Mustafa Özcan
21.09.2018
Mustafa Özcan
İbn Gannam’dan Seyyid Kutup’a…
Tüm Yazıları

İbn Gannam’dan Seyyid Kutup’a…

Vehhabiliğin temelleri sanılandan çok daha çürük ve örümcek ağından daha yumuşak dokuya sahip. Geçmişe doğru yapılan zihni ve ilmi yolculuklarda -Muhammed Mesari ve benzerlerinin dediği gibi- Vehhabilik üzerinden IŞİD'in rol modelleri, ilk ataları ve ilk versiyonu ile karşılaşıyoruz. Bugün Vehhabiliğin birinci düşmanı Seyyid Kutup'tur. Seyyid Kutup'un tekfirci olduğunu söylüyorlar ve bu nedenle karşı çıktıklarını ileri sürüyorlar! Halbuki, tam tersine Seyyid Kutup sadece yaşadığı çağın fotoğrafını çekmiştir hüküm vermemiştir. Yani tekfirde bulunmamış sadece tasvirde bulunmuştur. Halbuki, Vehhabiliğin ilk ataları Muhammed bin Abdulvehhab ile tarihçisi İbni Gannam tam tersine hükümde bulunmuşlar ve toplumlarını hatta bütün İslam toplumlarını cahiliyete mal etmekle kalmamışlar aynı zamanda tekfir de etmişlerdir. İbni Gannam, Muhammed bin Abdulvehhab'ın özel tarihçisidir. Hem gördüklerini kaleme almış hem de Muhammed bin Abdulvehhab'ın tarihçesini kaleme almıştır. Tarihçisi sıfatıyla gördüklerini kayda geçirmiştir. Seyyid Kutup, Mealim Fi't Tarik (Yoldaki İşaretler) gibi kitaplarında cahili tolumdan bahsetmiş ama bu hususta müstakil bir eser kaleme almamıştır. Kardeşi Muhammed Kutup yazdıklarını hülasa ettiği gibi kendinden de katkılarla zenginleştirdiği "20'nci yüzyılın Cahiliyeti" adlı eserini kaleme almıştır. 20'nci yüzyıl bir bölümüyle 14'üncü hicri yüzyıl diğer bölümüyle de 15'inci hicri yüzyıla tekabül etmektedir. İbni Gannam, Muhammed Bin Abdulvehhab ile 20'nci yüzyıl veya Seyyid Kutup arasında yaklaşık iki yüz yıllık bir fasıla vardır. İki yüz yıl evvel yani 12'nci hicri yüzyılın başında Vehhabilik bidat çığırı adına İbni Gannam bütün İslam alemini tekfir etmiş ve bu tekfir eylemini İslam alemi çapında genelleştirmiştir. Durumdan vazife çıkarmış ve Osmanlı gibi otoritelere karşı çıkmıştır.

Muhammed bin Abdulvehhab'ın özel tarihçisi İbni Gannam yaşadığı çağı iki satırla şöyle tasvir etmektedir: İnsanlar ( Müslümanlar) cahiliyet çağına geri döndüler ve şirke battılar. Durumdan vazife çıkartarak da tekfir ettikleri Müslümanları camilerde vesaire yerlerde satırlarla doğramışlar, katletmişlerdir. Günümüzdeki IŞİD kuşağının öncüleri olarak kabirleri yerle bir etmişler, yıkmışlar ve İslam beldelerini yeniden fethe çıkmışlardır (https://www.youtube.com/watch?v=nL4FfNorpZk). Bu açıdan Şah İsmail'in 1501 yılında yaptığıyla Muhammed bin Abdulvehhab'ın Suud ailesiyle birlikte yaptıkları aynı potaya dökülmektedir. Peki! Atalarının yaptıkları karşısında Seyyid Kutup ve kardeşinin yazdıklarını hafif görecekleri yerde neden bütün enerjilerini Seyyid Kutup'un fikriyatını çürütmeye adıyor, teksif ediyorlar? Bunun mutlaka bir cevabı olmalı. Var da! Vehhabilik zamanla dönüşüm geçirmiş; köklerine yabancılaşmıştır. Hareketten devlete dönüşmüş ve kabuk değiştirmiştir. Devrimcilikten muhafazakarlığa geçmiştir. Bu nedenle Seyyid Kutup'un fikirlerinin kendi tabanını yeniden 'radikalleştirmesinden' korkmaktadır. Pasif pozisyondan aktif pozisyona getirmesinden endişe etmektedirler. Başka bir ifadeyle bugün Vehhabilik içinde iki eğilim, akım çarpışmaktadır. Bunlardan ilki Haricilik damarı diğeri de Mürcie akımıdır. Devlet Mürcie çizgisini benimsemiş ve bu çizgideki dini akımları desteklemektedir. Vehhabilik hareketi devlete dönüştükçe Harici kökenlerine yabancılaşmaya ve ehlileşmeye veya başka bir ifadeyle Mürcieleşmeye başlamıştır. Bunun önündeki en büyük tehlike ise Seyyid Kutup ve onun gibi düşünenlerdir. Bu açıdan bütün öfkesini Mürcie ve devlet çizgisindeki Camiye zümresine değil de hareket çizgisindeki Muhammed Kutup, Muhammed Surur Zeynelabidin ve Sefer Havali gibi zevata boşaltmaktadır.

Vehhabilik köklerine yabancılaşmıştır. Başkalaşım geçirmiştir. Kökleri sağlıklı olmamakla birlikte evrildiği yer de bir o kadar sağlıksızdır. Haricilik noktasından Mürcie noktasına gelmiştir. Bununla birlikte bozuk yapısından bir şey kaybetmemiştir. Bunu artık bağımsız düşünebilen Selefiler de kabul etmektedir.

Bugün Selefilik adına Suudi Arabistan'ın kuyruğuna tutunanlar ve peşinden ayrılmayanlar şeytanın maskarası haline gelmişlerdir. Herkese sataşan bu zümre adeta devlet erkanına tapınmaktadır. Bu örneklerden birisi de Mısır'ın tanınmış Selefilerinden daha doğrusu devlet çizgisindeki selefiliği temsil eden Camiye zümresinden ve erkanından Muhammed Said Raslan'dır. Taşkın eylemleri ve söylemleri sonucu takdis ettiği devlet veya rejim tarafından vaazları yasak kapsamına alınmıştır. Takdis ettiği rejim bile kendisine yabancılaşmış ve Sisi idaresine bağlı Vakıflar Bakanlığı Eşmon yöresinde Sebkü'l Ehad köyünde Cuma hutbesi vermesini, vaaz ve irşat faaliyetlerinde bulunmasını yasaklanmıştır. Ceza işlemin türündendir ( el ceza min cinsi'l amel) Yine Selefi isimlerden olan ve bu yasağa canı gönülden katılan Abdulhamid Hammude bu yasağı şöyle izah ediyor ve savunuyor: Raslan din evini kin evine çevirdi!

Gerçekten de çıktığında her defasında kürsüde ya Hasan el Benna'ya ya da Seyyid Kutup'a sataşmaktadır. Berdevam onları çekiştirmektedir. Onlar hakkında Nasır ağzıyla konuşmaktadır. Kah Hasan el Benna'nın İngiliz ajanı olduğunu söylemekte kah Seyyid Kutup'a ağır hakaretlerde bulunmaktadır. Vaaz kürsüsünden atılmasını da yine Seyyid Kutup'un görünmeyen eline, tesirlerine bağlamıştır. Kendisi ve talebeleri Vakıflar Bakanlığı içinde yuvalanmış ve kümelenmiş Kutup veya tarikat taraftarlarının kendilerinden intikam aldığını varsaymaktadır. Bu tasarrufu onların hışmına bağlamaktadırlar. Kimse Vakıflar Bakanlığı bünyesinde Kutupçu bir çizgiyi barındırmaz, göz açtırmaz bazı tarikat erbabı etkili olmuşsa bile bu yine kendi kabahatidir. Demek ki devlet katında onlar kadar çalışamamış ve başarılı olamamıştır! Bu durumda kendisine küsmesi gerekir.

Raslan'ın sadece Benna ile Kutup'u hedef aldığı sanılmasın. Yine kendisi gibi Selefi çizgide olan İshak Huveyni, Muhammed Hassan ve Yasir Burhami gibi selefi erkanına da ilişiyor. Yani adam dilinin kurbanı.

Sisi'den de Sisici. Cumhurbaşkanının ömür boyu otorite sahibi olması gerektiğini söylemiş dolayısıyla bu zeminden veliyyi emir ile çekişme görüntü vermesi nedeniyle önce seçimleri boykot edeceğini ilan etmiş ardından da hiçbir şey olmamış gibi Sisi'nin hatırına sandık başına gitmiştir! Camiye grubunun böyle bir özelliği var: Halkın oyuyla iktidara gelmiş olanlara itibar ve iltifat etmiyorlar. Otoritelerini yetersiz (min'a) sayıyorlar. Onlar için illa da darbeyle geleceksin ki otoriten olsun. Emevilerden beri mütegallibe otoritesine alışmışlar bir kere.

Devletçi Selefiler devlete veya yöneticiye itaat konusunda bazen gülünç duruma düşmektedirler. Bu baptan olmak üzere Mısırlı selefi ileri gelenlerinden Şeyh Raslan'ın kafadarı Şeyh Mahmut Lütfi Amir 2005 yılında başkanlık seçimleri sırasında umumi yerlere ve parklara pankartlar asmış ve bu pankartlarda Mısırlıları 'emiri'l müminin' olarak Mübarek'e biata çağırmıştır! Bu kara mizah türü yandaşlığı devlet erkanını bile telaşlandırmıştır. Devlet güvenlik organları Şeyh Mahmut Lütfi Amir'i çağırarak kibarca kendisinden alanlardan bu tür pankartları kaldırmasını istemişlerdir. Halkın ve aydınların öfkesinden korkmuşlardır. Zaten Mübarek'in de böyle bir iddiası yoktur sadece Mahmut Lütfi Amir ona bu makamı veya iddiayı atfetmekte, yakıştırmaktadır. Mübarek gibi laik eğilimli bir zata İslami sıfatlar mal etmektedir.

Akıllı düşman akılsız düşmandan evladır. Rejimler akıllı olsalar kendilerine ya akıllı dost ya da akıllı düşman edinirler. Kutup yıldızı mesabesindeki akıllı dost veya düşmanlarına bakarak yollarını bulurlar.

Kısaca günümüzde, Vehhabilik içinde iki kanat çekişiyor; Haricilik ile Mürcie damarları. Rejim zamanla kendisini aşarak zemininden taşarak neoharicilik kisvesi olan Vehhabilikten Mürcieliğe kaymıştır. Bu eşyanın tabiatına uygundur. Devleti takdis edenler hakkında İbni Teymiye'nin hükmü de budur. Devleti aşırı yücelten veya toz kondurmayanlar Vehhabilikten ziyade Mürcie akımına yakın ve yatkındırlar. Dolayısıyla hem Suud rejimi hem de ona tabi olan dini akımlar kabuk hatta öz değiştirmişlerdir. Seyyid Kutup'tan alıp veremedikleri ise Seyyid Kutup'un köklerini hatırlatmasındandır. Vehhabilik içindeki çatışma halindeki Haricilik ile Mürcie akımları arasında Mürcie eğilimini yeniden radikalleştirmesinden korkuyorlar. Nitekim, Muhammed Kutup'un talebesi Sefer Havali'nin akademik çalışmalarından birisi çağdaş zeminde Mürcieleşme eğilimiydi. Galiba bu çalışmasıyla aynayı Suudi Arabistan rejimine tutmuştur.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Mustafa Özcan

Mustafa Özcan Diğer Yazıları