Arama

Mustafa Özcan
Ocak 2, 2023
Şeriat nazarında şeyh mürit ilişkisi!

Bazı zamanlarda tarikat ve şeyh-mürit ilişkisine dair meseleler su yüzüne çıkıyor, gündeme geliyor. Bu alanda bazı arıza veya sıkıntılardan söz ediliyor. Mesele hürmeti kırmakla (haciz el hürme/ihtiram) şeyhi takdis arasında gidip geliyor. Şeyh ile mürit arasında veya bendeleri arasındaki doğru ilişki türü nasıl olmalıdır sorusunun cevabı merak ediliyor. Nasirüddin Elbani kendisine göre birçok alanda yenileme veya dine bulaştırılmış şaibe ve tortuları temizleme görevini omuzlanmış, üstlenmiş veya yanlış bildiklerini tasfiye etmeye çalışıyor. Elbette onun da her alanda bazı şaz görüşleri ve fetvaları var. Kimi selefiler de kendisini takdis ediyor. Halbuki bizzat kendisi: "Bizler selefiyiz İbn Teymiyeci değiliz veya Teymiyeciler değiliz" diyor. Öyleyse başa dönmeliyiz. O da İmam Malik'in dediği husustur: Bu kabrin sahibinden başka herkesin (Hz. Peygamber kastediliyor) sözü alınır ve atılır. Buna İbni Teymiye de Nasirüddin Elbani de onların eleştirdikleri de dahildir. Bu alanlarda deneme yanılma metodu ilelebet geçerlidir. Elbani selefi meşrep tutumu nedeniyle tasavvufun özüne olmasa bile tasavvufi literatürünün bazı kısımlarına karşıdır. Tasavvufun amacı olan insanın terbiye ve tezkiyesine karşı olması mümkün değil dolayısıyla rakaik ilmi olarak bunu onaylıyor. Yanlışların ayıklandığı paralel bir yöntem için çalışıyor. Tarihi süreçte tasavvufi deneyim içinde bazı sapmalar olduğuna da parmak basıyor. Kevseri gibi Muhammed Gazali'ye de son derece kızgın duruyor. Muhalifleri hakkında keskin bir dil kullanıyor. Bununla birlikte Mısırlı Gazali de tasavvuf kültürünü ve birikimini elerken onu toprağa benzetiyor ve içinde her türlü madde ve madenin barınabileceğini beyan ediyor. Öyle ise toptancı bir yaklaşım doğru olmaz. Doğru ile yanlışların elenmesi ve pirincin taşının ayıklanması gerekir.

Elbani kitaplarında bazı tarikat erbabıyla tartışmalarını da anlatır. Bunlardan birisi huzurunda şeyhinin bir kerametini aktarır. İsmi zikredilmeyen şeyh müridine babasının yatağına gitmesini ve annesiyle beraber olan adamı öldürmesini emreder. Mürit ikilemeden kalkar bunu yapar. Meğerse adam babası değil annesinin dostu imiş. Bu kıssada şeyhin kerameti ortaya çıkar. Lakin Elbani bunun şeriat kurallarına ters bulur ve kerametin şeriat kurallarına ters olmayacağını ve bazen hiyerarşik merdivenin alt basamaklarındaki kimselerin de yani müritlerin de şeyhlerini ikaz edebileceğini söyler. Şeyhler için mutlak bir karine-i ismet ya da mahfuziyet makamı ve hali olmadığını ifade eder.

Gerçekten de kerametler şeriata muhalif olabilir mi? Olursa bu hangi kapsama girer? Şer-i şerifin dışında gelişen söz veya fiillere şatahat yani ölçü dışı sözler denilmektedir. Her zaman doğrular yukarıdan aşağıya doğru inmez bazen de aşağıdan yukarıya doğru gider. Bu hiyerarşik olmayan durum bazen sadece adapla çelişir. Adapla esaslar çeliştiğinde esaslar benimsenir. Bunun için 'el emru favka'l edep/buyruk edepten üstündür' denmiştir. Fakat bu pek alışık olmadığımız bir durumdur. Ama Kur'an ve sünnete uygundur. Nitekim Hazreti Peygamber Medine-i Münevvere'ye hicretlerinden sonra hurma aşılamasıyla alakalı olarak bir söz söyler ve bunu talimat kabul eden Ensar hurma aşılamaktan vazgeçer lakin ertesi yıl aşılanmayan hurma ağaçları acı meyve verir. Bunun üzerine huzura tekrar gelen Ensardan bazı kimseler durumu arz ederler. Bunun üzerine Hazreti Peygamber dünya işlerini yani tecrübeye müstenit işleri siz daha iyi bilirsiniz buyurur. Nasirüddin Elbani şeyhe hakaik alanında mutlak bağlılığın, itaatin doğru olmadığını ve dinimizin tavsiyesinin de bu doğrultuda olduğunu beyan eder (Et Tasfiyetü ve't Terbiye inde'ş Şeyh El Allame Muhammed Nasirüddin Elbani, s: 144. Daru İbni Hazm, Beyrut). 'Yaratıcıya isyanda ya da masiyette kula itaat yoktur' mealinde hadisler malumdur. Ne olursa olsun şeyhleri mutlak takdis ve onları şer-i şerifin üzerine çıkarmak doğru değildir. Bununla birlikte saliklerin de hürmeti kırmamaları iktiza eder. Muallime nasıl hürmet gösterilirse onlara da hürmet gösterilmelidir. Yoksa arada istifade bağı kopar.

Aristo bu konuda hak ile üstadı Eflatun ters düştüğünde, hakkı yeğler. Bu hususta şöyle söyler: "Hak ile üstadım Eflatun ters düştüğünde tercihim haktan yanadır. Zira uymaya ve ittibaya müstahak olan O'dur." İslami literatürde bu husus şöyle dile getirilmiştir: "El hakku ya'lu vela yu'la aleyh." "Hak üstündür, O'nun üstünde hiçbir şey yoktur." Ya da "Hakk'ın hatırı alidir, hiçbir hatıra feda edilmez." "El Hakku ehakku en yüttebea." "Hak, tabi olmaya en uygun olandır."

Son Mevlevilerden Kudsi Erguner de bir tweet mesajında Mevlana'dan bir alıntı ile bu meseleyi çok güzel bir biçimde vuzuha kavuşturur. Mevlânâ: ''Bir gün bir şeyh dervişinin elinde sopa gördü ve bunun anlamını sorunca, ''Eğer yoldan çıktığını görürsem onunla seni döveceğim'' cevabını aldı. Şeyh "Benim en doğru müridim ve din dostum sensin bu halin, Hz. Ali'nin mezhebidir" dedi. (Menâkıbü'l Arifîn 1/539 ).

Mürit edepsiz, şeyh de mağrur olmaz. Bu denklemin olmadığı yerde ise tasavvuf barınmaz. Orada o ortamda sapma kaçınılmazdır.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN