Kur’ân’ı nasıl okuyalım?
Kur'an-ı Kerim'e dair yazılarımızın sonuncusu olan bugünkü yazımızda, Yüce Rabbimizin Kur'an-ı Kerim'de ve Sevgili Peygamberimizin hadis-i şeriflerinde ifade buyrulan düsturlar çerçevesinde Mushaf-ı Şerif'i açıp da İlahi Kelâm'ı okurken dikkat edeceğimiz hususlara değineceğiz.
KUR'AN OKURKEN ALLAH'A SIĞINMAK
İstiâze kavramıyla ifade edilen "Allah'a sığınmak, O'nun himayesine ve koruması altına girmeyi istemek", aslında müminler için öncelikle Kur'an okumaya başlarken yerine getirilmesi gereken bir emr-i ilâhidir. Bu konuda açık ve net bir şekilde konuyla ilgili ayette şöyle buyrulmaktadır:
"Kur'an okuyacağın zaman önce kovulmuş şeytandan Allah'a sığın." (Nahl, 98)
Bu emre uyarak "Eûzü billahi mineşşeytânirracim. Bismillahirrahmanirrahim" diyen bir kimse, kendisini Allah'ın korumasına havale ederek O'nun adıyla okumaya başlamaktadır ki, bu durumda Kur'an okurken o kişi şeytanın vereceği vesveselerden kurtulmuş olmaya adaydır. Bu sığınma talebi ne kadar güçlü ve samimi olursa tesiri de o kadar büyük olacaktır. Denilebilir ki, "eûzü-besmele" bile başlıbaşına bir ibadettir; ve bu ibadet de en derin samimi duygularla ifa edilmelidir.
KUR'AN'I DÜŞÜNEREK VE ANLAYARAK OKUMAK
Bizden istenen diğer husus, ayetler üzerinde düşünmemiz ve onları anlamaya çalışmamızdır. Aşağıdaki ayet buna işaret etmektedir:
"Allah, düşünüp anlasınlar diye ayetlerini insanlara açıklayıp durmaktadır." (Bakara, 221)
Bazen anlamak için okumak yanında, okunanı dinlemek de yeterli olabilir. Ancak dinlemek can kulağıyla olmalı, bunun için okunanlara dikkat kesilmelidir. Nitekim okunan Kur'ân'ın dinlenilmesi hususunda tavsiye açık ve nettir:
"Kur'ân okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki, rahmet-i ilâhiyeye nâil olasınız." (A'râf, 204))
Bu huzurdan bizi uzaklaştıracak, hızlı ve daha fazla okuma anlayışının ise uygun görülmediğini burada eklemeliyiz. Bir defasında "Üç günden az bir zamanda Kur'ân'ı hatmeden kişi, ne okuduğunu anlamış değildir." diyerek ashabını uyaran Resul-i Ekrem'in, (sav) Kur'ân'ı nasıl okuduğunu, geliniz eşi olma şerefine nâil olan Hz. Aişe (ra) validemizden dinleyelim:
"Bir gecede hatim yaptığını söylediğiniz kimseler, Kur'ân okuduklarını söyleseler de gerçek anlamda onlar Kur'ân'ı okumuş değillerdir. Bazı geceler Resûlullah ile beraber bütün bir geceyi uyanık geçirdiğim olurdu. Ancak O, bir gece boyunca sadece Bakara, Al-i İmran ve Nisâ sûrelerini okurdu. Fakat Resûlullah, müjde ayetlerini okuduğu zaman dualar edip niyazda bulunur, azap ayetleri geldiği zaman ise Allah'a sığınır, iltica ederdi."
Görüldüğü üzere, Peygamberimiz, (sav) Kur'ân'ı tane tane, ağır ağır telaffuz ederek okur, manasını anlayarak ve içine sindirerek üzerinde tefekkür eder ve bu hâlet-i rûhiyye içinde, Kur'ân'la kalbini ve zihnini bütünleştirmiş bir halde ibadette bulunurdu. Kelimenin tam anlamıyla O, Rabbinden gelen ayetleri "okumakta" ve bunların kendisine neler telkin ettiğini anlamaya gayret etmekte ve bunları benliğine sindirmeye çalışmaktaydı. Böylece O, her konuda olduğu gibi, bu hususta da ümmetine "en güzel örnek" olmaktaydı. Kur'ân okuyuşlarımız Sevgili Peygamberimizin Kur'ân'ı okumasına tam manasıyla benzemese bile Kur'ân okumaya devam etmeliyiz. Ancak bu ideal mertebeye ulaşma gayretini de sürekli göstermeliyiz. Çünkü müminlerden istenen, Kur'ân-ı Kerim'i böylesi bir anlayışla okumaktır. Yüce Rabbimiz, Kur'ân-ı Kerim'i sadece okuyup geçmek değil, anlayarak, düşünerek, ibret alarak ve aklımızı kullanarak okumamızı bizden istemekte ve bazı ayetlerde şöyle seslenmektedir:
"Hâlâ Kur'ân üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi?" (Nisâ, 82)
"Kur'ân üzerinde neden düşünmüyorlar? Yoksa kalplerinde kilit mi var?" (Muhammed, 24)
"Andolsun ki, size içinde öğüt bulunan bir kitap indirdik. Aklınızı kullanmıyor musunuz?" (Enbiya, 10)
Bu ve benzeri pek çok ayet, Kur'ân-ı Kerim'i anlayarak ve düşünerek okumamız gereğini ortaya koymaktadır.
Bu bilgiler, Sevgili Peygamberimizin Kur'ân okuyuşunun, ümmetine örnek bir tarzda, anlayarak, üzerinde düşünerek, ibret alarak bir okuma olduğunu ortaya koymaktadır.
KUR'ÂN'I, ONUNLA BÜTÜNLEŞEN BİR KALPLE OKUMAK
Kalbini Kur'ân'a açmak demek, Kur'ân-ı Kerim'in de bir gül misali mümine açılması demektir. Bu ise ancak Kur'ân-ı Kerim'le bütünleşebilen bir kalple mümkün olabilir. İşte ideal anlamdaki "Mümin-Kur'ân Birlikteliği" budur; ve Peygamberimiz her bir Kur'ân okuma amelimizin bu ideal çerçevede gerçekleşmesi gerektiğine dikkatimizi çekerek şöyle buyurmaktadır:
"Kalpleriniz Kur'ân ile bütünleştiği sürece Kur'ân'ı okumaya devam ediniz. Ne zaman ki, bir ayrılma söz konusu olursa okumayı bırakınız." (Buhâri, Fedâilu'l-Kur'ân)
Hadis-i Şerifi anlamamıza yardımcı olacak şöyle bir örnek verebiliriz. Karşımızda bizi dinlemekte olan biri var farz edelim… Biz, ona bir şeyler anlatırken, bir taraftan da başka şeylerle meşgul olmaktayız ve bu sebeple zaman zaman söylediklerimizde irtibat kopukluğu meydana gelmektedir. Halbuki o bizi dikkatle dinlemektedir… Böylesi bir ortamda karşımızdaki kişi, ona yeterince değer vermediğimizi düşünerek bizden kırıldığını bile ifade edebilir. Tıpkı bunun gibi, dilimiz ayetleri okur, gözümüz harfleri takip ederken, kalbimiz, gönlümüz ve zihnimiz başka yerlerle meşgul ise, bize bu okuyuşun bir faydası olmadığı gibi, korkarız ki, Kur'ân-ı Kerim'i incitmiş de oluruz.
Konuyla ilgili olarak Hz. Ali (ra) "Ne anlamadan yapılan ibadette, ne de düşünmeden yapılan kırâatte bir fayda vardır" derken, İbn Abbas (ra) da şu kanaati taşımaktadır: "Hızlı bir şekilde okuyarak Kur'ân'ı hatmetmektense, Bakara ya da Al-i İmran gibi bir sureyi düşüne düşüne, ağır ağır okumak daha çok hoşuma gider."
Büyük İslam alimi İmam Gazâli de (rh.a) bu konuda dikkat çekici şeyler söylemektedir. Ona göre insan Kur'ân-ı Kerim'i, aynen bir amirden memura gönderilen mektup gibi, dikkatle ve özenle muhafaza etmeli, kendisinden neler istendiğini düşünerek okumalı ve gereğini yapmalıdır.
Gazâli aynı zamanda şöyle bir telkinde de bulunmaktadır: "Kur'ân-ı Kerim'i, gereği gibi okumak için dil, akıl ve kalp işbirliği içinde olmalıdır. Dil okumalı, akıl tercüme etmeli, kalp ise ders almalıdır."
Buraya kadar aktarılan bilgiler, Kur'ân-ı Kerim'i her bir müminin, ağır ağır ve düşünerek, manasını anlayarak ve her bir ayetin kendisine neler söylediğini kavrayarak okuması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu şartlar gerçekleşecek olursa o müminin, gerçek manada Kur'ân'ı "okuduğundan" söz edebiliriz.
Müjdeli bir hadis-i şerifle sözlerimizi tamamlayalım.
"Bir topluluk, Allah'ın evlerinden bir evde toplanıp da Allah'ın kitabını okur ve onu ders mevzuu yaparlarsa, üzerlerine manevi bir huzur iner, onları ilahi rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatırlar. Allah Teala da bu topluluğu, kendi katında bulunanlar arasında bahis mevzuu yapar."
Son sözümüz, Son Elçi'nin, Son Mesaja dair bir duası olsun:
"Allah'ım! Kur'an'ı kalplerimizin baharı eyle, onunla gönüllerimizi gülistana döndür."
Sağlıcakla ve her dâim Kur'an'la kalınız efendim!..
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.