Durduğumuz yer
Dört yıl kadar önce Milli Muhalefet İhtiyacı başlıklı bir yazı kaleme almıştım. (Yeni Şafak, 24 Ağustos 2019) O tarihten bugüne durumun daha da vahim hale geldiğine hep birlikte şahitlik ediyoruz.
Neredeyse hiçbir alternatif üretmeyen, tamamen kara çalmak üzerine kurulmuş bir muhalefet anlayışı olabilir mi? Kendilerinden bir kez olsun "öyle değil böyle yapılır" sözünü duymak istiyoruz.
Bölücü terör örgütünün siyasi uzantısından yahut kanun kaçağı bir mafya babasının açıklamalarından medet umanlar, devleti uyuşturucu tacirliğiyle suçlayanlar, kahraman ordumuza kimyasal silah iftirası atanlar, milletimizin ve memleketimizin ne kadar yanındadır?
Yirmi yıllık iktidarın tüm hayatını 'hata' kelimesiyle özetlemek, her şeyden evvel milletin aklını hafife almak ve seçimini hor görmek değil midir? Yapılan her işe kusur bulmaya, kulp takmaya çalışan kimseler vazifeli değilse nedir? Bazı şeyleri muhaliflikten ziyade ancak hasımlık ve husumetle izah edebiliyoruz. Tek amacı yıkmak olanlardan iyilik ve güzellik adına ne bekleyebiliriz?
Bilinen hikâyedir: Öğretmen masanın üstüne bir sandalye koyar ve öğrencilerinden sandalyenin var olmadığını ispatlamalarını ister. Öğrencilerden biri sınav kâğıdına sadece şu soruyu yazar: Hangi sandalye?
Bu hikâyeyi konumuza uygun şekilde güncellemek gerekirse; ana muhalefet ve onun takipçisi bazı partiler, gün gibi ortada olan yüzlerce eser karşısında hep aynı soruyu sormakla meşguller: Hangi köprü, hangi yol, hangi tünel, hangi hastane, hangi savunma sanayi?
Bu topraklarda Selçuklu devrinden günümüze belki de değişmeyen tek şey budur: Arkamızı kollamaktan önümüze bakamıyoruz.
Benimsemediğimiz fikirler, katılmadığımız tercihler, onaylamadığımız icraatlar, mesafeli durduğumuz isimler olabilir. Fakat bu durum bize düşmanlık etme ve şahsiyat yapma hakkı tanımaz. Tahammül olgunlaşmayı, tahammülsüzlük şımarıklığı beraberinde getirir. Özetle; olgunluk ile şımarıklığın mücadelesini yaşıyor gibiyiz.
Türkiye'nin anlam ve önemini kavrayamayan, neye karşılık geldiğini bilmeyen insanların siyaseti, dolayısıyla istikameti belirlemesine müsaade edemeyiz. Yedili masalar, şunlar ve bunlar. Batının kurmay zekâsına karşılık milletimizin irfanına ve bin yıllık hafızasına güveniyoruz. Sorumluluk şuurundan kaynaklanan zorunluluk, mesuliyet duygusundan neşet eden mensubiyet ve mecburiyet, masaları ve planları hükümsüz kılacak güçtedir.
Kader birliği yapmak ile beraber iş tutmak aynı şey değildir. Birinde adanmışlık, diğerinde şartlanmak vardır. Şartlar değişir, hakikat değişmez.
İbrahim Tenekeci
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.