Arama

Ekrem Demirli
Ağustos 27, 2018
Kurban üzerinde düşünceler (4)

'Allah'tan başka dost yoktur.'
Hz. Peygamber!

Toprak post, Allah dost
N. Fazıl

İnsanın yeryüzündeki hikayesi nasıl başladı? Geçmişte ve günümüzde bilimsel araştırmaların en ciddi meselelerinden birisi olan bu konu Müslüman zihninde en berrak bahislerden birisi olarak durur: İnsan önce cennette yaratılmış, sonra yeryüzüne gönderilmiş, burada bir sınav ve imtihan yaşamaya başlamıştır. Konuyla ilgili ayet-i kerime ve hadis-i şerifleri ahkam ayetlerini okur gibi ele alarak insanın biyolojik, sosyal ve entelektüel gelişimindeki çetrefilli sürece itibar etmeyiz. Bu durumun dinin bize icbar ettiği bir bakış açısı olduğu kanaatinde değilim. Ancak nesilden nesle aktarılan bir dil ve söylemin teşkil ettiği hafızanın burada belirleyici rol oynadığını düşünebiliriz. Her nesil sonraki nesle insanlık hikayesini aktarınca, ayetleri de bu hafızanın neticesinde anlama temayülümüz güçlendi. Hiç kuşkusuz çağımızda Müslümanların bu konularda daha ciddi araştırmalar ve tahliller yapmak zorundadır.

Meselenin ayrıntısına girmeden İslam'ın bu bahisteki anahtar kavramlarının ilk insan, ilk mabet, ilk şehir ve ilk ibadet (kurban) olduğunu hatırlamalıyız. Allah Adem'i ve Havva'yı "cennette" yaratmış, onlar yasaklanmış ağaca yaklaşınca cennetten kovmuş, Allah'a dönmüş olsalar bile günahı telafi eden tövbe ceza ve sınavı ortadan kaldırmamış, bu nedenle onların çileli serüveni başlamış oldu. Bu telakkide yeryüzündeki ilk insan Allah'a ibadet eden bir peygamber ve onun hanımı idi: demek ki yeryüzündeki hikayemiz bilgi ve imanla başlamış, dalalet ve cehalet bir yol kazası olarak ortaya çıkmıştı. Adem'in ibadetini yerine getirdiği ilk mabet ise Kabe'dir. Adem Kabe'de ibadet etmiş, onun çocukları Kabe etrafında kümeleşerek bir şehir ve inançlı bir toplum meydana getirmişlerdir. Onların ibadetlerinden söz eden ayetlerde ise 'kurban' kelimesi geçer.

Hz. İbrahim'in nübüvvet tarihindeki ehemmiyeti insanlık tarihinin ilk kavramlarına dönmesinde tebarüz eder. Önce Hacer ile İsmail'i Kabe'nin bulunduğu yere götürerek bu süreç başladı. Yaşamanın güç olduğu bir yere anne ve oğulun bırakılması ancak ilahi yönlendirmeyle izah edilebilir. Bir peygamberin oğlunu kurban edebilmesini şaşırmadan kabul edebilmemizin sebebi de budur: Hz. İbrahim işin başında oğlunu ve onun annesini Allah yolunda feda edebilmişti zaten. Hz. İbrahim oğlu ile Kabe'yi inşa ederken zamanı başladığı noktaya döndürmüş oldu: insanlık hikayemiz orada başlamış, ilk şehir orada kurulmuş, insanlık mabedin taşıdığı mana üzerinde cemaatleşerek medeniyeti inşa etmeye başlamıştır. Ardından hac, haccın ilanı, insanların daveti, haccın kurallarının yeniden tespiti ve kurban yeniden hatırlandı. Bunlar da ilk ibadetin yadından başka bir şey değildi. Bu nedenle Hz. İbrahim'den söz eden ayetlerde anahtar/kurucu kavramlar merkezi bir yer tutar: Hz. Nuh'a ikinci Adem denildiği gibi babanın davetini tesis etmesi itibarıyla İbrahim'e ikinci Adem denilebilir.

İNSANLIK İÇİN NEBİ, ALLAH İÇİN HALİL OLMAK

Peygamberler iki cihetten değerlendirilebilir: Birincisi onların insanlara tebliğ görevi cihetinden ele alınmalarıdır. Bu yönüyle bütün peygamberler nebi (haber getiren), resul (elçi), beşir (müjdeleyen), nezir korkudan vb. niteliklerde müşterektir. Bir de peygamberlerin Allah'a dönük yönleriyle taşıdıkları hususiyetleri vardır. Kur'an-ı Kerim nebilerden söz ederken pek çok ahlaki nitelikle onları metheder: sabırlı, evvab, münib vb. Hepsi yüksek bir ahlak demektir ve Allah'ın karşısında bir kul olmalarının neticesidir. Her bir ahlak ötekiyle irtibatlı olsa bile yine de her biri bir peygamberde temayüz eder. Hz. İbrahim bu cihetle halil yani Allah'ın dostu diye isimlendirilir. Allah dostu geniş anlamda kullanılınca iman sahibi herkes için geçerli bir övgü ve lütuftur. Bununla birlikte bu lütuf Hz. İbrahim'de tam ve bilfiil gerçekleşerek onunla özdeşleşir. Bu yönüyle İbrahim'in ikinci ismi halil veya halilullah (Allah dostu) olmuştur. Dostluk sevginin özel bir tarzıdır. Öyle ki bu sevgide ikilik ortadan kalkarak seven ile sevilenin birliğine ulaşılır. Daha doğru bir anlatımla Allah'a yaklaşan kulun iradesi ve arzusu Allah'ın mutlak iradesinde silinir gider. Artık Allah'ın her bir ismi ve niteliği onda tecelli ederek sufilerin ifadesiyle beka-billah, yani Allah'ın nitelikleri karşısında bir ayna haline gelir. İbnü'l-Arabi İbrahim'in bu durumunu anlatmak üzere 'süngerin suyu içine alması gibi ilahi niteliklere mazhar idi' der. Onun merhameti Allah'ın merhametinin bir tecellisi, cömertliği O'nun cömertliğinin tecellisi haline geldi. Artık İbrahim en merhametli kişi veya merhametin en çok tecelli ettiği varlık olarak Allah'a halife haline gelir. 'Adem'e isimleri öğretti' ve 'yeryüzünde halife yaratacağım' bu anlama gelir. Burada tekrar başa döndük: Hz. Adem hakkında söylenen isimlerin öğretildiği "halife" tabiri oğlunu kurban eden, Kabe'yi yeniden inşa eden Hz. İbrahim'de tam tahakkuk ederken insanlık gayeye bir adım daha yaklaşıldı.

Allah'ın merhameti ile insanın günlük hayatta kullandığı merhamet birbiriyle çelişir; daha doğrusu hayat şartları ve gelenekler içinde şekillenen merhamet dar anlamlı bir merhamettir. Allah'ta merhamet ise varlık anlamıyla özdeşleşir ve paradoksal bir mahiyet kazanır. Hz. İbrahim Allah'ın merhametine mazhar olduğu için oğlunu ilahi emir ile ölüm tehlikesinin bulunduğu bir yere bırakabildi, oğlunu kurban etmeye niyet edebildi. Sıradan bir insan için bu davranış merhamet olarak nitelendirilemez; ilahi sıfatlara mazhar bir insanın merhameti ise bu paradoksla tecelli eder.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN