Arama

Mustafa Özcan
Nisan 21, 2023
Bayramda İslam dünyasının panoraması

Aldatıcı yıllarda ya da sürrealist bir çağda yaşıyoruz. Bu çağın benzer tanımları arasında İslamofobik çağ da var. Buna hadis diliyle 'karnu'ş şeytan/şeytan yüzyılı' da diyoruz. İblis ve avenesinin tünediği çağ diye de okunabilir. Bu çağın muhtelif isimlerinden birisi de totaliter çağdır. Ya fiilen ya da potansiyel olarak diktatörlüğe açık vaziyettedir. Hadis buna hükmü'l cebri demektedir. Küresel bazda İslamofobik bir dönemden geçiyoruz. Müslümanlar her yerde olağan zanlı. Neredeyse hiçbir yerde iyi muamele görmüyor ve eşit hukuka sahip değiller. Adeta durum Lenin'in İsviçre'den Rusya'ya dönmesi öncesinde Rusların Avrupa'da karşılaştıkları manzaraya benziyor. Barların kaplarında 'bir köpekler bir de Ruslar giremez' yazılıdır. Bir zamanlar bir Alman gazeteci Türklerin Almanya'daki durumlarıyla alakalı olarak 'En Alttakiler (Günter Wallraff )' kitabını kaleme almıştır. Hilafsız dünya sıralamasında veya ölçeğinde ya da görünmez kast sisteminde Müslümanlar en alt kümeyi temsil ediyor. Hindistan'da bütün kastlar ve kümeler bir yana Müslümanlar bir yana. Müslümanlara karşı bütün kastlar adeta tek kast haline gelmiş. Klasik olarak en alt kümeyi temsil eden Dalitler'den de daha alta düşmüş bulunuyorlar. Hatırlı adamları bile gündüz ortasında polisin kolları arasında çeteler tarafından infaz edildiğine şahit oluyoruz. Olay esnasında Atik Ahmed ve tutuklu kardeşi Eşref Ahmed, sağlık kontrolü için polis tarafından elleri kelepçeli bir şekilde hastaneye götürülürken yolda gazetecilerle konuşuyorlar. Gazeteciler, Atik Ahmed'e öldürülen oğlunun cenazesine katılıp katılmadığını soruyor. 60 yaşındaki eski siyasetçinin son sözleri "Bizi götürmediler, biz de gitmedik" oluyor. Sonra iki kardeş polis kordonu altında yaylım ateşine maruz kalıyor. Olay yerine motosikletle gelen üç haydut, gazeteci kılığında Atik Ahmed ve kardeşine yaklaşıyor, ikiliyi başlarından vurarak öldürüyor. İşin ilginç yanı caniler olay sırasında ideolojik kimliklerini açık ediyorlar ve Allahu Ekber çağrısının karşıt ifadesi olan Jai Shri Ram' (Lord Rama'ya Zafer) sloganı atıyorlar. İslam'a yönelik olarak zafer naraları atmaları tesadüf değil. Bunu yandaş yönetimden aldıkları cesaretle gerçekleştiriyorlar. Artık bu ve benzerleri Hindistan'da vakayı adiye haline geldi. Olay mahalli Allahabad şehri. Allahabad şehrinde Tanrı Ram adeta Allah'tan rövanş alıyor! Bu tür olaylarla Müslümanları daha da sindirmek istiyorlar.

Hindistan'ın yanı başındaki Cin'de de Doğu Türkistan ahalisi toptan aşırı addedilerek dini ve milli kimliklerine kısıtlamalar getiriliyor. Doğu Türkistan 2016 yılından beri adeta temerküz kampına çevrildi ve ramazan ayı içinde artan oranda kısıtlamalar sahneye konuldu. Kimi Avrupa ülkelerinde de Müslümanlara yönelik olarak bu tür taşkınlıklar yapılıyor. Kur'an nüshaları yakılıyor. Camiler kundaklanıyor. Danimarka, İsveç ve Rusya gibi ülkelerde aşırı sağ çeteleri aynı merkezden talimat almışçasına İslami değerlere saldırıyor. İsrail'deki aşırı sağ milliyetçiler ve dinciler de Müslümanlara ve Mescid-i Aksa'ya nefes aldırmıyorlar. Denildiği gibi Müslümanlar şeytan taşlamaktan veya kovmaktan salavat getirmeye vakit bulamıyorlar.

İslamofobik ifade, suçlama ve hatta uygulamalar İslam dünyasında da yaygın. Söz gelimi ramazan ayının sonlarında hem Tunus hem de Sudan'da Kur'an ayına gölge düşüren eylemler icraat safhasına döküldü. Halbuki, bu iki ülke bir zamanlar Hasan Turabi ile Raşid Gannuşi ikilisinin şahsında İhvan'ın yeni yüzlerini temsil ediyordu. Şimdi ise Hamidti lakabıyla anılan Sudan Hızlı Destek Kuvvetleri lideri Muhammed Hamdan Dagalo hasmı Abdülfettah Burhan'ı radikal dinci veya İslamcı olmakla suçluyor. Bu eski patronu Ömer el Beşir'i de aynı yafta ve sıfatla anmak veya suçlamak anlamına gelir. Bu durumda kendisi de aynı suçlamadan yakasını kurtaramaz! Artık kullanılan sözlerin bir ehemmiyeti kalmadı. Zira kimse içeriğine bakmıyor nasıl daha ürkütücü olduğuna bakarak karşıtları üzerine boca ediyor. Keza Kays Said de ikinci turda Nahda hareketinin oylarıyla seçilmesine rağmen şimdi Raşid Gannuşi'yi aşırı ve ülkeyi uçuruma yuvarlamakla yaftalıyor. Raşid Gannuşi şimdi Türk ceza hukukunda da yeri bulunan Devletin Nizamını Zorla Değiştirmeye Çalışmak, halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik (TCK 216) suçlamasıyla yargılanıyor. Bu suçlamayla alakalı olarak tutuklandı. Nahda hareketi de İslami kesimlerin dışlanmasının iç savaş nedeni olacağı uyarısında bulundu. Dagalo tarafından Burhan'ın İsrail basınına 'aşırı dinci' olarak duyurulması elbette temelden yoksun. Gannuşi ise sadece Arap Baharından sonra değil öncesinde de İslami çizgi içinde uzlaşmaya en açık düşünür ve kişilik olarak biliniyordu. Dolayısıyla bunlar keyfi adamın keyfi suçlamaları. Hezeyanları... Esasında yeniden boyunu uzatan diktatörlüğe karşı çıktığı ve devrimin kazanımlarını ve bu meyanda demokrasi ve çoğulculuğu korumak istediği ve savunduğu için Kays bin Said'in şimşeklerini üzerine çekmiş ve boy hedefi haline gelmiştir. Ötesi laf kalabalığıdır.

Bu arada Cezayirli darbeci Halit Nezzar'in yeni gölgesi veya devamı sayılabilecek Cezayir Genelkurmay Başkanı Said Şankariha da sosyal medya veya halkın içinde 1990'lı yıllara özenti, dönüş özlemi ve eğilimi olduğunu veya sezildiğini ve zinde güçler olarak buna izin vermeyeceklerini ima hatta ifade etmiştir. Dindarlığın yeniden yoğunlaşması ve dini şiarların görünür hale gelmesi Cezayirli kimi askeri ve sivil çevreleri rahatsız ettiği varsayılabilir. 1991 yılında FIS'in genel seçimlerin birinci turunu kazanmasıyla birlikte seçimin ikinci turu ithal edilmiş ve dönüşümlü başkanlık sistemine geçilmişti. Bu dönem '10 karanlık yıl' olarak anılmış ve Abdulaziz Buteflika'nın kimi İslami kesimlerle anlaşmasıyla 10 yıl sonra ülkede sükunet havası esmeye başlamıştır. Buteflika kesintisiz 20 yıllık cumhurbaşkanlığından sonra sağlık sebepleri nedeniyle görevini hakkıyla yapamadığı için halk yeniden sokaklara dökülmüş ve silahlı kuvvetler adına Ahmet Salih duruma el koymuş ve ardından Tebbun'un seçildiği başkanlık seçimi sırasında esrarengiz bir biçimde öldüğü ilan edilmiş ondan sonra ülke yeniden alaca ve karma bir döneme girmiştir. Şimdi onun artçıları yaşanıyor. Halk arasında dindarlık veya şeaire düşkünlük veya bağlılık arttıkça bu kimi kesimleri de rahatsız etmektedir.

Suudi Arabistan veliaht Prensi Muhammed bin Selman da sahve/uyanış döneminin merkez üssü olarak 1979 yılını hedef almıştı. Kısaca İslam dünyasının kimi bölgelerinde irtica naraları yeniden hortladı ve yankılanıyor.

Gannuşi'nin dediği gibi kendisine yönelik davanın içi boş. Boş olsa da kimileri bir kaşık suda fırtına estiriyor ya da meseleyi köpürtüyor.

Daha sağlıklı ve huzurlu ramazan iklimlerine ve bayramlara ulaşabilmek ümidiyle okurlarımın bayramını tebrik ederim.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN