Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Aralık 30, 2022
“Sakın zâlimlere meyletmeyin…”

Bundan önceki yazımızı bir ayet-i kerime ile bitirmiş ve bu ayet üzerinde konuya devam edeceğimizi ifade etmiştik. Önce bu ayetin anlamını yeniden paylaşmak isteriz sizinle…

"Sakın zâlimlere meyletmeyin; yoksa onları saracak ateş size de dokunur. Aslında sizin Allah'tan başka hiçbir dostunuz, yardımcınız ve sizi sahiplenecek hiçbir güç yoktur. Öyleyse O'ndan başka bir dost aramayın; aksi halde O'nun yardımından da mahrum kalırsınız."

(Hûd, 113)

Âyette geçen "Tâ terkenû" ifadesiyle zalimlere meyledilmesi yasaklanmış, aksi takdirde zalimleri saracak ateşin müminlere de dokunacağından söz edilmiştir. Ayette geçen "Tâ terkenû" ifadesinin kökü olarak karşımıza çıkan "rükûn" kelimesinin "dayanmak, sırtını verip güvenmek, herhangi bir şeye yanaşıp durmak, muhabbetle meyletmek ve ona râzı olmak" mânaları yanında, "azıcık meyletmek" anlamı da vardır. Durum böyle olunca bu âyet-i kerîme, "zulüm ve haksızlık yapanlara herhangi bir şekilde destek vermek, yakınlık gösterip yaltaklanmak bir yana, onlara azıcık meyletmeyi; yüz verip alaka göstermeyi" bile yasaklamaktadır. İslam âlimleri bu ayet-i celilenin şu anlamları taşıdığını ifade etmektedirler. Onların işlerini örnek alıp aynı şeyleri yapmayın; yaptıklarına rıza göstermeyin. Yaptıklarından dolayı onlara övgülerde bulunmayın; iyilikleri onlara anlatma (emr-i bil-ma'ruf) konusunda görevinizi ihmal etmeyin. Onların haram mallarından herhangi bir şey almayın; aralarına karışıp onlarla birlikte yiyip-içerek birlikte vakit geçirmeyin…

Bu uyarıların sebebi, konuyu önemsemeyişin cezasının ateşle tanışmak olmasıdır. Ayet-i kerime, bu durumda kendilerini bu ateşin azabından kurtaracak bir dost ve yardımcının da bulunamayacağını haber vererek müminleri bir kez daha uyarmaktadır. Son uyarı ise Allah'tan (CC) başka dost ve yardımcı aranmaması yönündedir. Zira böyle bir davranış, Allah'ın (CC) yardımından mahrumiyete sebebiyet verecektir…

Adaletiyle tanınan ve "İkinci Ömer" olarak ünlenen Ömer b. Abdülaziz (RA) şöyle demektedir: "İnsanın nimetlere karşı ilgisiz davranması (zühd göstermesi) helâl olan şeylerde söz konusudur. Haram kılınan şeylere gelince, o ancak bir ateştir. Ona ancak ruhları ölü kimseler uzanır. Çünkü eğer harama el uzatanlar gerçekten diri olsalardı, o ateşin acısını mutlaka duyarlardı."

Yukarıda açıklamasını vermeye çalıştığımız ayet-i kerime, asırlar öncesinden günümüze ulaşan tazeliğiyle müminleri uyarmaktadır; açık ve net bir biçimde… Zalimlere meyletmek, müminler için asla yapmamaları gereken bir durumdur. Çünkü "zalim", her şeyden önce Allah'a (CC) şirk koşmayı kendisinde vasıf olarak taşıyan kimsedir; ve Allah'a (CC) herhangi bir şeyi veya kimseyi ortak koşmak anlamına gelen şirk, "en büyük zulüm" olarak tescillenmiştir, ayetlerde. (Bkz. Lokman, 13 … İşte bu sebeple, konunun, gündemimizle doğrudan alakası vardır. Zira Batı dünyasının benimsediği tahrif edilmiş Hristiyanlık, milâdi yılın başını Noel ile birleştirerek önce Hz. İsa'nın doğumunu kutlayarak işe başlamaktadır. Ancak aynı Hristiyanlık, bir peygamber olan Hz. İsa'yı "Tanrının oğlu ya da üç Tanrıdan biri" gibi özelliklere sahip biri olarak nitelendirmekte, böylece, şirkin karanlık girdabına sürüklemektedir, tüm insanlığı… Bugün yeryüzünde Müslüman toplumların yılbaşı kutlamalarına ve düzenlenen etkinliklere fütursuzca katılıp iştirak etmeleri son derece üzücü ve etkileyici bir durumdur. Zira, gerek "Ey iman edenler, Yahudileri ve Hristiyanları kendinize dost olarak bellemeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Eğer kim onlardan birini kendine dost edinirse bilsin ki onlardan sayılır. (Ve bilin ki) Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez." (Mâide, 51) ayeti, gerekse "Sen onların dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır. De ki: "Asıl doğru yol ancak Allah'ın yoludur." (Bakara, 120) şeklindeki bu ayet-i kerime, açık bir şekilde bu hususta ehl-i kitabın durumunu ve görüşlerini ortaya koyarak Müslüman fertlere ve toplumlara yön tayin etmiş; dahası, yazımızın başında zikrettiğimiz ilk ayet-i kerime ile, onlara karşı "kalbî bir meyilden" dahi müminleri sakındırmıştır.

Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz'in uyarıları ise gerçekten dikkat çekicidir. İki örnekle sözlerimize devam etmek isteriz. Peygamberimiz'in (SAV) bu konudaki uyarıları… Asr-ı Saadet günlerinden birinde ümmetinin başına gelebilecek musibetler konusunda Sevgili Peygamberimiz (SAV) ashabına şöyle bir uyarıda bulunmuştu:

"Sizden öncekilerin yoluna karış karış, kulaç kulaç girecek, hatta onlar bir kertenkele deliğine girecek olsalar siz de peşlerinden onlara tâbi olmaya çalışacaksınız." Ashab-ı Kiram: "Bunlar, Yahudi ve Hristiyanlar mıdır Yâ Resulallah?" diye sordular. Efendimiz (SAV), "Başka kim olacak!" diye cevap verdi. Bir başka hadis-i şerifinde ise uyarısı şöyleydi: "Men teşebbehe bikavmin, fehüve minhum" hadis-i şerifteki şu ifade dikkat çekicidir: "Teşebbüh…" Dilimizde de kullandığımız "teşbih" kelimesiyle aşina olduğumuz bu harflerden kurulu teşebbüh, manidar bir anlam taşır: "Benzemeye çalışmak, özenmek, özenti duymak…" Dolayısıyla hadis-i şerifin anlamı net bir şekilde şunu ortaya koymaktadır: "Kim bir topluma benzemeye çalışırsa, hiç tereddütsüz o kişi onlardan biri sayılır!"

Noel denilen ve gerçekliği hiçbir surette söz konusu olmayan bir şekilde Hz. İsa'nın (AS) doğum günü olarak kabul ettikleri zaman dilimini geride bırakıp yeni bir milâdi yılın ilk gününe yaklaştığımız şu günlerde, 31 Aralık gecesinin, bir Müslüman birey için taşıdığı değer, her gece olduğu gibi o gecenin de Allah Teâlâ tarafından bahşedilen istirahat ve dinlenme imkanı sunan bir nimet olduğudur. Onun, 30 Aralık veya 01 Ocak akşamlarından bir farkı yoktur ve olmamalıdır. Eğer bir anlam yüklenecekse, bilinmelidir ki, milâdi takvim ile bir koca yıl daha geride bırakılmış, kişiye verilen ömür sermayesinden bir yıl daha eksilmiştir… Bu muhasebeyi yapabilmek ise ancak akıllı kimselerin işidir. Zira bir hadis-i şerifinde Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

"Akıllı kimse, kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için ameller işleyen kişidir. Aciz ise, nefsinin hevasına tâbi olan ve Allah'tan olmayacak şeyleri temenni eden kimsedir."

Korunması gereken beş şeyi, din, akıl, can, mal, nesil olarak belirleyen İslam, her akşama girerken ve her sabaha ulaşırken bunları muhafaza konusunda insana sorumluluk yükleyen müstesna bir nizamdır. Kişiyi ve toplumu her türlü kötülüklerden koruyan dindir, İslam…

Cuma gününün feyiz ve bereketi üzerinize olsun efendim…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN