Gayreti önceleyen umut
İki kurbağa süt ile dolu bir küpe düşmüş. Kurbağaların küpün içinden çıkmaları mümkün görünmüyormuş. Durumu değerlendirmeye başladıklarında birisi 'boş yere yorulmanın anlamı yok, öyle de öleceğiz böyle de, kurtulmak imkansız' diyerek ölümü tercih etmiş. Öteki kurbağa ise tüm gücüyle yüzmeye başlamış, kurtuluş umudunu muhafaza etmiş; ayaklarını çırptıkça süt katılaşmaya ve yağ bağlamaya başlamış. Nihayet sütün üzeri yağ tabakası ile kaplamış, kurbağa yağın üzerine çıkarak kurtulmuş.
Hemen hepimiz bu veya bunun benzeri hikayeleri biliriz. Böyle hikayelerle çalışmanın, gayretin önemi vurgulanır, insana hayatta en çok lazım gelen sabır ve sebat bilgisi kazandırılmak istenir. Bizim gibi sahaya girmeden yorulan ve istirahate giden en kestirme yolu arayan toplumlarda böyle hikayeler ne kadar başarılı olur, bilinmez; ama yine de her nesil sonraki nesle tecrübelerini böyle hikayelerle aktarır.
Lakin bu hikayenin gayret ve çalışmayı anlatan öteki hikayelerden farklı bir hususiyete sahip olduğunu zaman içindeki okuma süreçlerimde fark ettim: İlk okulda öğrenilen bir hikayenin zaman içinde yeni bilgilerle nasıl yeni anlamlar kazanabileceğinin bir örneğidir benim için. Uzun zaman hikayeyi bir gayret ve sebat övgüsü şeklinde düşünmüş, hafızamda gayreti vurgulayan birkaç hikayeden biri olarak yerleşmişti. İslam düşüncesinin yapısıyla ilgili okuma süreci ise hikayenin bağlamını fark etmemi sağladı. Aslında hikaye gayreti anlatırken derininde bambaşka bir sırrı saklıyordu ve o basit anlatımla bu hakikat korunuyordu. Bu süreçte "hikaye" diliyle soyut ve yüksek fikrin sıradan insan tecrübesine nasıl aktarılabildiğini de fark ettim. Filozoflar ulaştıkları soyut düşünceleri sıradan insana nasıl anlatacaklarını her zaman bir mesele olarak kabul etmişlerdi. Mücerret bir hakikat sıradan insanın anlam dünyasına nasıl indirilebilir? Sorunun cevabı 'muhayyile yardımı' ile hakikatin anlatılabilecek olmasıdır. Başka bir anlatımla zihnimiz hakikati giydiği suretlerden tecrit ederek bulunduğu hal üzere idrak ederken hayal gücümüz idrak ettiğimiz hakikate 'libas' giydirir ve onu hissedilir bir hale getirir. 'Hissedilir' diyoruz, çünkü bu hikayede olduğu gibi okuyanda bir anlama hissi meydana gelir, bu açık! Fakat bu duygu hakikate ne kadar yakındır, o ayrı bir meseledir. Bu şekilde masallar, şiirler, hikayeler yoluyla soyut hakikatler arasında müşterek bir kültür oluşur ve herkes nasibince ondan faydalanır.
Kurbağaların hikayesinde benzer bir durumla karşı karşıyayız: Hikaye bize önce gayretin önemini anlatır, en azından hikayeyi öyle okuruz. Bir sorunla karşılaşan insanın yapması gereken ilk iş gayret etmek, umudu bırakmamaktır. Gayret etmek bir insanlık görevi gibi telakki edilir. Fakat gayret meselenin bizimle ilgili yönüdür. Gayreti neticeye ulaştıran ise daha geniş bir varlık telakkisinin hikayenin zımnında saklanmış olmasıdır. Bu bakımdan hikaye gayretin ehemmiyetini anlatırken yüksek bir bilgelikle gayretin neticeye ulaşmasını sağlayan varlık anlayışına dikkatimizi çeker.
İYİMSER VARLIK ANLAYIŞI: İNANMAK VE UMUTLANMAK
Hikayenin herkesçe 'hissedilen' anlatımıyla gizlenen 'hakikat', küpün süt ile dolu olmasıyla keşfedilir: kurbağalar sütle dolu bir küpün içine düşmüşlerdir. Kurbağalardan gayreti tercih edeni yüzmesi sebebiyle değil, içine düştüğü sıvının süt olması sebebiyle kurtulabilmiştir. Bir an için şöyle var sayalım: Küpün içinde süt yerine zift bulunsaydı veya yağ bağlama özelliği olmayan başka bir sıvıya düşseydi netice ne olurdu? Bu durumda gayret etmek kurtuluşa sebep olur muydu? Hiç kuşkusuz böyle bir durumda birinci kurbağa daha haklı olabilir ve yorulmadan ölmek bize makul en azından mazur gelirdi. Çünkü biliriz ki öyle bir durumda yüzerek oradan çıkmak mümkün değildir. Halbuki hikaye küpün içindekinin süt olduğunu söyleyerek dikkatimizi gayreti önceleyen ve onu başarıya taşıyan başka bir unsura çekiyor. Gayretin netice verebilmesi onu önceleyen bir varlık anlayışına muhtaçtır.
Hikayeye göre içine düştüğümüz sorunlar veya karşılaştığımız sıkıntılar kendi içinde bir çözüm barındırır; bu durum varlığın iyi olmasıyla yakından ilgilidir. Varlık iyi ise hareketin iyiliğe yönelik olması gerekir. Her durumda bir çözüm imkanı vardır ve her zaman çözüm bize doğru bir işaret bırakır. Söz gelişi içine düştüğümüz şey en kötü durumunda bile bir süt olabilir. Hadise ile ilk karşılaştığımızdaki panikleyerek bunu fark etmesek bile, gayret ve sebat içine düşülen durumun imkanlarını bize gösterir. Gerçekte gayret bir zaman kazanmadır ve içinde bulunduğumuz durumu daha iyi anlama imkanı sağlar. Hikayede süte düşmek ile anlatılan bu durum hayatın içerdiği çözümlere ve imkanlara gönderme yapar. Bunu 'hayatın bereketi' diye tabir etmek mümkündür: içinde yaşadığımız hayat düşündüğümüzden daha verimli ve bereketli bir toprak gibidir. Her durumda içinden çıkabileceğimiz sorunla karşılaşırız; her darlığın bir çıkışı ve her güçlüğün bir çaresi olacaktır. Müslüman düşünürler bunu varlığın iyiliği ve onun sırf hayır olmasıyla izah ederler. İçimizdeki yaşama arzusu ise içine düştüğümüz en çetin durumda bile bir kapının bulunduğunu sezmemizden kaynaklanır. Her nereye düşersek düşelim bizi bekleyen bir kapı orada bulunacaktır; insana düşen o kapıyı bulana kadar gayret etmektir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.