Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Kasım 23, 2020
Ashab-ı Kehf’in uyandırılışından sonra yaşananlar
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Bir önceki yazımızda Ashab-ı Kehf'in nasıl uyutulduklarını, uykudaki hallerini, onları gören birinin nelere şahit olacağını anlatan ayetleri sizlerle paylaşmıştık. Allah Teâlâ'nın, varlığına birer "delil" olarak ve her birisini birer "ayet" olarak görmemizi istediği bu hadiselerin hepsi de olağan dışı şeylerdi. Her birini Allah Teâlâ "olağanüstü" şeyler olarak takdir buyurup eşsiz ve sınırsız kudretiyle yaratmıştı. Bu takdirinde ve yaratmasında da elbette birtakım hikmetler olmalıydı… İşte konuyla ilgili ayetler yardımıyla bu hikmetlerin bir kısmını anlamaya çalışacağız bugünkü yazımızda…

ASHAB-I KEHF'İN UYANDIRILIŞI…

Yedi gencin, onlara bekçilik yapan Kıtmîr isimli köpekleriyle birlikte yıllarca uyutulmaları nasıl "mucize" kabilinden olağanüstü bir hadise ise uyandırılmaları da yine aynı nitelikte büyük bir mucizeydi… Çünkü onlar, sanki sadece bir günlük bir süreyi ya da daha az bir zaman dilimini uykuda geçirdiklerini sanarak uyandırılmışlardı!.. Şimdi konuya ilişkin ayet-i kerimeyi zikrederek ardından tarih ve tefsir kaynaklarındaki bilgileri paylaşmaya çalışalım.

"İşte böylece biz aralarında birbirlerine sormaları için onları uyandırdık. İçlerinden biri, "burada ne kadar süre uyuya kaldınız acaba?" diye sordu. Kimisi, "Bir gün ya da bir günden daha az bir süre (kalmışızdır her halde) derken, kimleri de "Ne kadar süre kaldığınızı en iyi Rabbiniz bilir." dediler…" (Kehf, 19)

Kaynaklar, onların mağaraya ulaşma zamanının, sabahın ilk saatleri olduğunu, mağaraya yerleştikten sonra her birini tatlı bir uykunun sardığını ve böylece uzun yıllar sürecek derin bir uykuya daldıklarını zikretmektedirler. Uyandıklarında yine sabah saatlerinin olması onları bir günlük ya da bir günden daha az sürmüş bir uyku uyuduklarını zannetmelerine sevk etmişti. Çünkü her şey dünkü gibiydi… Ancak vücutlarında farkına vardıkları fiziksel birtakım değişiklikler, bu uykunun bir günden fazla olduğu konusunda onları tereddüde düşürmüştü. Çünkü saç, sakal ve tırnaklarının uzamış olduğunu fark etmişlerdi… Bunun dışındaki her şey; elbiseleri, vücut ve zihin sağlıkları, köpeklerinin durumu ve mağaraya dair sair hususlar tamamen olağan ve normal halindeydi. İşte bu tereddüt ve ikna edici durumlar sebebiyle birbirlerine şunu tavsiye etmişlerdi: "Burada ne kadar süre kaldığınızı doğrusu en iyi Rabbiniz bilir…"

Ashab-ı Kehf'in yıllarca süren uzun süreli bir uykudan, son derece tabii ve kolay bir şekilde uyandırılışlarını konu edinen bu ayeti anlamak için, kış uykusuna yatarak adeta ölü bir hale gelen bazı hayvanların baharda yeniden uyanıp hiçbir acemilik çekmeden hayata adapte olmalarını hikâye eden belgeseller bize bu konuda bir fikir verebilir. Aynı zamanda, en son yaşanan İzmir Depremi'nde, tam dört gün sonra 91 saatlik sürenin ardından kurtarma ekiplerinin kendisine ulaştığı 3 yaşındaki bebek Ayda'nın yüzündeki -öğle uykusundan henüz uyanmış bir bebeğin uyku mahmurluğunu yansıtan- ifade de bize bir şeyler anlatmaktaydı sanki… Bazı doktorlar da onun bu sürenin önemli bir kısmını uyuyarak geçirmiş olabileceğini ve bu uykunun biyolojik ihtiyaçlarını asgari düzeylere düşüreceğini ifade etmişlerdi…

İşte bir ay önce şahit olduğumuz Elif ve Ayda bebeklerin olağanüstü bir şekilde enkaz altından sağ çıkarılmaları bize birer ibret tablosu sunarken, yine her kış mevsiminde bazı hayvanların uykuya dalarak ilkbaharda yeniden uyanıp hayatlarına devam etmeleri de aynı ibretli dersi veriyor bizlere… O sebeple, Allah Teâlâ'nın, eşsiz ve sınırsız kudretinin delillerinden sadece biri olarak bizlere anlattığı bu kıssa, Ashab-ı Kehf denilen yedi mümin gencin, yanlarından ayrılmayan köpekleriyle birlikte uzun yıllar uyutulmalarının ve sonra uyandırılarak hayatlarına kaldıkları yerden devam etmelerinin Yüce Yaradan'ın takdirinden ve sınırsız kudretinin tecellisinden başka bir şey olmadığını gösteriyor vesselâm…

Ardından gelen ifadelerle ayet-i kerimeyi tamamlayalım dilerseniz…

Gençlerin reisi olan Maksimilian şöyle dedi: "Şimdi içinizden biri şu parayla şehre gitsin. Araştırıp baksın da, en temiz yiyecek hangisi ise ondan satın alıp size erzak getirsin; ayrıca çok dikkatli davransın ve sakın varlığınızı kimseye belli etmesin." (Kehf, 19)

Reisleri sözlerine şöyle devam etti:

"Çünkü onlar eğer sizi ellerine geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler ya da kendi dinlerine döndürürler; işte o zaman ebediyen iflah olmazsınız." (Kehf, 20)

Reislerinin bu teklifini hepsi onayladılar ve bu görevi arkadaşları Yemlîha'ya verdiler. Yemlîha'nın, kendisinden istenenleri yerine getirirken aynı zamanda son derece hassas ve dikkatli davranması gerekiyordu; çünkü onlar şehrin sakinlerinin -dün bıraktıkları gibi- putperest olduklarını sanıyorlardı… Halbuki aradan üç yüz yıl gibi uzun bir zaman geçmiş, zalim kral Dakyanus ölmüş, onun ardından gelenler şehri yönetmiş ve nihayet tevhid inancını benimseyen ve ölümden sonra dirilişin gerçekleşeceğine inanan bir kralın, Tendrus'un hükümrân olduğu günler gelmiştir… işte Ashab-ı Kehf böyle bir önemli değişimin yaşandığı zaman diliminde uyandırılmış, onlardan bir olan Yemlîha böyle bir zamanda şehrin yolunu tutmuştu…

Yemlîha'nın şehre varışını ve sonrasında yaşadıklarını gelecek satırlarda, bir başka ifadeyle kıssanın sonu olan önümüzdeki yazımızda ele alacağız inşâallah…

Sağlıcakla kalınız.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN