudi Arabistan konsolosluğuna girdikten sonra sırra kadem basması yani kaybolmasıdır. Amacı, Türk kökenli nişanlısı veya sözlüsü Hatice Azru veya Arzu ile evlenebilmek için herhangi bir medeni engelinin olmadığına, üzerinde bir evlilik akdinin bulunmadığına dair belge almaktır. Konsolosluk yetkilileri açıklamalarında içeriye girdikten sonra çıktığını ve sonrasıyla ilgili ellerinde bir bilginin olmadığını iddia ederken konsolosluğa birlikte gittiği ama içeri alınmayan nişanlısı veya sözlüsü Hatice Azru (Arzu) bu resmi rivayeti yalanlıyor. Aksine, konsolosluğun kapanma saatine kadar beklediği halde Kaşıkçı'nın geri dönmediğini söylüyor. Başkanlık sözcüsü İbrahim Kalın ise bu ikinci rivayeti doğruluyor ve Kaşıkçı'nın konsolosluktan çıkmadığını teyit ediyor. Yine Dışişleri Bakanlığı Suudi Arabistan büyükelçisini bakanlığa çağırarak durumu istifsar etmiştir.

Bu durumda Kaşıkçı'nın statüsüne dair ne diyebiliriz? Konsoloslukta gözlem altında mı tutuluyor? Yoksa Avrupa ülkelerinden kaçırılan üç prensin akıbetine mi uğradı? Kısaca diplomatik statü altında ülkesine mi kaçırıldı? Ya da İstanbul'da ya da daha geniş anlamda Türkiye'nin sair yerlerinde başka bir adreste mi tutuluyor? Şimdilik bu tezlerden hiçbiri netlik kazanmadı.

Bilindiği gibi Prens Muhammed Bin Selman'dan sonra Suudi Arabistan pervasızlık siyaseti izliyor. Bu anlamda Suudi Arabistan'a çağrılan Lübnan Başbakanı Saad Hariri bir otelde gözlem altına alınmış ve Fransa gibi hatırlı ve nüfuzlu devletlerin araya girmesiyle otel hapsinden kurtulabilmişti.

Cevabı aranan soru şudur: Cemal Kaşıkçı hala konsoloslukta değil ise peki nerededir? Bunun bana göre tek cevabı var o da diplomatik dokunulmazlık zırhı altında Suudi Arabistan'a kaçırılması ihtimalidir. Bilindiği gibi diplomatik muhteviyat kontrolden geçmiyor. Bu da bu gibi durumlarda vatandaşını veya başka bir kimseyi kaçırmak isteyen ülkelere imkan veriyor, işini kolaylaştırıyor. Bunu geçmişte Sovyetler Birliği, ABD hatta Fas gibi ülkeler de denemiş ve yapmıştır. Söz gelimi Faslı muhalif isimlerden Mehdi Bin Bereke kaçtığı veya yaşadığı Fransa'da Fransız istihbaratının işbirliği neticesinde Fas makamlarına teslim edilmiş ve ardından iğne ile uyutularak diplomatik eşyalar arasında konteyner ile birlikte Fas'a kaçırılmıştır. Ardından da Kral İkinci Hasan bizzat işkence ederek Mehdi Bin Bereke'yi öldürmüş ve akabinde asit havuzunda cesedini eritmiştir. Hala konsoloslukta saklanmıyor ise muhtemelen diplomatik eşya içinde ülkesine transfer edilmiştir. Nitekim, kendisini tanıyanlar ve çevresindekiler sürekli olarak kaçırılma korkusuyla yaşadığını teyit ediyorlar. Bundan dolayı kaldığı otel odasına yabancıları kabul etmediğini ve keza yalnız başına seyahat etmekten kaçındığını belirtiyorlar. Bu tanıklardan birisi de Al Misruyyun gazetesinin sahibi ve Mısırlı muhalif Cemal Sultan. O da ikili elektronik temasları sonucu Kaşıkçı'nın tedirgin olduğuna ve kaçırılmaktan korktuğuna tanıklık ediyor. Demek ki korktuğu başına gelmiştir. Kaçırılma ihtimalini güçlendiren karinelerden birisi de 28 Eylül Cuma günü uğradığı konsoloslukta kendisine 2 Ekim Salı gününe randevu verilmesi, tekrar uğramasının istenmesidir. Bazı kaynaklar, görüştüğü Suudlu yetkililerin iyi muamelesinin kendisine güven telkin ettiğini ve aldanmasına vesile olduğunu zikrediyor. Bu da anlaşılan tuzağa düşmesini kolaylaştırmıştır. Şöyle ki bu birkaç günlük fasılada veya arada -aksi ortaya çıkmadıkça- Kaşıkçı'nın kaçırılması için gerekli tertibatın alındığı, hazırlığın yapıldığı anlaşılıyor.

Kaşıkçı'nın statüsünü nasıl tanımlamalı? Kaşıkçı'nın statüsünü açıklayan tabir veya ifadelerden birisi zorunlu gizlemedir. Araplar buna 'ihtifa el kasri' derken İngilizce olarak da 'a forced disappearance (or enforced disappearance)' denmektedir. Son sıralarda bu yöntem Araplar arasında fenomen hatta moda olmuştur. Maalesef günümüzde gün ortasında korsanlık yapılabilmektedir. Amerikalılar terör bahanesiyle insanları yerlerinden yurtlarından sökerek kaçırırken Putin ise zehirli gazlarla Sergey Skripal gibi muhaliflerini ya öldürmekte ya da sakat bırakmaktadır. Çeçenistan meselesinin kara kutusu ve Musevi oligarklardan Boris Berezovsky de 23 Mart 2013 günü yaşamakta olduğu Londra'daki evinde ölü bulunmuştu. İran rejimi de Abdurrahman Kasımlo gibi muhaliflerini sürgünde suikastla tasfiye ederken, İsrail de aynı yöntemle Ebu İyad, Ebu Cihad ve İssam Sartavi gibi Filistinli yetkilileri ortadan kaldırmıştır.

Suudi Arabistan'ın yeni rejimi ise son sıralarda sıklıkla söz edilen zorunlu gizleme yöntemini seçmekte, kullanmaktadır. Cemal Kaşıkçı'nın iradesi dışında kaçırıldığı sübut bulursa bu durumda bu işleme 'terhil el kasri/zorla transfer' denilecektir.

NEDEN KAŞIKÇI?

Kimilerine göre Cemal Kaşıkçı'nın kaçırılması için herhangi bir ikna edici gerekçe bulunmuyor. Kendisini muhalif olarak tanımlamıyor. Olsa olsa zorlama yoluyla 'uslu bir muhalif' sayılabilir. Ona bakarsanız yeni Suudi Arabistan rejimi gölgesinde, muhalifleri tutuklamak için bahaneye bile gerek bulunmuyor. Selman Avde vakasında olduğu gibi bir rüya ya da attığınız bir tweet yetebiliyor ve sizi demir parmaklıklar arkasına gönderebiliyor! Selman Avde attığı bir tweetinde Katar ile Suudi Arabistan arasında telefon teması sağlanmasını tebrik etmiş ve akabinde 'Allahım! Tamamına erdir' mealinde şöyle yazmıştı 'Allahım! Halkların lehine yöneticilerimizin gönüllerini telif et.' Oğlu Abdullah'a göre babasının tek suçu bu.

Kaşıkçı son sıralarda Washington Post'ta yazmasına rağmen çok usturuplu bir biçimde kalem oynatmakta idi. Bunun nedeni de Suudi Arabistan'da yaşayan ailesinin başına bir şey gelmesini önlemektir.

Ailesine ulaşamasalar da sonuçta kendisine ulaştılar. Her şeyden önce Cemal Kaşıkçı Muhammed Bin Selman'ın veliaht olmasından sonra bu ülkede yaşanılamaz diyerek kapağı ABD'ye atmıştı. Tanınmış bir gazeteci olmasından ötürü de Washington Post ona sütunlarını açmıştı. Bununla birlikte Trump ile Muhammed Bin Selman'ın politikalarının Körfez ülkeleri açısından yıkıcı etkileri olacağını tahmin ediyor ve doğrudan olmasa bile bu minvalde yazılar kaleme alıyordu. Keza körü körüne Müslüman Kardeşler düşmanlığının Suudi Arabistan'a bir şey kazandırmayacağını aksine enerjinin yanlış yerlerde harcanmasına neden olacağını savunuyordu. İşte bunlardan dolayı Cemal Kaşıkçı da BAE'li akademisyen Abdulhalik Abdullah'ın ifadesiyle sayıları 1.5 milyonu bulan kayıplar listesine ilave edilmiştir. Kayıplar zincirinin son halkası olmuştur.

Suudi Arabistan istihbarat başkanlarından Türki Faysal'ın Londra büyük elçiliği sırasında basın danışmanlığını yapmıştı. Uzun süre El Hayat gazetesinde yazmış ve bir ara El Vatan gazetesinin yayın yönetmenliğinde de bulunmuştu. El Arap Kanalı deneyimi ise şansız bir şekilde başlamadan sona ermişti. Bahreyn'den yayın yapacak olan uluslararası uydu kanalı El Arap Suud ailesi arasındaki çekişmeden dolayı başladığı gün yayınına son vermek zorunda kalmıştı. Uzun hazırlık dönemi de boşa gitmişti. Son sıralarda da The Washington Post gazetesinde yazmaya devam ediyordu. Türk asıllı nişanlısı veya sözlüsü Hatice Azru da aynı gazetenin sütunlarını paylaşıyordu.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN