Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Nisan 27, 2023
İbadet, niyetin güzelliğiyle başlar…

Öyle bir dinin mensuplarıyız ki, sıradan bir davranışımız bile -şayet niyetimiz Allah'ın rızasını kazanmak içinse- sevabı çok olan en değerli bir amele dönüşüvermekte… İslam'ın insana ve onun "salih amel" diye adlandırılan güzel ve olumlu davranışlarına verdiği bir değerdir bu… Öylesine değerlidir ki, niyet aşamasında kalsa bile, Allah Teâlâ, müminin gerçekleştirmeye imkan veya fırsat bulamadığı durumlarda sırf bu halis niyetinden dolayı onu sevaba nail kılmaktadır. Belki de bu sebeptendir, Sevgili Peygamberimiz (sav) "müminin niyeti, amelinden hayırlıdır" buyurmuştur. Çünkü gerçekleştirdiği zaman belki istediği nitelikte, kalitede ve kıvamda olamayacaktır ama mümin, işte bu sahih niyetiyle daha baştan, sevabını almaktadır…

Bir müminin herhangi bir davranışının, sevapla neticelenmesi için öncelikle niyetinin sahih ve temiz, hayırlı ve halis olması gerekmektedir. "Niyet hayırsa, akıbet hayırdır" sözü bu hakikate işaret etmektedir. Zira hayırlı sonucun, iyi ve hayırlı, yani halis niyetle doğrudan alakası vardır. O halde iş dönüp dolaşarak niyetin oluştuğu kalbe, düştüğü gönle geliyor... O halde ne yapıp edip gönül ülkesini bayındır kılmak; kalp sarayını pâk eylemek gerek… Zira vîrâne bir gönülden, kirli-bakımsız bir kalb sarayından, güzel ve hayırlı niyetlerin vücuda gelmesini beklemek hayalden öteye geçemeyecektir…

Son on gününün, bir anlamda "Gönül Ülkesine Yolculuk" olarak da adlandırılabilecek "itikâf" ibadetiyle taçlandırıldığı Ramazan-ı Şerif ayı, gönülleri ma'mûr, kalpleri pâk ve mesrur kılarak ayrıldı aramızdan…

Onun hayatımızda meydana getirdiği müspet değişiklikler, günlük yaşantımızda gerçekleştirdiği olumlu dönüşümler ve karakterimize kazandırdığı güzel hasletler, az ya da çok ama mutlaka bir şekilde etkisini hissettiğimiz gerçekler ve hakikatler olarak aramızda yaşıyorlar hâlâ… Bütün mesele onları olabildiğince uzun süre muhafaza edebilmek, o kutlu misafirden bize değerli bir yadigâr ve tatlı bir hatıra olarak kalan bu müktesebâtı, bu kazanımları mümkün olduğunca sahip çıkarak koruyabilmek… İşte bunun için güzel kulluğa ve güzel kulluğun şartı olan halis niyetleri taşımaya devam; gönül ülkesini, kalp sarayını korumaya devam… Ve nihayet tüm bunları bize kolay kılacak, "Kolaylık ve tevhid diniyle gönderilen" Son Nebi Hz. Muhammed Mustafa'nın (sav) izlerine ve sözlerine sarılarak yola revan olmaya ve yolda sâbit-kadem durmaya devam…

Son cümlemizin önemine dair birkaç kelam etmek isteriz. Zira kendisinden sonra başka bir peygamber gönderilmeyecek olması, Son Nebi'nin örnek şahsiyet sahibi, getirdiği dinin de mükemmel olmasını gerektirmiş ve durum aynen böyle tecelli etmiştir. Kendinden önceki peygamberleri tasdik eden ve insanlığın kıyamet sabahına kadar sorularına cevap, sorunlarına çözüm sunan bir din ile gönderilen son Kutlu Elçi, insanlık için her yönüyle örnek şahsiyet olarak kılınmış ve bu üstün ahlakıyla "en güzel örnek" gösterilmiştir. Kim, Ramazan-ı Şerif'in güzelliklerini sonraki aylarda yaşamak isterse, O'nun nafile olarak tuttuğu oruçlarla, Mi'râc şuuruyla kıldığı teheccüd namazlarıyla süslenen Şevval ayındaki güzel kulluğuna baksın… Kim, Şevvâl ayından sonra gelen aylardaki bu güzel kulluğu devam ettirmek isterse yine O'nun kurban ve hac ibadetleriyle ayrı bir mana yüklenen Zilkâde ve Zilhicce aylarındaki ibadetlerine baksın… Kısacası, hayatı güzel kullukla anlamlandıran Resul-i Ekrem'in (sav) yaşantısına odaklansın yeter… Çünkü O'na tâbi olarak yapılan her davranış, bir "sünnet-i seniyye ihyâsı" olarak başlı başına bir ibadettir zaten…

İbadete, güzel kulluğa hepimiz, her zaman muhtacız…

Yaşanan deprem âfetinin ardından hâlâ maddi ve manevi desteğimize muhtaç oluşları devam eden deprem bölgesindeki konteyner ve çadırlardaki insanlarımız, ruhlarında farklı travmalar yaşayan çocuklarımız; yurdun çeşitli yerlerine göç etmek zorunda kalan evsiz barksız kardeşlerimiz; enkaz altından yaralı olarak çıkarılan ve hâlâ hastanelerde tedavi gören felâketzedelerimiz; yitirdiği canlar, ebedi aleme uğurladığı ciğerpareleri sebebiyle yüreği yaralı anneler, babalar, yetim ve öksüz kalan evlatlarımız… Devletimizin bir baba şefkatiyle sunduğu tüm ilgi ve desteğine rağmen, onların her birinin, bazen sadece candan bir selama; bazen gönülden bir hal-hatır sormaya muhtaçlığı hâlâ devam etmektedir bugün… Ve bugün, şiddetli sarsıntıların, "asrın felaketi" denilen bir âfete dönüşmesini, bu büyük musibeti, bir "dünya imtihanı" olarak kabul edip, "sınav soruları"nı çözmeye devam etmemiz gereken gündür… Bu musibete sabır ve rıza ne kadar "güzel kulluk" vasfı ise musibete düçar olanlara el uzatmak, derdiyle dertlenmek, maddi ve manevi destek sunmak da o denli değerli bir "güzel kulluk" özelliğidir. Hatta bu desteği sunanları takdir ve teşvik etmek; amellerinin makbuliyeti için dua ve niyazda bulunmak da "mümince kulluk" adına ayrı bir güzelliktir… İşte İslam, bu onurlu ve insanca davranışın, bu mümine yakışan tavrın, aslında bir "salih amel" olduğunu asırlar öncesinden, ayetlerle ve hadislerle bildiriyor bizlere… Ramazan'da kazandıklarını, sonraki aylarda da yerine getirecekleri ibadetlerle devam ettirmek isteyenlere ne güzel bir adres… Ve ne mutlu bunu başarabilenlere!..

Yazımıza son verirken, şiir diliyle bizlere "ibadet"i anlatan son derece manidar satırlarla sizi baş başa bırakmak istiyoruz…

Sağlık ve afiyetler; halis niyet ve salih ameller dileğiyle…

Mehmet Emin Ay

İbadet…

Küçük bir tebessüm, içten bir selâm,
Dosta hatır soran, bir iki kelâm,
Kısaca diyor ki, insana İslâm;
İhlâsla yaptığın, her şey ibâdet…


Doğuştan var olan, îman özüyle,
İlimler kaynağı, Kur'ân sözüyle,
Maddeye hükmeden gönül gözüyle;
Her şeyde bir mânâ, görmek ibâdet…


Gönül buzlarını, sevgiyle delmek,
Melekle insanın, farkını bilmek,
Kulda kusur varsa affedip silmek,
Kırılmış bir kalbe, girmek ibâdet…

Ölümün açtığı, derin yarayı,
Kapatmaz, versen de köşkü sarayı.
Bir evlâd kaybeden bahtı karayı,
Dilin merhemiyle, sarmak ibâdet…

Bir rüyâ tokluğu, dünyalık sefâ,
Gör ki; ne cânânda, ne canda vefâ.
O Dost pınarından günde beş defa;
Secde şerbetini, içmek ibâdet…


İftar saatinde, paslı dillerle;
Sağnak dualardan, kopan sellerle;
Yedi kat semâyı delen ellerle;
Nîmet sofrasını, açmak ibâdet…

Sanma ki; mezarlık, tenhâ, korkulu,
Duâlar bekleyen, ruhlarla dolu.
Kim ki; kabristana düşerse yolu;
Bir fatihâ ile, geçmek ibâdet…


Allah aşkı ile, dolanlar için;
O yüce makâm'ı bulanlar için;
Namazı, Mîrac'la kılanlar için;
Âşıktan Mâşûk'a, nazdır ibâdet…

Biliyorsa eğer, göz bakmasını;
Bir ziyafet görür, çorba tasını.
Dünya sofrasının her lokmasını,
Nîmet bilinciyle, tatmak ibâdet…

Her gece, uykuya dalmadan önce;
Hesaba dalıp da, inceden ince;
Rabb'in huzurunda durup kalbince,
Şehâdet getirip, yatmak ibâdet…

O, sabâ makâmı, tiz perdelerden,
Çağlayıp inerken, minârelerden,
Yağarken sabahın nûru seherden;
Yorganı fırlatıp, atmak ibâdet…

Bir görünmez kazâ, olsa da neden,
Hasta yatağında, kıvransa beden,
Mevlâ'dan gelene isyân etmeden,
Sancılara sabır, katmak ibâdet…


Şu insan bedeni, gör ki; mû'cize,
Her hücresi Hakk'tan emânet bize,
Damla karışmadan henüz denize;
Nefes kıymetini, bilmek ibâdet…

Her şeyde bir sebep, vardır elbette;
Bütün düğümlere, çözüm niyette.
Yaşanan her hayır ve musibette;
İlâhî bir mesaj bulmak ibâdet…

Bu ölüm telâşı, bu korku neden?
Ayrılacak bir gün, can ile beden.
Gerçeği görüp de; henüz ölmeden;
Ölümle, arkadaş olmak ibâdet…

Kimi görmez, önündeki aşını,
Dolu görür, başkasının boşunu,
Bırakıp da, kıskançlığın peşini,
Hasedi, şükürle yıkmak ibâdet…

Sevgi; sabunudur, gönül kirinin.
Rahmet bedeli var, her özverinin.
Hele bu dünyadan giden birinin;
Varsa, kul borcunu, silmek ibâdet…

Geçim çarkı, helâl suyla dönerken,
Yollara düşüp de, her sabah erken,
Allah'ın adıyla, işe giderken;
Atılan her adım, ayrı ibâdet…

Cengiz Numanoğlu

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN