Arama

Prof. Dr. Teoman Duralı
Ağustos 9, 2021
Evrim ile genetikten genetiküstüne
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Adından da anlaşılacağı üzre, genetiküstü (épigénétique), kalıtıma sıkı sıkıya bağlı bulunduğu su götürmez canlı olaylarının, biyolojinin kolu olan genetik tarafından dört başı mamur raddede açıklanamamaları gerçeği, canlılar bilimi filosoflarını ister istemez değişik yeni yolları keşfetmeğe itmiştir.

İstisnâsız tekmil canlılar, kalıtım verisidir. Her canlı birey, belli bir soyoluş sürecinin semeresi olan türe mensûptur. Kalıtımın bilimi genetik; bireyoluşunki embriyoloji; soyoluşunkiyse evrim bilimidir. Kalıtım ile evrimi bir çatı altında kaynaştırma denemesine yirminci yüzyılın ilk yarısında girişilmiştir. 1930'lardan itibâren, özellikle de Theodosius Dobzhansky'nin 1950lerde başını çektiği varsayım uyarınca, Darvinci evrim, 1900'lerin ilk on yılında inşâ olunan genetiğin malzemeleriyle techîz olunarak ortaya birleştirimci/sentezci teori koyulmuştur. Bununla Darvinci evrimde göze çarpan birtakım önemli teknik boşlukların doldurulması, aksaklıkların onarılması amaçlanmıştır. Daha önemlisi: Darwin'in izini sadıkca süren Dobzhansky gibi positivciler, beşer – insan ayırımı sorununu ya kökten inkâr etmiş ya da 'yobazca uydurmalar' diye marûz kalacakları suçlamalardan tırsarak göz önüne almamışlardır. Aman!.. Mezara gömdüğünüzü sandığınız sorun, gecelerden birinde hortlayarak tepenize tebelleş olabilir; derin uykunuzdan dehşetle uyanıverirsiniz! İşte dehşetengîz positivci evrimcilerimizin beşer – insan ayırımı sorunu karşısında takındıkları tavrın sonucu da böyle olmuştur. Hangi düzmece, sözümona bilimsel açıklamalara tevessül etmiş olurlarsa olsunlar, insan muammasını çözememişlerdir. Bütün açıklama denemeleri eksik, gedik, yüzeyel kalmıştır. Onsekizinci yüzyılın son çeyreğinden, öncelikle de Charles Darwin'in 1871de basılmış "Beşerin Olagelişi" (Descent of Man) başlıklı eserinden itibâren insanın salt fikrî, manevî, maddî emeğinin ürünü kültürü beynin elektrik–kimyevî işleyişlerinden türediği iddiasının nice havada kaldığı tesbiti 1990'ların ikinci yarısında kimi dimâğları dogmatik uykularından uyandırır gibi olmuştur.

Kültürün, beynin elektrik–kimyevî süreçlerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı sorusundan önce, kalıtımın moleküler seviyede sergilediği sorunlarda, alışılagelinmiş genetik yöntemler beklenen becerileri göstermekten geri kaldığında, 'genetiküstü'ne yönelme eğilimi başgöstermiştir. Aslına bakılırsa, 'genetiküstü', 'genetiğe' itirâz yahut seçenek olarak ortaya çıkmamıştır. Bilimdışı, giderek gerçeklikdışı alanlar yahut âlemlerden medet umma çeşidinden bir eğilim sûretikatıyetle bahis konusu değil. Genetiküstü ıstılahı ilk moleküler biyolojide görülmüştür. Nerede, ne zaman? "Mitotik ile meyotik kalıtsal değişmelerin, gen işleyişlerinde yer alan salt DNA dizisinin incelenmesiyle açıklanamayacağı" [1] gerçeğinden hareketle Conrad Hal Waddington'ın 1942'de uydurduğu epigenetics ıstılahıyla anılan yeni bir bilim koluna yönelinmiştir. Haddızâtında Waddington da, alışılagelinmiş genetiğin yarattığı sorunları çözmek maksadıyla yeni çözüm yollarını aramağa koyulmuş ve sonunda da bulmuştur. Sayılayıp tesbit ettiği genotip etkenlerinin, ortaya çıkan fenotipi meydana getirmekte yeterince açıklayıcı olmadıklarını görünce epigenesten (sıralı-oluş) mülhem uydurduğu epigenetics ıstılahı çerçevesinde vucut bulacak araştırma sahasında sorunu çözebileceğini ummuştur.

Epigenesisin, demekki 'sıralı-oluş'un derpîş ettiği, türeyişin ard arda sırayla vukû buluşudur. Bunu yönlendirip yöneten hep bir ve aynı etkenler olmayıp tesbitlerimizden kaçan unsurların da dıkkata alınıp hesaplanması icâb eder. Zincirde görülen eksik halkalar ya ileride bulunup eklenmeleri beklenir ya da boşluklar oldukları gibi bırakılır ve olayın tüketesiye açıklanamayacağı gerçekliği kabullenilir.

Bunları belirttikten sonra 'genetiküstü' alanı derlitoplu tarzda gözler önüne sermeğe geçelim:

(1) Günümüz biyoloji felsefecilerinin çoğunca genetiküstü, genetiğin devamı olup yeni bir çeşidini teşkil etmektedir. Demekki arada kopukluk, kesinti gibi bir durum yok.[2]

(2) Genetik malûmât taşıyan moleküller bulunur.

(3) Genetik belirlenim: Malûmât bir kere kaydolmayagörsün, proteini bir daha terkedemez. Değişik sözlerle: Bir nükleik asitten bir başkasına yahut proteine malûmât aktarma mümkünken, proteinden nükleik aside yahut bir diğer proteine imkânsızdır. [3]Sonuç: Genetik malûmâtın çeviriyazımı ile çevirisi koşut (Fr colinéaire) olup indirgenemez.

(4) "Aristoteles'in, eidos dediği teleonomi ilkesini günümüz çağdaş canlılar biliminde genetik program karşılar."[4]

(5) Haddızâtında teleonomi – teleoloji ayırımı seçik olmayıp "eidos, Aristoteles'in indinde fizik değil, metafizik nedendir. Şu durumda biçim, görünüm yahut görünürlük olmayıp cevherdir (Y usia)".[5]

(6) Genetik belirlenim kavramı, derhâl çözüm bekleyen bir teorik sorundur.[6] Merkezî ve çevresel sinir sisteminde, duyu organlarında, hormonlarda, fizyolojik ile morfolojik gelişmeleri denetleyen her döllenmiş yumurtanın (Fr-İng zygote) tümüyle bireysel ve aynı zamanda türe mahsûs DNA kodu, bireyin davranış programına içkindir."[7] Şu hâlde denetleme ile program, yol açtıkları etkiden bağımsız nedenlerdir.

Yol açtıkları etkiler, denetleme ile program etkenlerinden bağımsızsa, öyleki bunları aşmaktaysalar, o durumda, denklemde denge bozukluğu var demektir. Çağdaş canlılar biliminin genetik program kavrayışının püf noktası da işte buradadır. Etken, etkisinin ebâdı hakkında ipucu sunama- maktadır. Bahse konu sakatlığın dev aynasına yansıtılmış —esâs ilgimizi çeken— görüntüsü, tür olarak 'beşer'in, üstünde yükselen 'insan'ı genetik programlama yoluyla ele vermemesi gerçekliğidir. 'Beşer'e değin canlıların türoluş sıralanmasının arkasındakı genetik programlanmaya temel teşkil edebilecek matematik ifâde tarzını dahî türetebilir cinsten bir mantık varolmuştur. Ne var ki, kültür kurucu insana gelince; işler sarpasarı- yor. Sorun, vaktıyla sentetik teorinin de temenni ettiği şekilde, genetik ile evrim bilimi ikilisiyle çözülemiyor. Söz konusu çözümsüzlüktense, "Hayata Dair" Kısmının İkinci Bölümünde anlatılıp izâh edileceği üzre, millî toplumculuğun hizmetinde kanbilim, ırkbilim çeşidinden kerâmeti kendinden menkul düzmece bilimler türemiştir.

(7) "Çağdaş canlılar biliminin genetik program kavrayışında teleonomi ilke- sinden ne anlıyorsak, Aristoteles de eidosla onu kastetmiştir."[8]

Jacques Monod'nun 1960ların sonlarında ortaya koyduğu teleonomi – teleoloji ayırımının pek seçik olduğu söylenemez. Spekulativ bir yöne kaydığı ortadadır. Öncüsü, eidosun da Aristoteles'te fizik değil, metafizik neden olduğu muhakkak. Nitekim eidosun ifâde etmekle yükümlü olduğu biçim ilkesi görünüm yahut görünürlük olmayıp aslında cevherdir (usia). Bu bakımdan günümüz genetik program kavrayışını teknik açıdan ay- dınlatmada fazlaca önem taşımamakla birlikte, esin kaynağı olabilir veya kılavuzluk görevi görebilir. Zirâ genetik belirlenim, kullanışlı olmaktan yahut uygulama değeri taşımaktan ziyâde, hâllolmayı bekleyen teorik sorundur. Bu anlam ve bağlamda onu canlılar biliminin temel sorunsalı olarak görüyor ve kabul ediyoruz.

(8) Yukarki mülâhazaların ışığında genetik ile evrim biliminin mezcinin yanısıra birtakım başka bilim dalları, budakları, kollarının katkılarıyla sorun, yeni çözüm denemelerine tâbî tutulacak. İşte bu son model çözüm denemesi, 'genetiküstü'dür (épigénétique).

Prof. Dr. Ş. Teoman Duralı

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)


[1] A. D. Riggs, R. A. Martienssen ve V. E. A. Russo: "In Epigenetic Mechanisms of Gene Regulation", 1. s. —bkz: D. Haig: "The Dual Origin of Epigenetics", 1. – 4. syflr.

[2] Bkz: Eva Jablonka ve Marion Lamb: "Evolution in Four Dimensions: Genetic, Epigenetic, Behavioural, and Symbolic Variation in the History of Life", 150. s.; ayrıca bkz: Mary Jane West-Eberhard: "Developmental Plasticity and Evolution".

[3] Bkz: Francis Harry Compton Crick: "On Protein Synthesis", 138. – 163. syflr.

[4] Ernst Walter Mayr: "Growth of Biological Thought", 95. s.

[5] Ernst Walter Mayr: a.g.e., 95. s.

[6] Bkz: Paul-Antoine Miquel: "Sur L'Épigénétique", 8. s.

[7] Ernst Walter Mayr: "Cause and Effect in Biology", 1501. – 1506. syflr.

[8] Ersnst Walter Mayr: "Growth of Biological Thought", 95. s.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN