Arama

Mehmet Hakan Kekeç
Mayıs 16, 2024
Rind ve Dağ: Bursa Mevlevihanesi

Bağdat Mevlevîhanesi'nin Mesnevîhanı Ahmed Cünûnî Dede, ihtiyarlık zamanlarını -memleketi ve ilk tahsilini gördüğü Konya ile Karaman'da geçirmek [1] üzere- 1610 sonrasında [2] Bağdat'tan Rûm'a geri dönmüştü.

Ahmed Cünûnî Dede, Bağdat'tan eşyaları ile birlikte bir de bir rüya getirmişti. Ahmed Dede'nin Bağdat'ta gördüğü rüya şuydu: "Rüyada Dede'nin eline bir gül verilmiş, fakat kendisi bir türlü gülün kokusunu alamamıştır. 'Bu güzel gülün kokusu da olsaydı ne güzel olurdu' diye kendi kendine düşünürken, şöyle bir ses duymuş Ahmed Dede: 'Bu gül-i şadab-ı gülbin-i behcetin şemmesi sana Burusa'da resa olur'… Yani, ses şöyle demiştir: 'Bu gülün kokusu sana Bursa'da koklatılacaktır.'" [3]

Ahmed Cünûnî Dede, Bağdat'ta iken Bursa hakkında gördüğü rüya artık çok geçmiş senelerde kalmış bir şekilde Konya'da ikamet ediyorken Ebubekir Çelebi [4] ile aralarında bir konuşma geçer. Sohbet esnasında Ebubekir Çelebi, Bursa'ya bir mevlevîhane yapmanın gereğinden bahisle bu işi Ahmed Dede'nin yapabileceğini söyler. Dede ihtiyarlığını ileri sürerek affını ister. Bir müddet sonra Larende'ye dönmek üzere Çelebi'ye veda ziyaretinde bulunan Cünûnî, bu sefer "burc-ı evliya diye bilinen bir yerde mevlevîhanenin bulunmaması tuhaf değil mi" ifadesiyle karşılaşır. Ahmed Dede, daha önceki yıllarda Bağdat'ta gördüğü rüyayı da hatırlayınca teklifi kabul eder. [5]

'Osmanlı topraklarında Mevlevîlik ve Mevlevîhaneler' başlığı, hem çok geniş işlenmesi gereken hem de yazımızın amacını aşan sahiden de zor bir konudur. Bir özet geçmek gerekirse şunları söyleyebiliriz: Öncelikle 'Mevlevîlik' ile 'Mevlevîhaneler' dediğimizde iki ayrı konudan bahsettiğimizi bilmemiz gerekir. Osmanlı'da Mevlevîlik tesirini Mevlevîhaneler ile başlatmak yanlıştır. Mevlevîhaneler inşa edilmeden evvel Osmanlı şehirlerinde Mevlevî dervişleri olduğunu, Hz. Mevlana'nın tanındığı ve tabii eserlerinin okunduğunu tahmin etmek zor değil. Nitekim Bursa'da ilk Mevlevîhane inşa edilmeden çok önce Mehmed Muhyiddin Üftâde'nin Mesnevî'den vaaz ve nasihat ettiği bilinmektedir. [6]

Ahmed Cünûnî Dede'nin hikâyesine dönmeden evvel Osmanlı'da ilk Mevlevîhane ve Bursa'daki duruma bir bakalım: 'Osmanlı'da ilk Mevlevîhane hangisidir?', sorusuna Edirne Mevlevîhanesi diye cevap verilir (1439). Hikâyesi şudur: "Sultan II. Murad, Mevlana'yı rüyasında görür. Ardından padişah Edirne'de bir Mevlevihane yapılmasını emreder. Bunun üzerine Muradiye Mahallesi'nde Sarayiçi'ne karşı bir tepe üzerinde gayet değerli ve sanatlı Muradiye Camii'nin sol tarafında büyük bir imaretle Mevlevi tekkesini ve Semahaneyi yaptırır. Bu esnada Hazret-i Mevlâna sülâlesinden beşinci evlâdı Celâleddin ve altıncısı Cemaleddin Çelebileri Edirne'ye getirtip Muradiye'de yaptırdığı dergâha yerleştirir ve daima onlara iltifat ederek gönüllerini kazanır. Kurulan bu Mevlevihane'de isimleri bilinen 18'den fazla şeyh görev alır." [7]

Peki, Ahmed Cünûnî Dede'den evvel Bursa'da bir Mevlevîhane var mıydı? Ebubekir Çelebi'nin Ahmed Dede'ye 'Evliya şehri Bursa'da Mevlevîhane olmaması tuhaf değil mi?' diye sorduğu soru üzerinden yola çıkara diyebiliriz ki Ahmed Cünûnî Dede'den evvel (17.yy ilk çeyreğine tekabül ediyor) Bursa'da bir Mevlevîhane yoktu. Fakat yine de kesin konuşmamak gerekiyor… Neden?

Hasan Basri Öcalan'ın bu noktada bize verdiği bilgi şu şekilde: "Bursa'da ilk Mevlevî dergâhının ise Kaplıca yakınlarında Adabahçesi diye bilinen yerde kurulduğu arşiv belgeleriyle sabittir. Dergâhın 1514 tarihinde kurulduğu, kurucusunun da Hayreddin b. Garib olduğu rivayet edilmektedir. Divane Mehmed Çelebi Efendi dergâhı genişletmiş ve yenilemiştir." [8] Farklı olarak Ahmed Cünûnî Dede'nin uyandırdığı Mevlevîhane, dervişlerin çileye girip 1001 gün kalabilecekleri ve dedegânla birlikte yaşayabilecekleri büyüklükte. Cümle kapısından girildiğinde sağda türbeler ve mutfak, solda derviş odaları ve şeyh ve harem dairesi, tam karşıda on altı direkli nispeten büyük diyebileceğimiz semâhane, Sultan Abdülmecid'in istirahat etmesi için yaptırılan hünkâr dairesi, meydan odası ile birlikte surların hemen dibinde büyükçe bir tekke var. [9]

Ahmed Cünûnî Dede Bursa'ya teşrif ettiğinde devir Sultan I. Ahmed'in devridir. Osmanlı'da I. Ahmed dönemi dervişanın en rahat ettiği dönemlerdendir. Sultan I. Ahmed devrinden evvel Melamîler sonrasında ise Sivasîlerin ehl-i zâhir ile yaşadığı çatışmalar dervişanın istif üstünde yaşamasına neden olmuştu. Tüm bunların aksine Sultan I. Ahmed, Üftâde dervişi Üsküdarlı Azîz Mahmûd Hüdâyî'ye muhibliği ile bilinir. Sultanın Bahtî mahlasıyla oluşturduğu Divançesinde Hz. Pîr Mevlana hakkında da bir medhiye vardır. [10]

Sakıb Dede, Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân'da Ahmed Cünûnî Dede'nin Bursa'ya ilk geldiğinde "Cāmi'-i Kebír civārında vāķi' zāviye-i ķadíme-i Mevleviyye'ye nüzūl buyurup" bilgisini verir [11]. Yani Kaplıca yakınlarında Divane Mehmed Çelebi'nin genişlettiği Mevlevîhaneden sonra (Mustafa Kara hocamız Kaplıca yakınlarındaki Mevlevîhane için 'cilvegâh-ı aşıkân' dendiği bilgisini veriyor) şimdi artık bir Mevlevîhanemiz daha oldu diyebiliriz. Sakıb Dede, Ulu Cami yakınında bir Mevlevî zaviyesi olduğundan ve Ahmed Cünûnî Dede'nin Bursa'ya ilk geldiğinde burada kaldığından bahsediyor. Ahmed Cünûnî Dede daha sonra Setbaşı'ndaki Şeyh Yakup Efendi Dergâhı'na geçiyor.

Bursa Şer'iyye Sicilleri'ndeki kayıtlara göre 1020/1611 tarihinde Sultan I. Ahmed, Bursa mukataasından yüz bin akçe harcanarak bir Mevlevîhane yaptırılmasını emretmişti [12]. Osmanlı'da Bâb-ı Zemin denilen Üftade'ye komşu Yerkapı'ya bitişik halde Pınarbaşı denilen mevkiye Mevlevîhane nihayet inşa edilir. Ahmed Cünûnî Dede ve dervişleri, Şeyh Yakup Efendi Dergâhı'ndan Mevlevîhane'ye geçer. Sene 1615'tir.

Cünûnî mahlasının nedenini de Sakıb Dede'den öğreniyoruz… "Ve meşreb-i 'ālílerine ġalebe-i hāl hadd-i i'tidālden mütecaviz olmaġla žāhiren müddet-i medíde istiġrāķ u mahv üzere bí-şu'ūr-ı ribh u rāhat ve fāriġu'l-bāl-i meşāġil-i ĥord u ĥāb ve mütevahhiş-i āşinā vü bigâne olmaġla maĥlaŝ-ı 'Cünūní' ile med'uvv u müştehir olmuşlardır… Cünûnî dir, Cünûnî dir, Cünûnî / Olubtur nefs-i emmare zebûni." [13] Cünûn sözlükte "örtünmek, gizlenmek; aklını kaybetmek" anlamına geliyor. Bu durumdaki kişiye mecnun (deli) denir. Kur'ân-ı Kerîm'de, peygamberlerin davetinden ve özellikle Hz. Muhammed'in tevhid inancına yaptığı çağrıdan rahatsız olanların bu seçkin kişilere yönelttikleri iftiralardan söz edilirken on bir âyette mecnun kelimesi kullanılmıştır... Cünûn bir tasavvuf ıstılahı olarak dervişliğin ilk, sekr (cezbe) halinin ise son basamağını ifade eder. [14]

Ahmed Cünûnî Dede'nin bu mahlası seçmesiyle, meşrep olarak Divane Mehmed Çelebi'ye yakın olduğunu söylememiz gerekiyor. Yani Rind ve kalendermeşrep. 'Cünûn' ifadesini müşriklerin Hz. Muhammed'e yönelik kullanıyor olması da dikkat çekicidir. Buradan hareketle diyebilir ki Ahmed Cünûnî Dede'nin bu mahlası tercih etmesi aynı zamanda bir melamet nişanesidir. Süleyman Uludağ Hoca, 'sahv' ve 'sekr' hâllerini açıklarken iki ayetle örnekliyor: Davud Calut'u öldürdü (sahv), Siz öldürmediniz Allah öldürdü (sekr)... Tasarruf sahibi kâmil (Davud) ile sülûk hâlinde bulunan gazi (Bedir ashabı) farkı üzerinden sahv ve sekr müşahhaslaşıyor. [15] Esrar Dede Cünûnî'yi divan sahibi bir şair olarak takdim ederse de bir ikisi dışında hiçbir şiiri günümüze ulaşmamıştır. Şiirlerinin bir araya getirilmesini istemediği rivayet edilir. "Men tûti-i kudsem ten-i fanî kafesimdir / İhya iden enfâs-ı Mesihâ nefesimdir, Men bâr-i emanet çekici ol şutûrum kim / Nâlem reh-i maksûduma bang-i ceresimdir, Dil virmedi dünyaya olan arif-i billâh / Bunca sebeb-i meks heva vü hevesimdir, Ol lem'a-ı ruhsar dürür asl-ı simaım / Musa sıfatım nur-ı şecer muktebesimdir, Gencine-i esrar olalı kalb-i Cünûnî / Nefs ecderi hakka ki kemine asesimdir."

1620'de vefat eden Ahmed Cünûnî Dede (Vefatı için düşülen tarih, Beyanî'den, aktaran Mustafa Kara: Ârif-i billâh Cünûnî Dede / Olmuş idi ana müyesser fütuh, İtmek içün def'-i humar-ı hayat / Câm-ı ecel çekdi misâl-i sabuh, Nakline tarih Beyanî didi / Kıldı Cünûnî Dede teslim-i ruh) bugün Mevlevîhane'nin türbe kısmında kendisinden sonra gelen postnişinlerle birlikte medfun. Tek bir istisna var: Son postnişin Mehmed Şemseddin Dede… Mehmed Şemseddin Dede Mevlevîhane karşısındaki Pınarbaşı mezarlığında medfundur. 1925 senesinde 'tekke ve zâviyeler' kanunla kapatılınca semahâne kısmı bir müddet mescid olarak kullanılmış ve Mehmed Şemseddin Dede burada bir müddet imamlık yapmıştır. Şemseddin Dede 1931'de vefat ettiğinde diğer postnişinler gibi türbeye defnedilememiştir. Bir de üstüne 2023 senesinde mezarı talan edilmiş ve mezarını muhafaza eden demir kafes mezarlık hırsızları tarafından çalınmıştır.

Bu arada bir parantez: Bursa Mevlevîhanesi'nin müzeye dönüştürülen kısmı matbah-ı şerifte son postnişin Mehmed Şemseddin Dede'nin üçüncü kuşak torunu Nesibe Günalp Kal'ın bağışladığı dedesine ait kıyafet ve eşyaları görebilirsiniz.

Ahmed Cünûnî Dede'nin vefatına kadar -5 sene- postnişin olarak Mevlevîhane'de görev yaptığı dönemlerde Mevlevîliğin taht-ı kadimde muhib ve taraftar bulduğunu rahatlıkla tahmin edebiliriz. İkinci dipnotta Ahmed Cünûnî Dede'nin 1610'da daha Bağdat'ta olduğuna dair bilgi vermiştim. Sâkıb Dede'nin ifadesiyle Bağdat Mevlevîhânesi'nin "zamân-ı şerîflerinde muhtasar zâviye bir mufassal hankah ve mahall-i icrâ-yi âyin" haline gelişi (Sefîne, III, 57) onun sayesindedir (Bağdat Mevlevîhânesi'nin başkaları tarafından el konulan vakıflarını geri almak için gösterdiği çabalar için bk. BA, MD, nr. 79, s. 264/923) [16]. "...Bağdat beylerbeyine ve kadısına hüküm ki.." diye başlayan Padişah'ın cevabında durum özetlendikten sonra şöyle denilmektedir: "...Mahall-i mezbûrda vâki Mevlevîhanenin kadimden sicilde mukayyed ve mestur evkaf varsa giru, olduğu üzere zabt itdürüb fukaranın maaşına kimesneyi dahl ve deaddi etdirmeyesin..."

Bu teşkilatçı ve cezbeli Mevlevî dedesinin vefatından tam 330 sene sonra Mevlevîhaneyi ziyaret eden Fransız sanat tarihçisi Albert Gabriel, buranın "muhacırların konaklama yeri" olarak kullanıldığı bilgisini verir. Öncesinde, 1953 tarihinde dönemin belediyesi su deposu yapmak bahanesiyle ayakta kalan binaları yıktırmıştı. Mevlevîhane Hasan Taib Efendi'nin yazdıklarına göre bir ara tamir görmüştür: "Kapıdan içeri girildikte sağ cihetinde türbe-i şerif ve sol cihetinde dolu hücürât ve şeyh dairesi daha ileride harem dairesi müşâhede olunur. İşbu ebniyeler cennet-mekân firdevs-âşiyân vâlid-i mâcid-i hazret-i şehriyârî Abdülmecîd Han Efendimiz Hazretlerinin Burûsayı teşrif-i şahanelerinde merhum Serasker Rıza Paşa delâletiyle on sekiz günde geceli gündüzlü iştiğâl olunarak bina ve inşa buyurulmuş ve o vakitten beri hünkâr dairesi namıyla inşa edilen bu cihet ta'mir ve termim görmemişdir…" [17] [18]

Bursa Mevlevîhanesi geçen 10 senede çok büyük cihette ta'mir ve termim gördü. Hasan Basri Öcalan, Mustafa Kara ve Safiyuddin Erhan Bey başta olmak üzere Bursa'nın bir önceki Belediye Başkanı Alinur Aktaş beyefendinin himmetleriyle Mevlevîhane –eski fotoğraf ve planlarına bakılarak- yeniden ayağa kaldırıldı. Öyle tahmin ederim ki böylelikle Ahmed Cünûnî Dede'nin ruhu ferahladı.

Mehmet Hakan Kekeç

--- ---

[1] Güldeste-i Riyâz-ı İrfân'da Ahmed Cünûnî Dede'nin tevellütü hakkında geçen ifade şudur: "Liva-i Karaman'da…"

[2] Mustafa Kara'nın verdiği bilgiye göre: Ahmed Cünûnî Dede'nin Bağdat'a gidiş ve dönüş tarihleri bilinemiyorsa da Başvekâlet Arşivi'ndeki 1019/1610 tarihli kayıttan Cünûnî'nin bu yıllarda orada olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Konya'ya geri dönüşünü 1610 sonrasına getirmek gerekir.

[3] Hasan Basri Öcalan – İki Rüya Arasında: Bursa Mevlevihanesi… Hasan Basri Öcalan'ın Bursa Mevlevihanesi hakkında müstakil bir de kitap çalışması bulunmaktadır.

[4] Murat Kutlu - Canını Sultandan Zor Kurtaran Mevlevi Şeyhi… "Sultan IV. Murat Konya'ya uğradı. Ebubekir Çelebi tarafından Meram bağlarında misafir edilen padişaha kıymetli hediyeler takdim edildi, güzel de bir ziyafet düzenlendi. Ancak Sultan'ın yanında 'dergahın maddi imkanlarını şahsı için kullanıyor' iftirasıyla karşıya kalan Ebubekir Çelebi, biraz da şaşkınlıkla kendini savunmuş lakin IV. Murat'ın hakkında verdiği idam kararını engelleyememişti. Durumun iyice kötüye gittiğini gören Sadrazam Bayram Paşa, Şeyhülislam Yahya Efendi ve Silahtar Mustafa Efendi, padişaha kararını değiştirmesi için ısrarcı olmuş, Çelebi'nin idam edilmeyip İstanbul'a sürülmesini temin etmişlerdi.

Bu tatsız olaydan sonra Ebubekir Çelebi'nin yerine Karahisar Mevlevihanesi şeyhi Arif Çelebi tayin edildi. Ebubekir Çelebi'nin tüm malları müsadere edilmek istenmiş ancak para ve mal çıkmayınca daha evvel kendisine Sultan'ın hediye ettiği kürkler de alınmamıştı. İstanbul'a gelen Ebubekir Çelebi bir müddet Bayram Paşa'nın sarayında misafir edilmiş, 1638 yılında da vefat ederek Yenikapı Mevlevihanesi'ne defnedilmişti."

[5] Mustafa Kara – Bursa'da Tarikatlar ve Tekkeler

[6] Murat Karaca - Mehmed Muhyiddin Üftâde, TEES

[7] Ender Bilar – Süheyl Ünver'in Kaleminden Edirne

[8] Bursa Şer'iyye Sicilleri, B 28, 146b

[9] İsmail Güleç – Mesrur Bir Tekke: Bursa Mevlevîhanesi

[10] Ayşe Yıldız – Bahtî, TEES

[11] Sakıb Dede - Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân… Bu muazzam kaynağı Fatih Odunkıran doktora tezinde çalışmıştır.

[12] Kamil Kepecioğlu'nun Şer'iyye Sicilleri'ni esas alarak hazırladığı Bursa Kütüğü'nü bu noktada anmak gerekir.

[13] Abdülbaki Gölpınarlı – Mevlana'dan Sonra Mevlevilik… Ahmet Arı – Sâkıb Dede, TDV… "Abdülbaki Gölpınarlı, Sefîne'nin bu yönüne dikkat çekerek sıkı bir tarihî tenkide tâbi tutulmadan eserden faydalanmaya imkân olmadığını belirtir."

[14] İbrahim Kâfi Dönmez – Cünûn, TDV

[15] Süleyman Uludağ – Sırlar Menbaı ve Tarikat Sultanı Cüneyd-i Bağdadi

[16] Mustafa Kara - Ahmed Cünûnî Dede, TDV

[17] Hasan Tâib Efendi - Hâtıra Yâhud Mirât-ı Burûsa

[18] Hasan Basri Öcalan – Seyahatnamelerde Bursa Mevlevîhanesi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN