Hafta sonunda nereye gidelim, ne okuyalım, hangi yazıya göz atalım?
Hayatın koşuşturmasına ara vermeye ne dersiniz? Hafta sonunda kaliteli zaman geçirmek isteyenler için "Fikriyat ile ne okuyalım, nereye gidelim, hangi yazıya göz atalım?" başlığı altında birbirinden değerli tavsiyeleri sizlerle buluşturuyoruz. Usta yönetmen Semih Kaplanoğlu ile gerçekleştirdiğimiz özel röportajı okuyabilir, gezi planlarınıza yeni bir yer ekleyebilirsiniz. Gelin tavsiye listesine yakından bakalım.
"Makine gürültülerinden kurtulmak isteyen sanatçı, kendine, zamanın kalın duvarları ile çevrili bir has bahçe yaratır."
📌Bir Dünyanın Eşiğinde kitabının konusu:
➡ Cemil Meriç'in ilk telif eseri olan Bir Dünyanın Eşiğinde, o zamana kadar "coğrafyasında tek kıta, kafasında tek yarım küre" olan Asya'yı, özellikle "Hint"i keşfidir. Olemp'i ararken Himalaya çıkmıştır karşısına.
➡ 48 yılını gömdüğünü söylediği bu kitapta, düşüncesi ve şiiriyle, dini, felsefesi, masalıyla Hint edebiyatını ve uygarlığını inceleyen Meriç'e göre, "Çağdaş Avrupa, en aydınlık taraflarıyla Hint'in bir devamıdır".
➡ Düşünsel serüveninin tamamında olduğu gibi bu mihnetli çalışması sırasında da zaman zaman okuyucusunu bulamamaktan, anlaşılmamaktan şikayetçidir. Ama herkesi davet ettiği bu dünya düşünce hürriyetinin vatanıdır. "Hint", der Meriç, "Her inanca söz hakkı tanıyan bir ülke olduğu için ikinci vatanım oldu. Bu kitapta rüyaları ve realitesiyle bütün Hint var... yani bütün insan."
➡ Yazar, Hint'i tanıyıncaya kadar düşüncenin ve şiirin Yunanla başladığını sanıyordu. Hint kültür ve edebiyatını keşfettikten sonra bakış açısı tamamen değişti. Dil, üslup ve içerikte Cemil meriç'in yaşadığı heyecana tanık olmak istiyorsanız elinizdeki kitap bunun için biçilmiş bir kaftan…
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın
📌Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Sultanahmet Meydanı'nın hemen kenarındaki tarihi bir sarayda yer alıyor. Kanuni Sultan Süleyman'ın veziriazamı İbrahim Paşa'nın sarayında.
📌 Bu kıymetli saraydaki müzede, İslam dünyasının farklı köşelerinden toplanmış, nadir eserler sergileniyor. Hazırsanız, dünyanın en zengin İslam sanatı koleksiyonuna sahip olan müzeyi adım adım gezelim👇
📌 Semih Kaplanoğlu, filmleri ile insanlığı tefekkür etmeye çağıran bir yönetmen... İnsanların hızla kimlik değiştirdikleri bir çağda Kaplanoğlu, durun diyor, burası çıkmaz sokak. Elbette ki yönetmenler gözlemleri sayesinde topluma uyarıda bulunacaklar ama Semih Kaplanoğlu insanoğlunu düşünmeye sevk ederek, bizleri alışıldık bir yaşama mahkûm eden sistemle yüzleşmeye çağırıyor.
➡ Bağlılık Üçlemesi'nin ikinci filmi "Bağlılık Hasan" vesilesiyle yönetmenliği, sinema serüveni ve yaşamın ince çizgilerine dair gerçekleştirdiğimiz röportajımızda, zaman mefhumunun öneminden, metaforların hayatımızdaki yerine doğru istifadeli bir yolculuğa çıktık. Bu samimi sohbette; yaşamdaki yerinize, ölüm gerçeğine, suyun akışına, rüzgarın sesine bir başka bakacaksınız👇
➡ Kaplanoğlu, çocukluktan itibaren sinemayla haşır neşir olan bir ortamda büyüdü. Kamerayla karşılaştığında 7 ya da 8 yaşlarında olduğunu söylüyor. Filmleri ile hakikati en çarpıcı şekilde gösteren yönetmenin, yapımcının hatta yazarın verdiği bu bilgi bizi şaşırtmıyor. Çünkü her filminde başka bir detayla bizi gerçekliğin içine çeken bir ustanın macerası ancak bu yaşlarda başlayabilirdi.
◾ Bekir Salih Yaman: Siz aslında milletimizin öyküsünü, şiirini ekran önüne taşımaya çalışıyorsunuz. Sinema tecrübenizin başlamasında ve olayların buraya kadar gelmesinde sizin teşvik ediciniz, bir şekilde sizi milletimizin dertlerini anlatmaya iten ne oldu?
◾ Semih Kaplanoğlu: 8 mm'lik film kameraları vardı, onunla film çekiyordum. Annemi, dedemi, ninemi, gittiğimiz yerleri... Çocukluktan itibaren içine doğduğum evde, babam fotoğraf çekiyordu. Onları da evde tab ediyordu. Karanlık odamız vardı, film basılıyordu. Böyle bir ortamda büyüdüm ben. Görsellikle, sinemayla, filmle, fotoğrafla, doğduğum evden itibaren bağım oldu. Yazın her akşam iki film seyrettim hem Türk filmi hem yabancı filmler… İzmir'de kültür merkezleri vardı. Oralarda haftada neredeyse 4-5 film seyrederek, sinemayla ilgili meselelere odaklandım. Tabi uğraştığınız mecra, yaşadığınız ülkeyle de alakalı. Benim doğduğum ev aynı zamanda mütedeyyin insanların da yaşadığı bir ortamdı. Üç kuşaktır, hacca gidip gelmiş ve anılarında bir şekilde yazmış, kayda geçirmiş aile büyüklerimin, dostlarımın, sohbetin, muhabbetin olduğu bir ortamdı, aynı zamanda.
◾ Özge Özkul: Toplumu, insanımızı o kadar iyi gözlemlemişsiniz ki… Kapitalizm, neoliberal dünya; kısacık film karelerine bu kadar etkili eleştiriler sığdırmanız… Sistemle bir derdiniz var değil mi? İnsanlık, doğa ve beşeri münasebetler nereye gidiyor? Topraktan, kökten kopmak… Siz filmlerle kökümüze/özümüze dönüşe çağrıda bulunuyorsunuz. Başarabilecek mi insanlık?
◾ Semih Kaplanoğlu: Bence bu mücadele her zaman devam edecek. Özümüze ulaşma meselesi sonunda bireye dayandığı için bireyin niyetiyle ve ameliyle de doğrudan alakalı... Bu benim bakış açım...
◾ "Biz neresindeyiz?" tek tek kişiler olarak bence ilk başta bunu sorgulamak lazım. Bunu sorgulamadığımız için tökezlemeler oluyor. Tarih hep bu tökezlemeleri gösteriyor bize. O yüzden her bireyin büyük sorumluluğu var.