Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Aralık 16, 2019
“Ana-baba”lık okulunun öğretmenleri: Çocuklar…

Genellikle yerel belediyeler tarafından düzenlenen ve "Ana-baba Okulu" şeklindeki afişlerle tanıtılan; ana-baba adayı nişanlı çiftlere ya da bizatihi ana-baba olan eşlere, "profesyonel ana-baba" olma hususunda bilgiler veren, metodlar öğreten seminer programlarını duymuş ve belki de bunlara katılmışsınızdır.

Peki, evdeki çocuğunuzun sizi eğittiğini, size bir şeyler öğrettiğini hiç düşündünüz mü?... Ya da böyle bir şeyin olabileceğini hiç hesaba kattınız mı?... Cevabınız ne yönde olursa olsun, rahatlıkla söyleyebiliriz ki, insanlık tarihinin kadim zamanlarından itibaren ana-babalar evlatlarını besleyip-büyüttüğü; yetiştirip-eğittiği gibi, çocuklar da ana-babalarının yetişmelerine ve olgunlaşmalarına önemli katkılar sağlamışlardır.

Dilerseniz geliniz, tarihin sayfalarını birer birer çevirerek, geçmişte yaşamış en önemli örnek şahsiyetler olan peygamberlerden bir kısmının hayatından kesitler sunarak konuya açıklık getirmeye çalışalım.

PEYGAMBERLER VE SINANDIKLARI NOKTALAR

Bilindiği üzere peygamberler, Allah Teala'nın kulları arasından seçtiği ve farklı özelliklerle donattığı üstün nitelikli insanlardır. Ancak onlar, bu üstün özelliklere sahip olmakla beraber birer insandırlar ve insanlara örnektirler. Dolayısıyla yaşadıkları ve karşılaştıkları olaylar esnasında sergiledikleri tavırlar bizim için son derece değerli eğitim prensipleridir. Bu bağlamda, ilk örneğimiz Hz. İbrahim (as)'ı ele alacak olursak şunları söyleyebiliriz.

İlerlemiş yaşına rağmen kendisine Allah tarafından bahşedilen evladı İsmail, yanında koşup oynayacak bir çağa gelmişti… Gün gelip de rüyasında onu kurban etmesi emrini aldığında, malı ve canıyla sınandığı önceki sınavlardan çok daha çetin bir sınav söz konusuydu şimdi... Kısacası Hz. İbrahim (as) çok sevdiği biricik oğlunun sevgisiyle imtihan ediliyordu. O, şimdi sadakat ve sabrın en zor sınavındaydı artık… Ancak yaşadığı bu olağanüstü durumu, bu zorlu ve çetin sınavı başarıyla atlatmasına, oğlu İsmail (as) vesile olmuş, "Babacığım! Sana emredilen neyse onu yerine getir. İnşallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın" diyerek babasını rahatlatmış, neticede baba-oğulun, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için can'dan ve canan'dan vazgeçmeleri, anlamlı bir destana dönüşüp hatıra kalmıştı, sonraki nesillere… (Konuyla ilgili ayetler için bkz. Saffât Sûresi, 100-102. ayetler)

Bu kez Hz. Yakub'u (as) düşünelim… Göz bebeğinden aziz bildiği yavrusu Yusuf'u, üvey kardeşleri "kurt yedi" yalanıyla ayrı düşürmüştü kendisinden…

Hz. Yusuf (as) da, babası için bir sabır imtihanı olmuştu. Babası, gözlerine perde inmesine sebep olacak ağlayışlarla ağlamış, fakat isyan namına tek söz etmeden "Artık bana düşen ancak sabrın en güzeliyle sabretmektir." demişti… Günler ayları, aylar yılları kovalamış, sonunda onun da gösterdiği sabır, Mısır'a sultan olan oğlunun tahtına oturduğu gün sona ermişti. Ama Hz. Yakub, (as) oğlundan ayrı kaldığı günlerde Allah'tan hiçbir zaman ümidini kesmemişti (bkz. Yusuf Sûresi, 17-18,99-100. ayetler)

Asırlar sonra, peygamberler neslinden süzülerek gelen Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de, henüz on sekiz aylık bir bebek olan İbrahim isimli evladı ile aynı sınavdan geçirilmişti. Oysa dünyaya gelen bu oğlunun doğumuna çok sevinmiş ve "Ona Peygamber babam İbrahim'in adını verdim." diyerek sevincini ashabıyla paylaşmıştı.

Medine'nin kenar mahallesinde bir sütanneye verdiği küçük yavrusu İsmail'i her gün görmeye gidiyor, varınca bağrına basıyor ve koklayarak öpüyordu. Bir gün bebek İbrahim hastalanarak can çekişmeye başlayınca Peygamber Efendimizin gözlerinden yaşlar boşanmıştı. Daha süt emme çağında bir bebek olan İbrahim'in kabre konuluşu esnasında Sevgili Peygamberimizin dilinden dökülen şu sözler, evladı ile sınanan müminler için önemli bir örnekti…

"Gözümüz ağlıyor, gönlümüz mahzun… Fakat biz Rabbimize isyan olacak hiçbir şey söylemeyiz. Ah İbrahim!... Senden ayrılışımız bizi ne çok üzdü, bir bilsen…"

Yukarıda sıralanan örnekler, çocuklarımızın öğretmen oldukları ana-babalık okulunda değişmeyen ön şartın, zorluklar ve sınamalar karşısında sabır göstermek olduğunu ortaya koymakta… Aslında Allah Teala, her zorlukla beraber kolaylığını da ihsan ediyor. Bu kolaylık sebebiyledir ki anneler-babalar, doğumuyla birlikte yuvalarına ayrı bir hava getiren, gönüllerine sürûr bahşeden bebeklerinin, kendilerine yaşattığı farklı zorlukları hiç şikayet etmeden aşabilmekte, gecenin bir vaktinde ağlayıp da anne-babasını tatlı uykularından uyandıran bebeğin rahatı ve huzuru için seferber olmaktadırlar.

Yapılan birtakım araştırmalarda, anne baba olmadan önceki hayatlarında sorumluluk almayan, daha ziyade bencil bir anlayışla "hayatını yaşamak" isteyen pek çok kişinin, evlenip yuva kurduktan sonra dünyaya gelen evlatlarıyla birlikte sorumluluk almaya başladıkları ve evlatları vesilesiyle kişiliklerindeki eksik tarafları tamamladıkları, potansiyel olarak sahip oldukları özellikleri ise geliştirdikleri tespit edilmiştir.

Bu itibarla diyebiliriz ki, evlatlar, anne babaları için bir okul gibidirler. Ebeveyn aslında onlarda, bir bakıma kendi nefsinde gizli duran, pek açığa çıkmayan türlü türlü huysuzlukları, inatçılıkları, çekememezlikleri, kıskançlıkları, o çok sevdikleri yavrularında en açık ve yalın haliyle seyretme imkanını bulurlar. Doğrusunu söylemek gerekirse, her anne baba, aynı başarıyla bu eğitimi tamamlayamaz. Bu konuda başarının olmazsa olmaz ön şartlarından biri de çocuğunda gördüğü olumsuzlukların, kendi nefsiyle ilişkisinin ve bağlantısının ne kadar olduğunu sorgulaması ve bunların ne kadarının kendisinde de bulunup bulunmadığını kontrol etmesidir.

EBEVEYN-EVLAT ARASI İLİŞKİLERDE GÖRGÜ KURALLARININ ÖNEMİ

Hayatın tamamını kuşatan İslam dini, kişinin kendisi, ailesi ve toplumuyla alakalı ilişkilerde birtakım kurallar belirlemiş, bunu gerek Kur'ân-ı Kerim ayetleri, gerekse Hz. Peygamberin (sav) hadisleriyle ortaya koymuştur.

Görgü kuralları bağlamında, ebeveynin evladına karşı dikkat etmesi gereken görgü kurallarını ele alacak olursak, bu konuda orijinal hususlarla karşılaşmamamız mümkündür. Söz gelimi, ebeveynin evladına hitap şekli Kur'ân ayetleriyle belirlenmiştir. İstisnasız her hitapta, evlada "Yavrucuğum/Oğulcuğum" anlamına gelen "Yâ Büneyye" ifadesi yer almaktadır. Bu ise, şefkat ve muhabbetin en anlamlı ve en yalın ifadesidir. Aynı uygulamayı Sevgili Peygamberimizin (sav) hayatında da görmekteyiz. Kâinatın Efendisi (sav) de çocuklara hitap ederken sevgili şefkat dolu ifadeler kullanmıştır.

İnsanoğlunun çocukluk döneminde en çok muhtaç olduğu şey sevgidir, ilgidir. Sevgi için eğitimciler "büyüme vitamini" demektedirler. Çocuğun ailesi vasıtasıyla toplum içinde sosyalleşebilmesi için önce aile ortamında kendini güvende hissetmesi gerekmektedir. Bunun için de öncelikle çocuğun duygusal açıdan doyurulmuş ve tatmin edilmiş olması icab etmektedir. Duygusal anlamda tokluğu sağlayan en önemli unsur ise çocuğun sevilmesi ve sevildiğinin ona hissettirilmesidir. Gerçekten hitap şeklindeki bu incelik bile anne babalara bu önemli konuda anlamlı bir katkıda bulunmaktadır.

Ebeveynin evladından saygı görebilmesi için, önce onun kişiliğine, duygularına ve "çocukça" da olsa düşüncelerine ve fikirlerine saygı duyması gerekiyor. Fikirleri alınan çocukların belli bir ikna sürecinden sonra görüşleri uygulamaya konulmasa bile kendilerine değer verilerek fikirlerinin alınıyor olması, duygusal anlamda çocukların doymasına yetmektedir diyebiliriz.

İnsanlık tarihinde baba-evlat diyalogunun en güzel örneği olan Sevgili Peygamberimiz (sav) ile küçük kızı Hz. Fatıma (ra) arasında yaşananlar, sevginin ve saygının önce büyükten geldiğini ve öncelikle büyükten gelmesi gerektiğini eşsiz güzelliğiyle ortaya koyan nice tablolara sahiptir. Bir peygamber düşünün ki, kızı geldiğinde ayağa kalkıyor, ellerinden tutup alnından öpüyor ve ona saygı duyduğunu, değer verdiğini göstermek için sırtındaki hırkasını yere serip üstüne oturtuyor!.. Tarihî kaynaklar, kendilerini ziyarete geldiğinde bu davranışların benzerini Hz. Fatıma'nın (ra) da Sevgili Peygamberimize (sav) gösterdiğini aktarmaktadır.

Sözlerimizi, getirdiği din ile tüm insanlık alemine insanlığı, anne-baba olmanın önemini ve değerini öğreten Sevgili Peygamberimizin (sav) bir tavsiyesiyle bitirelim.

"Evladının, kendisine iyi davranması hususunda ona yardımcı olan ana-babaya Allah Teâlâ da rahmetiyle, merhametiyle muamele etsin…"

Ailenizde huzur ve gönlünüzde sürur ile kalınız efendim...

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN