Arama

İsmail Güleç
Kasım 28, 2021
Saz çalmayan âşık, yay germeyen yiğit olmaz
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Edebiyat tarihi yiğitlerin ve aşıkların tarihidir aynı zamanda. Hikayelerini dinlediğimiz aşıkların ve yiğitlerin kimileri yaptıklarıyla destanlaşmışlar kimilerini de halk muhayyilesinde destanlaştırmış. Halkımızın muhayyilesi bu konuda o kadar mahir ki kimi tarihî kahramanları da efsaneleştirmeden durmamış.

Yiğitlerin ve aşıkların ortak bir noktası var: Meydan okumak. İkisi de, aşık aşıklığının yiğit de yiğitliğinin derecesini rakiplerine meydan okuyarak göstermeyi seviyor. Size tesadüf ettiğim iki örnek üzerinden nasıl meydan okuduklarını göstermeye çalışayım. Yiğitliğin en üst derecesi aşıklık olduğu için önce aşıklardan başlayalım.

Emin Efendi, Menâkıb-ı Kethudâzâde El-hâc Mehmed Ârif Efendi (ö. 1849) adlı eserinde Âşık Ömer'den bahsettiği bölümde onun aşıklığını ve ozanlığını övmek için bir hikâye anlatır. Aşık Ömer, diyar diyar gezerken uğradığı Kırım'da bir kahvede saz çalar. Çaldıktan sonra da sazı kahvenin duvarına asar ve oradan ayrılır. Sazı çalmak isteyenler olur ama beceremezler. O sazı ancak Âşık Ömer veya onun mertebesinde bir usta çalabilmektedir. Âşık Ömer uzun süre sefer ettikten sonra geldiği bu kahvede sazı çalmak ister. Oradakiler Âşık Ömer'i tanımamaktadırlar. Sazı Âşık Ömer'den başkasının çalamayacağını söyleyerek Âşık Ömer'e sazı vermek istemezler. Âşık Ömer ısrar ederek sazı alır ve adeta inletir. Dinleyenler, tanımadıkları bu âşığın kim olduğunu merak ederler ve Âşık Ömer olduğunu öğrenirler (Emin Efendi 2009: 170).

Âşığın elindeki saz, yiğidin elinde yaya dönüşür. Girit Serdarı Sadrazam Deli Hüseyin Paşa'nın (ö. 1658) kurduğu yay hikâyesini de Târih-i Nâimâ'dan nakledelim

İran elçisinin getirdiği yayı; Devleti Aliyye de bu yayı kuracak bir yiğit var mıdır? Sualine karşı bütün denemelere rağmen bu yayı kimse kuramamıştı. Yay kurulamayınca Topkapı Sarayının odunluğuna atılır. Ve orda unutulur. Hüseyin Paşa da o sırada Baltacıdır ve Limandan aldığı odunları saraya getirir. O sırada bu yayı görür ve etrafına bakınır. Kimsenin olmadığını görünce 3-5 defa bu yayı eğip büker. Naima Tarihindeki deyim ile "yayı kepaze eder". Ancak bir ses duyar ve ağanın geldiğini haber alır. Alelacele yayı yerine kor ve odadan çıkar. Bu sırada ağa gelir ve yay ile oynandığını fark ederek ordakilere bu yayla kimin oynadığını sorar. Ordakilerin durumdan haberi yoktur ve "efendim Hüseyin oynadı hatta yapma desek de 3-5 defa yayı kepaze etti" derler. Ağa hayret eder. "Çabuk getirin" onu der. Hüseyin'i getirmeye gidenler yaka paça tutarlar ve korkuturlar. "Biz sana demedik mi bu yayla oynama gördün işte gününü" derler ve hatta enseye tokat atarlar. Hüseyin de idam edileceğini zannerek Ağanın karşısına çıkar. Ağa da "bu yayı sen mi kurdun" der. Hüseyin "Beli" der ve kendisinin yayı 3-5 defa kepaze ettiğini söyler. Bunun üzerine ağa ordakilere "alın bunu yıkan paklan güzel elbiseler giydirin" der. Çünkü elçi ve padişahın karşısına çıkacaktır. Gerçekten de Hüseyin Paşa, hem padişah hem de elçi huzurunda "kurulamaz" denilen bu yay 3-5 defa kepaze etmiştir. Böylece Deli Hüseyin Paşa'yı da sadrazam olacak devlet serüveni başlamış olur.

Hem saz çalıp hem yay kuran yok mu?

Var, o da var. Hem saz çalıp hem de yay kuran yiğidimiz Bamsı Beyrek.

Dede Korkut Hikayeleri arasında yer alan Kam Pürenin Oğlu Bamsı Beyrek Destanı'nın baş kahramanı Bamsı, Banu Çiçek ile nişanlanıp evleneceği gün esir düşer. Bu arada Yalancı oğlu Yaltacuk, Bamsı'nın gömleğini kana bulayarak öldüğü haberini Banu Çiçek'e verir ve onunla evlenmek ister. Banu Çiçek'in evlenme haberini alan Bamsı, tutsak olduğu Bayburt Kalesinden, kale beyinin kızının yardımı ile kaçar. Yolda bir ozana tesadüf eder. Ondan kopuzunu alır ve düğün yerine yollanır.

Düğün günü obaya gelir. Yalancı oğlu Yaltacuk "Bre kavat gel benim yayımı çek. Çekemezsen senin boynunu vururum" der. Beyrek yayı alır, çeker ve yay kırılır ve götürüp Yalancı Oğlu'nun önüne bırakır. Bu sefer "Beyrek'in yayı vardır, gidin onu getirin, bir de onu çeksin bakalım" der. Gidip yayı getirirler. Beyrek yayını görünce aklına arkadaşları gelir ve ağlar. Yayı eline alır ve "Beyler sizin aşkınıza yayı çekip oku atacağım" der. Düğün adeti olarak damadın yüzüğüne nişan alırlarmış. Beyrek kurulması zor olan bu yay ile nişan alır ve yüzüğü parçalar. Oğuz beyleri de bunu görünce beğenirler ve Yalancı Oğlu'na gülerler.

Yayı çekmesiyle yiğitlere, kopuzu çalması ile de kadınlara kendisinin Bamsı Beyrek olduğunu gösterir.

Ammâ….

Bir yiğitlik daha var ki bu yiğitlerin kahramanlıkları ne destanlarda geçer türkülerde zikredilir. Bunlar namerde minnet etmemek için feleğin demirden yayını çeken yiğitlerdir.

Âhenden olsa da feleğin çek kemânını
Çekme felekte siflelerin imtinânını
(Koca Ragıp Paşa)

Âşık Ömer gibi saz çalamayabiliriz. Deli Hüseyin Paşa gibi yay da kuramayabiliriz. Ama adını sanını bilmediğimiz yiğitler gibi namertlere minnet etmeden yaşabiliriz. Bize yiğitlik olarak bu şeref yeter.

Feleğin demirden yayını çeken yiğitlere selam olsun.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN