Arama

Prof. Uğur Derman
Şubat 23, 2024
Eski mürekkebçiliğimiz – 5

(Bu makâlenin dördüncü bölümü geçen hafta neşredilmiştir)

Eskiden kamış kalem, hokka, kalemtıraş, makta, kâğıd makası gibi yazı levâzımı bir tepsi içinde bulundurularak "yazı takımı" veya "yazı tepsisi" adıyla sabit hizmetlerde kullanılırdı (Resim 1). Ancak, yanlarında bu levâzımı taşımak zorunda olanlar, hokkası kalem mahfazasının yanında çıkıntı şeklinde bulunan divitleri kuşaklarının arasına sokarlar, böylelikle hokka çıkıntısı divitin düşmesini önlemiş olur. Şimdi gelsin mi fıkra: Hamamlara girip çıkarken "Saatim kayboldu, gümüş tütün kutum kayboldu" gibi yalanlarla tazminat almayı meslek hâline getirmiş bir fazla akıllıyı hamamcılar artık tanıdıkları için, içeri almaz olmuşlar. Günlerden bir gün, adam hakîkaten yıkanmağa ihtiyaç duymuş. Arasının en iyi olduğu hamama gidip, "Vallahi çıkarken bir şey istemiyeceğim. Gusül iktiza etdi, müsaade verin de yıkanayım, abdest alayım" diye içeri girmiş. Eski vak'alardan yanık olan hamamcı, intikam almak için adamın çamaşır, urba nesi var, nesi yoksa kaldırtmış. Yalnız bir kuşağı ile divitini bırakmış. Adam halvetden çıkınca kurulanıp dinlenmiş, giyinmeğe gitmiş. Eşya bohçasını açıp da yalnız kuşağı ve diviti bulunca hiç sesini çıkaramamış. Çıplak vücûduna kuşağı dolayıp, arasına da sokmuş divitini... Kapıya yürürken hamamcılar hiç tınmamışlar ve bıyık altından gilerek: "Güle güle kirlenin!" diye selâmetlemişler. Bizim garib bir üryan vücuduna, bir de onların yüzüne melûl melûl bakmış, dayanamamış: "Hani bir şey demiyecekdim ya! Lâkin ben buraya böyle mi geldim?" deyip gitmiş. "Demek o hamamcı, kültürün okuyup yazmak esâsına dayandığını takdir ediyormuş da diviti ve arasına yerleştirmesi için kuşağı bırakmış!" yollu bir te'vîlde bulundukdan sonra gelelim kubur tarzı divitlere... Silindir biçimi borulara kubur denildiği için bu ismi alan mahfazaların, madenî olanlarından başka üstü ruganî tarzı tezhîb edilmişleri de vardır. Topkapı Sarayı Müzesi'ndeki fildişi oyma bir kubur, görenleri hayret içinde bırakır (Resim 2). Bu tip san'atkârların sabır ve gayreti XXI. asır insanının anlayabileceği şeylerden değildir diyerek, şimdi bir kuburun parçalarını çözelim: İçine kalemlerin ve makta'ın bulunduğu ana gövdenin vidalı kapağı aynı zamanda rıhdan olarak yapılmışdır. Gövdenin altındaki vida da çevrilince hokka ortaya çıkar...

Mürekkeb Karıştıracağı

Likaya emdirilmiş mürekkebin altını üstüne getirmek ve karıştırmak maksadiyle kullanılan 10 cm. boyunda bağ veya fildişi gibi bir maddeden yapılan tığ biçiminde ucu sivri âletle mürekkeb karıştırılır. Eskiden bu maksadla oklu kirpi dikeninin de kullanıldığı vâkîdir.

Mürekkeb Şişesi

Eski mürekkeb şişeleri, kırılmaması için kalın, devrilmemesi için de kısa, altı düz veya yuvarlak olarak (Resim 3) yüz sene evveline kadar Eğrikapı'daki şişehanelerde yapılırdı. Bunlar boş veya dolu, mürekkebçilerde ipe dizilmiş ve satışa hazır bir vaziyette dururdu. İçinde mürekkeb muhafaza edilen şişe veya kaplara mürekkeb kumkuması da denildiği vâkîdir.

Rıh:

San'at yazılarında kullanılan mürekkeb kendi kendine kurumaya terkedilir. Çünkü yazarken mürekkebin cereyanından hasıl olan akıntının verdiği letafet öylece kalmalıdır. Lâkin san'at mülâhazası ile yazılmayan yazıların (meselâ rık'a) kurutulması için ıslak mürekkebli yazının üzerine rıh (veya rîk) denilen bir nevi ince pembe kum dökülürdü (Resim 4). Zira o devirde kurutma kâğıdı yokdu. Mürekkebin ıslaklığını aldıkdan sonra rıh, tuzluk benzeri rıhdan denilen zarif bir kaba tekrar boşaltılırdı. Halk arasında "çaydanlık" gibi yanlış olarak "rıhdanlık" denir. Doğrusunun "rıhdan" olması gerekir. Bunların, kubur denilen silindir biçimindeki divite merbut olanları da vardı (Resim 5).

Ayrıca Viyana'dan getirildiği için beç rıhı adıyla anılan, yaldız gibi parıltılı bir rıh kullanılıyordu (Resim 6). Bunlar mürekkebin arasında kâğıda yapışıp kalır ve yıldızlı semâ gibi hoş bir manzara gösterirler. Müstakîmzâde, rıh'ın Manisa dağlarında çıkan toprak cinsinden bir maden olduğunu kayıd ve Asr-ı Saâdet'de de rıh mâhiyetinde toprak kullanıldığını nakl ediyor (Tuhfe, s.623-624). Rıh bahsini Nâilî-i Kadîm'in şu şâirâne beytiyle bağlayalım:

"Eczâmızı hep rîk-i beyâbân-ı gam etsek

Cânâne giden nâme-i hicrâna dökülsek"

(Vücûdumuzun her zerresini gam çölünün kumları hâline getirebilsek de, sevgilimize gönderdiğimiz ayrılık mektubuna rıh yerine kendimiz dökülsek).

Yazı Takımı

Hokka, rıhdan ve kalem koymak için yeri bulunan yazı takımını, vazîfesi sâbit olarak yazanlar tercih ederdi. Yazı takımı, resmî dâirelerde bulunur; arzuhalcilerin peştahta (pîştahta) denilen ve masa gibi kullanılan çekmecelerinde baş köşeyi işgal ederdi. Bunların mâdenî, cam veya sırlı toprakdan yapılabilir ve san'atlı olanları mevcuddur (Resim 7'de görülen halk için Avrupa'da îmal edilmiş yazı takımıdır ve Necmeddin Okyay'a 1889 da sünnet hediyesi olarak verilmiştir).

Prof. Uğur Derman

(Yazının devamı gelecek hafta…)

Resimaltları:

Resim 1: Sultan Reşad'a âid yazı takımı (TİEM).

Resim 2: Fildişinden ma'mûl bir kubur divit (TSMK).

Resim 3: A) Mürekkeb şişesi. B) Mürekkeb kumkuması.

Resim 4: A) Rıh. B) Rıhdan.

Resim 5: Parçalarına ayrılmış bir kubur: A) Gövde. B) Hokka ve kapağı. C) Rıhdan ve kapağı. D) Rıh.

Resim 6: Yaldız parıltılı beç rıhı.

Resim 7: Halk tipi bir hokka takımı ve kalemi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN