Arama

Ekrem Demirli
Mayıs 17, 2020
İlahi kelamı okumadaki sorunlar
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Bir kelime veya tabirin anlam derecelerini keşfedebilecek uzun ve zahmetli bir zihin yolculuğuna katlanabilecek cesareti seçmek yerine, birçok kelimeyi tek bir anlama irca ederek yorumu daraltmak ilahi kitapla ilişkimizin önündeki ciddi sorunlardan biridir. Muhakkik düşünürlerde yorumculuk, kelimelerin birden çok anlamını keşfetmek demek olduğu gibi her kelimenin ve tabirin hususi anlamını keşfedebilecek sayrı göstermek demektir. Tasavvuf tefsiri zamanla 'batinî' temayülüyle itham edilerek verimsiz bulunmuş olsa bile hakikat tam olarak itham edildiği gibi değildir: Sufiler her kelimenin anlamını korumak, ircacı yaklaşımın kolaycılığından sarf-ı nazarla gerçek anlamı bulmak üzere kitaba bakarlar. Onlar ilahi kitaba sonsuzluğa giden bir yolculuk rehberi olarak bakarlar. Bu meyanda yöntemde dikkatimizi çeken örneklerden birisi ilahi kelamın farklı yerlerinde zikredilen tabirler arasındaki tenasüp ve ilişkiyi tespitteki titizlikleridir. Mesela bir peygamberden aktarılan dua veya söz başka bir yerde zımni atıfla anılarak duanın dereceleri gösterilir; bir ayet-i kerimede beyan edilen zikir veya lütuf başka yerde güçlü bir ifadeyle ikmal edilerek ahlaki hayattaki derecelenme talim ve telkin edilir. Böylece bütün ayetler insana ahlakî terakkide rehberlik eder, her biri bizi ilgilendirir hale gelir, zihnin anlam derecelerindeki yolculuğu ahlaki yolculukla özdeşleşerek hayat ile söz arasındaki bağ güçlü bir şekilde tesis edilir. İlahi kitabın 'takva sahipleri için rehber' olması bu demektir: İnsan hangi makama ererse veya hangi halde ise bir ayet kendisine rehberlik eder.

Bir ayet-i kerimede 'takva sahipleri cennete sevk edilir' denilirken başka bir ayet-i kerimede 'Onlar Rahman'a götürülür' denilir. Her iki ayet aynı günden ve yerden söz ederken ifadeler değişik gelmiştir. Rahman'a götürülmek ile cennete götürülmek bir midir? Sıradan bir müminin zihninde her iki ifade de aynı anlama gelebilir; zaten cennet ile Rahman dolaylı bile olsa aynı nimete işaret eder. Üstelik cenneti 'nimet' kılan şey orada Rahman'ı görmek ise iki ayet-i kerimeyi tek anlama irca etmek mümkün, hatta zihni hayallerle yormamak için gereklidir denilebilir. Fakat tefsirin büyük isimlerinden İmam Kuşeyri böyle düşünmez: Ona göre Rahman'a götürülenler ile cennete götürülenler farklı insanlardır ve arada dikkate değer bir derecelenme vardır. İlahi kitapta benzer ifadeler arasında saklanan derece farkları dini hayatta daha yüksek mertebelere talip olmayı iktiza eder. İnsan kemalinin durabileceği bir sınır yok ise ilahi kelam bunu ihtiva ediyor olmalıdır. Başka bir ayet-i kerimede aynı konu hakkında değişik bir ifadeyle karşılaşırız: Orada ise cennetin takva sahiplerine yaklaştırılmasından söz edilir. O halde aynı durumu ve günü anlatmak üzere üç ayet-i kerime ile karşılaştık: Rahman'a götürülecek olanlar, cennete girecek veya sevk edilecek olanlar ile cennetin kendilerine yaklaştırılacağı kimseler! Genel okuma alışkanlığı ayet-i kerimeler arasındaki inceliği ve derecelenmeyi ihmal ederek nimete odaklanırken muhakkikler derecelenmeden ahlaki hayattaki imkanlarını düşünürler.

Bu bahiste iyi örneklerden birisi de 'zikir' yani anmakla ilgili ayet-i kerimelerde ortaya çıkan derecelenmedir. Bir ayet-i kerimede 'Rabbinin nimetini zikret' denilince üzerimizdeki nimetlerin Allah'tan geldiğini hatırlayarak zikir sorumluluğunun gereğini ifa ederiz. Fakat zikretmemiz gereken şey, sadece nimetler olamaz. Başka ayet-i kerimede 'Rabbinin adını zikret' denilirken başka birinde 'Allah'ı zikret' denilir. Her üç ayet-i kerimedeki zikir tek bir anlama ircayla okunursa anlamdaki terakki ve bunu sevk eden merakı yitireceğiz. Üstelik bu kadar da değil! Başka bir ayet-i kerimede 'Beni zikret' denilince, zikrin en özel ve en mahrem anlamına ulaşmış oluruz: Allah 'uzaktaki-gaip' veya nimetiyle tanınan biri olmanın berisine gelerek, 'ben-sen' yakınlığında anılmak istemiş olmalıdır. Haddi zatında dindarlığın maksadı demek olan kurbiyet de tam olarak bu yakınlıktır: Allah'ı şah damarından yakın olarak tanımak. Yunus Emre 'Bir ben var benden içeri derken' Allah'ı bu ayette beyan edilen yakınlıkta zikretmiş oldu.

İnşirah suresi ise aynı bağlamda başka bir bakış açısı kazandırır bize: Allah Hz. Peygamber'e 'Biz senin gönlünü açmadık mı?' derken her birimize dönük nimetlerinden birini hatırlatır. Hz. Peygamber'e gelen birkaç ayetin ardından vahiyler durmuş, Hz. Peygamber sıkıntıya düşmüş, bunalmıştı. Duha suresi başta olmak üzere, bazı surelerde beyan edilen nimetler Hz. Peygamber'e teselli sadedinde zikredilmişti. Bununla birlikte bu surede geçen 'sadır genişlemesi' bahsi daha özel bir anlam taşır. Hz. Musa bir duasında 'Rabbim sadrıma inşirah ver, dilimdeki ukdeyi çöz, sözümü anlasınlar' diye yakarmıştı. Kuşeyri her iki ayet-i kerimeyi birlikte okumanın gereğini hatırlatarak Hz. Peygamber ile Hz. Musa arasındaki 'derecelenmeye' dikkatimizi çeker: Birisi 'inşirah-ı sadr' talep ederken ötekine onun talep ettiği nimet kendiliğinden ihsan edilmiştir. Burada mesele Hz. Peygamber'in başka bir peygamberden olan üstünlüğünün vurgulanması ile sınırlı değil, ayet-i kerimelerin birbirini tefsir ve tahkim ederek derin anlamları keşfe yolculuk etmemizin istenmesidir.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN