Arama

Mustafa Özcan
Nisan 17, 2023
İlahi irşada memur kedi

'Mihmandar-ı Resulullah/Resulullah'ın ağırlayıcısı, ev sahibi' olarak bilinen Halit Bin Zeyd ya da Ensar'ın ileri gelenlerinden Ebu Eyyüb el Ensari aynı zamanda İstanbul fethinin de öncüleri arasındadır. İstanbul fethiyle birlikte mezarına ulaşılmış ve naşının bulunduğu yere kabir yapılmıştır.

Rahmetli eski dostlarımızdan el Ahram yazarı Ahmet Behçet bir etkinlik için İstanbul'a gelmişti. Benden kendisini Eyüp Sultan'a götürmemi istedi. Birlikte Eyüp Sultan'a revan olduk ve birlikte akşam veya yatsı namazını da eda ettik. Gözyaşlarına hakim olamamıştı. İslam'ın meşalesi olarak 80 yaşında Bizans surlarının dibine kadar gelmiş ve orada ruhunu Barii'sine teslim etmişti. İnsanların yürümekte zorlandığı o yaşta fetih için İstanbul'a gelmesi taşıdığı ruhu ve asaleti gösteriyor. İslam'ın ruhu onu İstanbul surlarına çekmişti. O ruhla burada karşılaşan Ahmet Behçet gözyaşlarına boğulmuştur. Hala Sultan da aynı şekilde Kıbrıs seferinde benzeri ortamda vefat etmiştir.

Hayvanların hatta bütün canlıların da manevi alemden emir aldıkları yani memur ve mükellef oldukları bir gerçektir. Bunu hicretten sonra Medine'de Hazreti Peygamberi misafir edecek şanslı evin belirlenmesi hadisesinde de görüyoruz. Kuba'da birkaç gün eğlenme ve dinlenme faslından sonra Hazreti Peygamberin devesi Kasva misafir olacakları evi seçmesi için kendi haline bırakılıyor. Herkes içinden ve fiili olarak Kasva'nın kendi evleri önünde çökmesini ve durmasını beklemektedir. O ise ilahi emirle memur olduğu evi aramaktadır. Birinci defa Ebu Eyyüb el Ensari'nin evininin önünde durur. Sonra yeniden hareket ettirilir, gider gelir ve yine aynı yerde eğleşir. Burada Hazreti Peygamber hücre-i saadetleri yapılıncaya kadar misafir kalır. Yetim olan Sehl ve Süheyl kardeşlerin arsası da Minber/Mescid yeri olarak belirlenir. Bazı rivayetlere göre değeri verilerek alınır bazı rivayetlere göre de kardeşler burasını cami arsası olarak bağışlarlar. Böylece burada İslam'ın üçüncü mabedi Mescid-i Nebevi yükselir.

Peygamberimiz devenin seçimini beğenmeyenlere şöyle der: Onu kendi haline bırakın, o görevli yani memurdur. Gideceği ve konacağı yeri bilir. Taze ensar üyeleri Hazreti Peygamberin kendilerinde konuk olmasını dilerken şöyle demektedirler: Seni sayımızla ve hazırlık ve malzemelerimizle ve caydırıcılığımızla koruruz.

Kasva'nın yaptığına benzer tarihte özellikle Hazreti Ömer dönemi gibi dönemlerde sayısız örnekleri vardır. Kur'an ve hadis hayvanların da ümmetler olduğunu beyan etmektedir. Sadece hayvanlar değil kainatta her şeyin hayırlısı ve şerlisi vardır. Bitkiler ve ağaçlar da buna dahildir. Hazreti Peygamber Gargad ağacının Yahudilere mahsus olduğunu beyan buyurmuştur. Kur'an her şeyin Allah'ı tesbih ettiğini haber vermektedir (Ve in min şey'in illa yüsebbihu bihamdihi). Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih ederler. Hiç bir şey yoktur ki O'nu övgüyle tesbih etmesin. Ancak siz onların tesbihlerini anlamıyorsunuz. Bu tesbihlerden birisi de Cezayirli kedinin Ebubekir Mescidi imamı Velid Mehsas'ı teravih namazı sırasında öpmesidir.

Buradan yola çıkan İbni Hazm gibi kimi müellifler hayvan ümmetlerin de peygamberleri olabileceği meselesine temas etmişler ve konuyu eserlerinde işlemiş ve tartışmışlardır. İbn Hazm konuyu 'el kelamu ala men kale enne fi'l behaimi rusulan' babı altında incelemiştir (https://shamela.ws/book/6521/60 ). Nitekim, Nazzam'ın talebelerinden Ahmet İbni Habıt ümmet olan hayvanlar arasında da peygamberlerin olabileceğine hükmetmiştir. İbni Hazm bunu reddeder. Bu abartılı bir mesele olmakla birlikte farklı boyutlarda da olsa bütün mahlukat bir şekilde ilahi emre tabi ve ilahi alemle bağlantılıdır.

Bütün dünya birkaç haftadır Cezayirli imamı ve onun böğrüne ve omuzlarına tırmanan kediyi konuşuyor. Bu sahne 2 milyara yakın insan tarafından görüntülenmiştir. İmamın yanık sesle Kur'an okuması kedinin öpücüğü ile bütünleşmiştir.

Mesele çoktan siyasi bir boyut da kazandı. Hem dini hem de siyasi bir mesele haline gelmiştir. Maalesef bu konuda Müslümanlar ve İslam yeni bir mevzii kazanmasın diye meseleyi geçiştirmek, örtbas etmek isteyenler çok. Her şeyden önce mezkur İmam, rikkatli, ince kalpli ve kendi ifadesiyle de bütün mahlukata karşı şefkat besleyen birisidir. Mahcup bir kişiliğe sahip olduğu da bellidir. Bu kurgu mahsulü olmayan ve tertip dışı, kendiliğinden gelişmiş (Spontan ve afvi) bir olaydır. İmam da böyle söylemiştir. Ama 'Mısırlı laiklerin imamı' İbrahim İsa başka telden çalıyor! Bu olay onların kazanımlarını ve materyalist felsefelerini berbat etti. Bu insanlığa bir ramazanın hediyesi ve mesajıdır. İmam insanlığını yapmış ve kibarlığını göstermiş kedi de insanlığa İslam'ı tebliğ etmiştir.

Olay kesinlikle bir dönüm noktası olmuştur. Bilhassa dini mevsimlerde kabaran ve çemkiren İslamfobik avazlar, gayretler kedinin ve imamın bu munis hareketiyle pörsümüş, tersyüz olmuştur. İslamfobi dalgası İslamhobi dalgasına dönüşmüştür. Bu nedenle kedi kimi İslam düşmanlarının baş hedefi haline gelmiş olmalıdır. Kimi istihbarat örgütleri fellik fellik kediyi arıyor da olabilirler. Bu meselede de aykırı tutumuyla öne çıkan Sisici tele yorumculardan İbrahim İsa meseleyi baştan sona kurgu olarak nitelendirmiştir. Acaba kediye rüşvet mi verdiler, yoksa uyuşturucu mu içirdiler de imamın omzuna çıkardılar? Ya da kendisi bu tür aklı aşıran şeyler kullanmış olabilir mi? Sayıklaması ve hezeyanı bundandır. Dindarlar kedinin kişiliğinde kahramanlarını ötekiler de düşmanlarını buldular! Bay münkir olarak da tanınan İbrahim İsa lisan-ı haliyle 'ne varmış, o da neymiş ki, ben de icabında böğrümde kedi değil aslan yavrusu taşırım' mealinde konuşuyor! Yani imamın bu 'kerametini' küçümsemek istiyor. Cezayir kedisinin baştan sona düzmece olduğunu ve kurgu olduğunu ileri sürüyor. Eğer dediği doğruysa 'iyi komplo' denilen tür bu olmalıdır!

Maalesef bütün dinlerin ve Hıristiyanların bile yumuşadığı bir ortamda İbrahim İsa gibiler kabalıklarını koruyorlar. Kedi meselesi toplu ihtidalara veya en azından vicdani gözden geçirmelere neden olmuştur. Amerikalılar ve Japonlar bu gönül tellerini titreten sahneden çok etkilenmişler. Kabalık dini olarak gösterilen İslamiyetin iftiraya uğradığı bu olayla birlikte tescillenmiştir. İslamiyet'in, kabalık dini değil incelik dini olduğunu ispata küçük bir örnek bile yetti. Müfterileri tekzip etti. Kedi ile imam İslamfobik çevrelerin pişmiş aşına su kattı. Esasında kedi meselesi dini değil, dini laik çekişme atmosferini tetiklemiştir. Yoksa bütün din mensupları bu rakik ve ince tablo karşısında iltifatlarını esirgememişlerdir.

Mısırlı Abdulaziz Şinnavi adlı müellif iftiraya uğrayan Osmanlı ile ilgili olarak bir eser kaleme almıştır. Kitabın başlığı şudur: Ed Devletü'l Osmaniyye Devletün İslamiyye Müftera Aleyha. İslamiyet de, hakkında önyargılı ve İslamfobik kamuoyu oluşturularak iftiraya maruz kalmıştır. Cevap mahiyetinde birçok eser kaleme alınmıştır. Lakin kedi ile imamın yer aldığı sahne fiili tekziptir. İslam kesim hayvanlarıyla alakalı olarak da 'keseceğiniz hayvanı bilenmiş araçlarla keserek rahatlatın' buyurmuştur. İslam, hayvan sevgisinin dışında hayvan hukuku da geliştirmiştir. Birçok kitapta buna temas edilmiştir. Bunlardan birisi de Mustafa Sıbai'nin "İştirakiyyetü'l İslam" kitabıdır. Kitabın başlığı farklı olsa bile içinde bu meselelere temas etmiştir.

Mesele siyasi boyutlara da taşınmıştır. Herkes bu sahne üzerinden rol kapmaya yeltenmiştir. Mesela Fas Kralı (kendisini emiri'l müminin sıfatıyla tanımlıyor) VI. Muhammed, Cezayirli İmam Velid Mehsas'a 1milyon dolarlık bir ödül göndermek istemiştir. Cezayir ile Fas arasındaki gerginlikten dolayı İmam bu meblağı kabul etmediği gibi Fas kralına Muhammed isminin yakışmadığını da söylemiştir. Keşke bu polemikler yaşanmasa ve asude olayın üzerine bu tür gölgeler düşmeseydi. Ezher imamları ve Suudi Arabistan ileri gelen uleması da olayla ilgili memnuniyetlerini dile getirmişlerdir. Muhammed bin Selman İmam Velid Mehsas'ı aramş ve onu bu yıl hacca davet etmiştir. Cezayir devleti de İmam Velid'i ödüllendirme kararı almıştır. Kısaca İmam ilgi odağı haline gelmiş ve herkes ondan rol kapmaya yeltenmiştir.

Bu arada olayın eş figürü olan kedinin unutulduğunu müşahede etmekteyiz. İstihbaratçıların dışında... Belki yakalayıp komplo hakkında konuşturmak isteyebilirler!

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN