Arama

Mustafa Özcan
Eylül 26, 2018
Değerleri siyasete yansıtmak

Cumhurbaşkanı Erdoğan 7 Eylül tarihinde üçlü zirve için gittiği Tahran'da, ardından 25 Eylül 2018 tarihinde BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmalarda önce Sadi-i Şirazi sonra da Mevlana Celaleddin Rumi'ye gönderme yapmıştır. Belki değerler üzerinden siyaset veya Mevlana vurgusu üzerinden siyaset bazı Selefileri rahatsız etmiş olabilir. Onlar da bunu kanıksamalılar. Asabi günler geride kalınca kanıksayacaklardır da. İskenderiye Selefilerinin liderlerinden Yasir Burhami Diriliş Ertuğrul dizisinde İbni Arabi'ye yapılan atıfları Erdoğan'ın aleyhine argüman olarak kullanmaya çalışmıştı. İrfan klasiklerinden olan hikmetin ebedi muallimlerinden Sadi herkese verebileceği mesajı olan bir zattır. Humeyni ve halefleri yerine keşke kendisiyle çağdaş olabilseydik. Tahran zirvesinden sonra Sadi ile İbni Haldun merkezli bir yazı kaleme almak istedim. Her zamanki gibi araya başka meşgaleler ve yazı konuları girdi. Zira o sıralarda Katar eski dışişleri ve başbakanı Hamd Bin Casim İbni Haldun üzerinden Körfez ülkelerini ve geldikleri noktayı analiz eden bir konuşma yapmıştı. İbni Haldun da sosyolojik veriler üzerinden toplumların analizini yapar. Değer üretmek yerine veri toplayarak ders almayı sağlar, ibret verir. Teşhisleri hangi bünyeye veya gövdeye uyarsa ibret almalı ve yaptıklarını gözden geçirmelidir. İbni Haldun konfeksiyoncu gibidir kalıplar ve umumi yasalar üretir. Sadi ile birlikte İbni Haldun üzerinden yapılan analiz ve göndermeler bana aylar öncesi rahmet-i rahmana ulaşmış olan Mehmet Nazif Şahinoğlu hocanın 1973'te hazırladığı, ' Sa'di-i Şîrâzî ve İbn Teymiye'de Fert ve Cemiyet İlişkileri' kitabını çağrıştırmıştı. Kitapla ilgili daha önce makale boyutunda değerlendirmelerim olmuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Tahran zirvesinde başta İranlılar olmak üzere Ruslara da İranlı bilge Sadi üzerinden nasihatte bulunmuştur. Sadi, İbni Teymiye gibi aynı zamanda Moğollar döneminde yaşamıştır. Tahran'daki zirve sonrası üç lider basın toplantısı düzenledi. Konuşmasına İranlı şair Şirazi'nin 'Eğer sen başka insanların mihnetinden, ıstırabından gamlanıp kederlenmiyorsan, sana Âdemoğlu demek yakışmaz.' sözleriyle başlayan Erdoğan, tüm dünyaya ateşkes çağrısı yapmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın değerler üzerine siyaset üretmesi üzerine bir başka hamlesi BM Genel Kurulunda gerçekleşti. Erdoğan konuşmasında, Hazreti Mevlana'nın, "ZALİM ÜZERİNE DÜŞEN GÖREVLERİ YERİNE GETİRMEYEN KİŞİLERDİR" tespitini aktarmıştır. Ardından da sözlerini şöyle sürdürmüştür: "Hazreti Mevlana, adaleti bir şeyi yerli yerine koymak; yani hakkı sahibine vermek olarak tanımlıyor. Gelin bu dünyada her şeyi yerli yerine konulmasını sağlamak için BM'yi insanların adalet beklentilerinin sözcüsü haline getirelim. Aç ve açıkta kalana el uzatacak, gelecek nesillere umut aşılayacak bir küresel yönetim sistemi kuralım. Bu kürsüde söylenen sözler, yapılan tespitler ancak böyle bir anlam ifade edecektir. Yine Hazreti Mevlana'ya göre, zalim üzerine düşen görevleri yerine getirmeyen kişilerdir…"

BM kürsüsünden adalete mugayir bazı çarpık verileri de paylaşmış, dile getirmiştir. Sözgelimi paylaştığı verilerden birisi şu olmuştur: "Bugün dünyanın en zengin 62 kişisinin, toplam nüfusun yaklaşık yarısına 3,6 milyar insana denk ise burada bir sorun var demektir. Farklı coğrafyalarda 258 milyon kişi daha insani şartlarda yaşamak için yollara dökülüyorsa, 68 milyon kişi zorla yerlerinden sökülüyorsa, sürülüyorsa burada bir sorun var demektir. Afrika'da doğan bir çocuğun ölme ihtimali, bu şehirde doğan bir çocuğa göre 9 kat fazlaysa burada bir sorun var demektir."

Tahran ve New York'ta dile getirilen bu yaklaşıma değerler üzerinden siyaset yapmak denebilir. Bediüzzaman gibiler buna, 'siyaseti dine alet etmek' diyorlardı. Yani dini siyasetin aracı haline getirmek değil de siyaseti değerlerin aracı haline getirmek. Değerleri siyasete yansıtırsak insanlık daha müreffeh değil aynı zamanda mutlu da olacaktır. Adalet olmadan refah tek ayakla mutluluk getirmez. Adaletle birlikte gelen refah ise kitlelerin ve dünyanın sulhunu ve saadetini temine muktedir olur. Her dinden Evanjelikler ise maalesef dini siyasete alet ediyorlar. Hâlbuki din hiçbir zeminde asla menfi surette kullanılamaz. Siyaset de değerler üzerinden giderse müspet bir suret kazanır. Ama bugün Suriye'de her çevrenin bir Mehdisi veya Mesih'i var ama bu tablo saadet değil şekavet üretiyor.

Değerler üzerinden siyaset üretmek ve buna ayna tutmak siyaset dünyasında ideal bir zemin tutturmak olur. Değerler üzerinden konuşmak, idealleri öngörmek ve gelecek inşasında bulunmaktır. Buna mukabil İbni Haldun'un gerçekçi analizleri ise durumu tavzih eder. Yol göstermekle birlikte daha ziyade geldiğiniz noktayı tespit eder. Tarih navigasyonudur. İbni Haldun tarih aynasında dekadans, izmihlal ve çöküntü zamanlarını şöyle tasvir eder: "Ortalığı dilenciler, ikiyüzlüler, müneccimler, falcılar kaplamıştır ve çevrede fink atarlar. Yaşadığınız dönem aykırı şarkıcılar ve şairlerin cirit attığı bir dönemdir. Fal bakanların ve aylak ve avarelerin yollarda tepiştikleri bir zaman diliminden geçmelisiniz. Fırsatçıların, meddahların ve heccavların ortalığı kapladığı bir dünyada yaşıyor olmalısınız. Devletler çökmeye başladığında havaya korku hâkim olur ve insanlar mezhep ve meşrep öbeklerine sığınırlar. İlginçlikler ortaya çıkar ve fısıltı ve söylenti yaygınlaşır. Dost düşmana düşman dosta dönüşür. Batılın sesi yükselir ve hâkim olur. Sevimli ve münis yüzler kaybolur ve ortalığı abus çehreler kaplar. Düşler kaybolur ve umut ölür. Akil adam tek başına kalır. Herkes kabile zeminine çekilir. Hatiplerin gürültüsünde hikmet sahiplerinin sesi kaybolur. Soy sop ve kabileye bağlılık hususu müsabakaya ve yarışa ve müzayedeye dönüşür…" İbni Haldun sürüp giden satırlarında çöküş asrının toplumunu tasvir etmektedir.

Dostoyevski, İbni Haldun'un izinden Budala kitabında asrının realitesini şöyle tasvir etmiş:

"Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir."

Çürüdüğü için değerlere en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Yoksa değerlerin oksijensizliğinde toplumun boğulacağı kesin.

Tepeden tırnağa değerleri yeniden kuşanma vaktindeyiz, yoksa zamanımız tükeniyor.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN