Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Eylül 25, 2023
Şeytanın ortak olduğu zenginlik: Karun Hazineleri…

Kur'ân-ı Kerim'de, şeytanın, ruhlarını ele geçirmeyi başardığı kişilerden hükümdarlara örnek olarak Firavun; idareci kişilik olarak Hâmân ve maddi zenginlik sahibi kişilik örneği olarak da Karun adlı kişiden bahsedildiğini görürüz.

Karun'un kişilik özelliklerini bize anlatan ayetler, onun nasıl bir karaktere sahip olduğunu dikkat çekici ifadelerle ortaya koymaktadır. Geliniz öncelikle bu ayetleri aktaralım.

"Karun, Musa'nın kavmindendi. O, gücüne dayanarak onlara haksızlık etmekteydi. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, sadece anahtarlarını güçlü kuvvetli bir ekip bile zor taşırdı. Halkı ona şöyle demişti: "Sakın şımarma! Bil ki, Allah şımarıkları sevmez. Allah'ın sana verdiğinden ahiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez." (Kasas, 76-77)

Tefsirlerde Karun, Hz. Musa'nın (as) amcasının oğlu ve Firavun'un yüksek seviyede bir devlet görevlisi olarak tanıtılmaktadır. Ancak onun, sahip olduğu maddi gücün etkisiyle İsrailoğullarına karşı zalimlik ve taşkınlık ettiği rivayet edilmektedir. Aslında o, Hz. Musa'ya önce iman eden fakat daha sonra hırsı ve kıskançlığı yüzünden ona karşı çıkmış biridir. Kaynaklar onun, İsrailoğulları içinde dini malumatı en geniş olan kimse olduğunu yazmaktadırlar. Ne var ki, o bu ilmiyle ve sahip olduğu servetiyle övünür, halkına karşı büyüklük taslardı. Sonunda hem Hz. Musa'yı ve getirdiği ilahi tebliği inkarından dolayı hem de kibir ve gururu yüzünden helak olup gitmiştir…

Tefsirler, ayette geçen "usbe" kelimesine "en az 10; en fazla 40'a kadar kişiden oluşan ve birbirine sıkı sıkıya bağlı güçlü bir topluluk" anlamı vermektedirler. Dolayısıyla bu ayet, sadece bu işle görevli bir ekibin, Karun'a ait hazinelerin anahtarlarını taşımakla görevlendirilmiş olduğuna işaret etmektedir. Aynı zamanda bu ifadeler onun, "hesaplanamaz" boyutlarda bir servet sahibi olduğunu da ortaya koymaktadır. Nitekim Tevrat'taki bilgilerde de onun sadece servetini muhafaza ettiği hazinelerin anahtarlarının, 300 katırla taşındığı bildirilmektedir.

İçinde yaşadığı toplumun ona karşı iyi niyetli sözleri ve nasihatleri de dikkat çekicidir.

"Sakın şımarma! Bil ki, Allah şımarıkları sevmez. Allah'ın sana verdiğinden ahiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez."

Bu ayetteki öğütler, Allah'a ve peygamberine iman ederek aydınlanmış müminlerin öğüdüdür. Anlatılmak istenen ise şudur: Dünya hayatı, ebedî âlemdeki hayata göre çok kısadır; kul bunu unutup dünya ebedî imiş gibi kendini ona kaptırmamalı, dünyasını, âhiretin güzelliklerini kazanmak için değerlendirmelidir.

Konuyla ilgili ayetler, bu telkin ve uyarılara karşılık Karun'un verdiği cevabı ve sonrasında yaşananları şöyle anlatmaktadır:

"Karun: "Bu serveti sahip olduğum bilgi sayesinde elde ettim" diye karşılık verdi. Bilmiyor muydu ki, Allah ondan önceki kuşaklardan, ondan daha güçlü ve daha çok servet biriktirmiş kimseleri helâk etmişti. Ama suçluluğu kesinleşmiş olanlara artık günahları sorulmaz!

(Ve bir gün) Karûn gösterişli bir şekilde kavminin karşısına çıkıverdi. Dünya hayatını arzulayanlar, "Keşke Karûn'a verilenin bir benzeri bize de verilseydi! Doğrusu o çok şanslı biri!" dediler. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dedi: "Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlar için Allah'ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir."
"Sonunda biz onu ve evini barkını yerin dibine geçirdik. Artık Allah'a karşı ona yardım edecek adamları olmadığı gibi, kendi kendini kurtarabilecek durumda da değildi."

"Daha dün Karun'un yerinde olmayı isteyenler bu defa, "Yazıklar olsun bize! Demek ki Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol, dilediğine de ölçülü veriyormuş. Allah bize lutufta bulunmuş olmasaydı, bizi de mutlaka yerin dibine geçirmişti. Vah ki vah! Demek inkârcılar iflâh olmazmış!" der oldular." (Kasas, 78-82)

Ayetlerden anlaşılan şudur: Karun sahip olduğu servetin, Allah'ın kendisine bir ihsanı olduğunu düşünmüyor, bu başarının kendi bilgisi ve gayreti sonucunda olduğuna inanıyordu. Tabiatiyla, kendi kazandığı bu serveti, başkalarıyla paylaşmak gibi bir sorumluluğunun olduğunu da kabul etmiyordu. Tipik bir kapitalist anlayışın sahibi olan Karun, toplumu içinde ihtişamla dolaşırken bazılarının hayranlığını da celb etmekteydi. Ancak akibeti hiç de iyi olmayan Karun'un başına gelenler, onun da ona özenenlerin de yanlış yolda olduklarını göstermişti…

Bu ayetlerden sonra gelen ve son derece manidar olan şu ayete de kulak vermek gerekir:

"İşte âhiret yurdu. Onu yeryüzünde haksız üstünlük kurmak ve bozgunculuk çıkarmak istemeyenler için hazırlamış bulunuyoruz. İyi son, Allah'a karşı gelmekten sakınanların olacaktır." (Kasas, 83)

Ayet-i kerimede "İşte" anlamı verilen "tilke" kelimesi, Arapçada daha ziyade muhteşem, büyük ve önemli şeylere işaret için kullanılır. Burada da nitelikleri hakkında daha önce bilgi verilmiş olan âhiret yurdunun, çok değerli, önemli ve ebedî nimetlerle dolu olduğunu göstermektedir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (sav) "âhirette gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve akıllara gelmeyen güzel nimetlerin var olduğunu" bildirmiştir. Bu nimetler, yeryüzünde böbürlenmeyen, egemenliğini kullanıp fesat çıkartmayan ve insanlara zulmetmeyenlere verilecektir.

Ayette geçen "İyi son, Allah'a karşı gelmekten sakınanların olacaktır" ifadesi ise diğer dinî ve ahlâkî görevleri yerine getirmek yanında, özellikle bu bağlamda, ahiretteki nimetleri elde edebilmek için dinin kurallarına uygun olmayan niyetlerle ve yollarla dünyevî varlık ve değerlerin peşine düşmemek; şeytanın ayartıcı ve baştan çıkartıcı telkinlerine mahkum olmamak gerektiğini de ortaya koymaktadır. Çünkü bütün bu olumsuzluklar, şeytanın aldatması ve yoldan çıkarması sonucunda gerçekleşmektedir. İslam âlimlerinin, şu manidar tespitiyle yazımıza son vermek istiyoruz: Varlığa sabretmek, yokluğa sabırdan daha zordur!... Zira, şeytan varlık sahibi olanları, aldatma ve yoldan çıkarma noktasında pek çok yönden koza sahiptir. En azından ayet-i kerimede ifade buyurulduğu üzere, "Şeytan sizin içinize yoksulluk korkusu düşürür ve size kötü şeyler yapmanızı emreder…" (Bakara, 268)

Şu ifadeyle son noktayı koyalım izninizle… Maddi anlamda zenginlik, insanın önce yürüyüşünü değiştirir, sonra da tavır ve davranışlarını… Oysa ki, makbul olan zenginlik, kişideki ahlaki yönden değişme ve bozulmaya sebep olan zenginlik değildir. İslam, gerçek ve değerli zenginliğin, ne mal ne de mülkün çok olmasıyla değil, gönül zenginliğiyle ilgili olduğunu öğretir bizlere, vesselâm…

Şeytanın dostluk kurduğu ve aldattığı, bu sebeple hatalarla dolu yaşantılarında ısrar eden kimseleri Kur'an-ı Kerim'in rehberliğinde ele almaya çalıştığımız yazılarımızın sonuncusunu burada tamamlamış bulunuyoruz. Sahip olunan dünyevi imkanların kötüye kullanılmasında şeytanın insana telkinlerinin ve kişileri kendine mahkum etmesinin önemli rolü vardır. Firavun, Hâmân ve Karun, işte bu gibi kişilik sahiplerini tanıma adına dikkatle incelenmesi gereken kimselerdir.

Sağlık ve esenlik dileğiyle…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN