Arama

İsmail Güleç
Haziran 3, 2022
Hz. Musa yaşadı mı?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Geçen haftaya, sözleri ve hareketleri ile zaman zaman tartışma konusu olan Prof. Dr. Celal Şengör'ün Mısır ve Roma kaynaklarında ve arkeolojik kazılarda Hz. Musa ve Hz. İsa'ya dair bilgi olmadığını, anlatılanların masal olduğunu söylemesi damga vurdu.

Eskiden sadece hocası olduğu tefsir alanında konuşur iken şimdilerde her konuda yorumlar yapan ve değerli görüşlerini takipçilerinden esirgemeyen Mustafa Öztürk de hemen bu konuya müdahil oldu ve Sayın Şengör'e itiraz etti. Prof. Öztürk, Hz. Musa ve Hz. İsa'dan dönemin kaynaklarında bahsedilmemesini, dinlerin başlangıç döneminde çok küçük cemaatler içinde ve yerel olduğu için devletin ilgi alanına girmediği ve kayıt altına alınmadığı şekilde yorumladı. Prof. Öztürk'ün söylediklerini Hz. İsa için kabul edebiliriz. Çünkü Kudüs, Roma'ya uzak bir eyalet, üstelik kendi vatandaşı olmayan bir toplumun dindar grupları arasında cereyan eden sıradan bir tartışma. Haliyle devletin resmi kaynaklarında yer almaması anlaşılabilir. Ancak Hz. Musa için böyle bir durum söz konusu olamaz. Çünkü taraflardan biri bizzat Mısır meliği, kralı yani devlet, diğer muhatap da küçük bir topluluk değil, devletin yerinden ayrılmasını istemediği on binlerce insan. Nil'in kana bulanması ve Kızıldeniz'in yarılıp askerlerin ölmesi gibi tüm ülkeyi etkileyen iki olağanüstü olay da cabası. Haliyle devletin ve ülkenin her kademesini etkileyen böylesi önemli bir olayın küçük olay olarak kabul edilmesi pek mümkün görünmemekte.

Horus'u Öldürmek

Tartışmalar devam ederken tesadüfen İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Dinler Tarihi profesörü Dr. Hakan Olgun'un Hz. Musa'nın Muhalefeti Horus'u Öldürmek (İstanbul: Milel ve Nihal, 2021) isimli kitabını okuyordum. Hakan Olgun daha kitabın başında;

Hz. Musa ve İsrailoğullarının tarihin bir döneminde Mısır'da yaşadıklarına dair herhangi bir kayıt bulunamamıştır. Yani Hz. Musa'nın kıssasına dair elde edilen arkeolojik bulgular herhangi bir kanıt sunmamaktadır…. Kutsal metinlerin Mısır'daki İsrailoğulları hakkındaki ayrıntılı anlatılarına karşılık kadim Mısır kayıtları derin bir sessizlik içindedir. Bu dönemde uzun süreden beri yazının kullanıldığı ülkenin arşivinde, bu ülkede yaşamış olan İsrailoğulları hakkında ve onların bir dönem köleleştirildiklerine ve nihayet bir dizi felaketten sonra büyük bir kalabalık halinde Mısır'dan çıktıklarına dair herhangi bir işarete rastlanmamıştır.

Diyerek Prof. Dr. Celal Şengör'in sözlerini doğruluyordu. Ancak bu sözlerinin ardından kadim Mısır mitolojisinin Hz. Musa'nın Mısır'da yaşadığına dair bilgiler içerdiğini söyleyip bunların ne olduğunu sırasıyla açıklar. Hakan Olgun'un Hz. Musa'nın Mısır'da yaşadığına dair serdettiği delilleri maddeler halinde özetleyeyim. Özetlemeden önce de şunu hemen ilave edeyim. Prof. Olgun, papiruslar ve kazılarda elde edilen malzemeler ile günümüze kadar ulaşan kadim Mısır inancını ve mitolojisini Kuran'da anlatılan kıssa ile karşılaştırır ve bilgilerin karşılıklı sağlamasını yapar. Şimdi Hz. Musa'nın yaşadığında dair Hakan Olgun'un dile getirdiği delilleri sıralayayım:

  1. Mısır'da apiru/habiru denilen Mısırlı olmayan ve Mısır'a farklı saiklerle göç eden bir sınıfın olması. Mısır halkı tarafından aşağılana ve ikinci sınıf görülen bu bu topluluklar daha çok köle gibi çalıştırılır, kendilerine tahsis edilen yerlerde yaşar. İbranice'nin İngilizcesi Hebrew ile habiru arasındaki söyleyiş benzerliği de düşünüldüğünde köle olarak Mısır'da bulunan İsrailoğullarının habiru denilen topluluk içinde olması kuvvetle muhtemeldir.
  2. Kadim Mısır kayıtlarında düşmanlar ve sevilmeyen kimseler isimleriyle kaydedilmezler. Onun yerine 'arabaya binen kral', 'zavallı düşman' gibi aşağılayıcı bir sıfatla işaret edilir. Dolayısıyla İsrailoğullarından ve Hz. Musa'dan da isim olarak zikredilmesi beklenmez. Çünkü Mısırlılar için İsrailoğulları ve Hz. Musa, isimleri zikredilecek kadar değerli değildir.
  3. Merneptah dikili taşında "Kenan her türlü kedere gark edilerek yağmalandı… İsrail harap oldu ve nesli yok oldu." şeklinde bir kaydın olması. Kenan ve İsrail'den bir mevki olarak bahsedilmesi.
  4. Musa adının Tevrat'ta geçtiği gibi sudan gelen anlamında olmadığı, kadim Mısır dilinde aidiyet ifade eden bir son ek olması. Toth-mose'nin Toth'un oğlu, Toth'a ait anlamına geldiği gibi Musa da Nil nehrinde bırakılan sepetle firavunun sarayına geldiğinde ona isim olarak Tanrı'dan gelen manasına Mısır dilinde bir isim verilmesi. Firavunun sarayında, nereden geldiği belli olmayan bir çocuğa yok etmeye çalıştıkları İsrailoğullarına ait bir ismi vermeleri pek da akla uygun olmasa gerek.
  5. İbranilerin tanrısı Yahve'nin de Mısır'ın tanrısı Ra'nın da bilinmeyen adını kimseye bildirmemesi ve "ben ben olanım" diyerek isimlerini gizlemesi.
  6. Firavun kelimesinin kullanılmasının geç dönemde olması. Kuran'da kadim Mısır ile ilgili iki kıssa var. İlki Yusuf, ikincisi Musa. Yusuf kıssasında Mısır meliki, azizi geçerken Musa kıssasında firavun geçer. Kralın tanrılaşması, yani İsis ile Osiris'in oğlu Horus'un kralın bedeninde tecelli etmesi ile bedenen kral ruhen tanrı olması, dolayısıyla tanrı anlamına gelen firavun unvanının kullanılması.
  7. Kuran'da geçen firavun vezirinin Haman adında veziri. Kha-amon ustabaşı demek ve Amon başrahibi ve Amon tapınağının mimarıdır. Telaffuzu birbirine çok yakın olması dikkat çekicidir.
  8. Hz. Musa ile yarışmaya kalkışan sihirbazların kheri hebet rahipleri olması. Rahipler aynı zamanda büyü eğitimi alırlar ve devrin bilim adamlarıdır. Kuran'da işaret edilen sihirbazların kheri hebet rahipleri olması.
  9. Horus'un yılanı kuyruğundan tutan figürleri ve Kuran'da Hz. Musa'nın özellikle yılanın kuyruğundan tuttuğundan bahsetmesi.
  10. Kuran'da zikredilen dokuz mucizenin Mısır panteonundaki dokuz tanrının kontrolünde olan güçleri yok etmesi ve meydan okuması. Musa, dokuz mucize ile dokuz tanrıyı da yenmiş, onlara karşı gerçek gücü göstermiş olmakta. Örnek olarak birini açıklayayım. Kurbağa Mısır inancında bereket tanrıçası. Kurbağa görüldüğünde o senenin bolluk içinde geçeceğine inanılır. Nil taşınca kurbağalar da yerleşim yerlerine yaklaşırlar. Bir iki kurbağa hürmet edilen varlık iken evin her tarafının kurbağa ile dolması bu sefer korku ve nefret objesine dönüştürür. Kurbağa istilası ile kurbağanın bereket tanrıçası fikri tarümar edilmiş olur. Diğer mucizeler de bu şekilde bir başka tanrının hükümranlık alanını yıkar.
  11. Ipuwer papiruslarında kaydedilen ilk doğan çocukların öldüğü felaketinin Çıkış kitabında da yer alması.
  12. Kadim Mısır kayıtlarında kralın daima muzaffer olarak geçmesi, kaybettiği bilinen savaşlardan bile kazanmış gibi bahsedilmesi. Kızıldeniz'in yarılıp ordunun ve firavunun kaybedildiği bir mücadelenin geçmemesinin ve kayıt altına alınmamasının nedeni bir kere yazıldığında tekrar tahakkuk edeceğine dair korkularının olması.

Kadim Mısır mitolojisini Kuran'da anlatılan Hz. Musa kıssası ile karşılaştıran Prof. Olgun, Hz. Musa'nın yaşayıp yaşamadığından daha çok yaptığı şeyin ne olduğunu bize anlatıyor. Kadim Mısır belgelerinden yola çıkarak kadim Mısır inanışının büyük tanrısı Horus'a meydan okuduğunu ve Horus'u Kızıldeniz'de boğarak mecazen, inanışını da sarsarak hakikaten öldürdüğünü bize izah ediyor.

Prof. Olgun'un bu çalışmasını çok değerli ve anlamlı bulduğumu ve bu konuda kafası karışıklar için önemli bir başvuru eseri olduğunu söyleyebilirim. Hz. Musa'nın yaşayıp yaşamadığı konusunda şüpheleri olanlara kitaba göz atmalarını tavsiye ederim.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN