Biyoloji hayattır
Eğitimci ve biyolog Nesibe Alpoğlu ile beyin mi vücudu, vücut mu beyni yönetir, vücudumuzun savunma mekanizmaları nelerdir, kalp mi aşık olur yoksa beyin mi, sık sık ilaç tüketimi kullanımı hakkında ne yapılabilir, kelimeler insan vücudunu etkiler mi ve etkilenmemek için biyolojik olarak ne yapılabilir gibi insan biyolojisini ilgilendiren birçok meseleyi detaylıca konuştuk.
Betül Sav: Nesibe Alpoğlu kimdir?
Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:
➡ Lisans öğretimimi biyolog olarak tamamladım. Hemen sonrasında hastanede çalışmaya başladım. Kendi alanımızda laboratuvarlarda çalışabiliyoruz, parçaları inceliyoruz. Hem biyopsi için gelen parçaları hem incelemek üzere vücudun çeşitli dokularından gelen parçaları inceleyen bir iş yapıyoruz. Bu dokuları sadece incelemek bana yetmedi. "Bu parça nereden geliyor, neden bu parçaları almaya ihtiyaç hissediyoruz?" soruları, beni bu alanların içine itti. Böylelikle Gastroenteroloji, Girişimsel Radyoloji, Kadın Doğum gibi alanlarda çalışarak bu aşamaları çok daha yakından inceleme fırsatım oldu. Ardından hastane hayatına devam ederken internet üzerinden sağlık editörlüğüne başladım. Sağlık editörlüğü yaparken insanların sorularına cevap vermek adına daha fazla bilgi edinmem gerektiği ve bu alanları daha dikkatli incelemem gerektiği kanısına vardım. Aslında kendimi işin çok ortasında buldum. Daha fazla incelemek daha fazla araştırmak, bu alanları daha fazla öğrenmeye itti. Bunlarla da ilgilenirken artık ilmimi sadece kendime saklamak bana çok bencilce geldi ve böylece eğitimciliğe başladım. Şimdi öğrencilerimle beraber keyifli günler geçiriyoruz.
Betül Sav: Biyolog kimdir, çalışma alanları nelerdir?
Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:
➡ Biyolog, fen fakültelerinin biyoloji bölümünden mezun olmuş insanların sıfatıdır. Biyologlar; canlılarla ilgilenir. Biyo; canlı, loji; bilim demektir. Biyoloji bilimi, canlılarla ilgili her şey demektir. Biz biyoloji deyince sadece sistemler üzerinden, insanlar üzerinden konuşuyoruz ama aslında biyoloji dediğimiz zaman evimdeki bitkim, hayvanım, çevremde gördüğüm her şeyin insan ile etkileşimini inceliyoruz. Sadece bitki, insan ve hayvan değil. Canlıların birbirleriyle, cansız ortamlarıyla etkileşimi de bizim alanımızdır. Hatta biz buna ekoloji de diyoruz. Ben canlı olarak sadece kendi benliğimde yaşayabilir miyim? Hayır. Oksijen almak istiyorum, oksijen üreten bitkilere ihtiyacım var. Oksijeni alıyorum. Karbondioksit üretiyorum. Bu sefer benim ürettiğim karbondioksiti yeniden oksijene çevirecek bitkilere ihtiyacım var. Mesela hayvanlardan bahsediyoruz; bize hem psikolojik olarak iyi gelen hem de fizyolojik ihtiyaçlarımızı gideren hayvanlar var. Örneğin; sineğin salgıladığı maddeden yola çıkarak anesteziyi bulmuşuz. Dolayısıyla bu hayvanlar, bitkiler bütün kainat bizim hizmetimizde. Bunların hepsi biyolojiyi ilgilendiriyor. Biz canlıyı ve canlılığı çok iyi tanımlayacağız ki buradan yola çıkarak yeni keşifler yapalım.
Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:
➡ Biz bitkiyi neden yetiştiriyoruz? Bir; ürünlerini tüketebilmek için kendimize besin ihtiyacını sağlayabilmek için. Bu kadarla mı sınırlı? Biz, psikolojik olarak da bunlara muhtacız. Neden? Görüyoruz bir bitki büyüyor, gelişiyor, emek veriyoruz. Daha sonra bir bakıyoruz soluyor, gidiyor, başını büküyor, kuruyor. Diyoruz ki bitti. Bundan ümidimi kestim ama aslında bu bitki yeniden hayata dönmenin bir temsilidir. Hepimiz zaman zaman yaşamıyor muyuz? Benliğimizi kapatıyoruz. Diyoruz ki tamam başıma gelen en felaket olay bu ve bunların ötesi yok. Artık yaşamak istemiyorum. Ama aradan geçiyor; bir ay, iki ay, belki yıllar. Sonra diyoruz ki: Vay be, ben bu acı için gerçekten bu kadar üzülmüş müyüm? Çünkü artık bize verilen "unutma nimetini" kullanıyoruz. Çok başka deryalara gidiyoruz ve diyoruz ki evet ya, olmadan da oluyormuş hayat. Böyle de devam edebiliyoruz. Demek ki; bitki de bizim için ölmenin ve yeniden dirilmenin temsili.
➡ Sadece biyolojik olarak varlar, büyüyorlar, meyve veriyorlar, yaşıyorlar bizimle birlikte ama bununla da sınırlı değil. Tabii ki biyoloji bilmek bu aşamada yine işimize yarıyor. Daha yeni bir ağaç ektiniz, sıfırdan kuru dal olarak ekiyorsunuz. Biliyorsunuz, bunun köklenmesi lazım. Kökünün uzanabildiği kadar önce kökünü geliştirecek, sonra benliğini vücudunu ve meyvelerini geliştirebilirsin. Biz eğer hiç biyolojiden anlamıyorsak, bitkinin hiçbir halinden anlamıyorsak; bitkinin uzayan dallarını kesmeye kıyamıyoruz. Budamak dediğimiz işlem bu aslında. Diyoruz ki "ya ne güzel yeşillensin, böyle kalsın." Halbuki bilmiyoruz ki biz bu bitkileri biraz budadığımız zaman ne yapacak? Kökünden kuvvetlenecek. Bizim bitkimiz 10 yıl değil 30 yıl 40 yıl yaşayacak. Dolayısıyla buradan kendimize pay çıkaralım o zaman: Hayatta bir şeyler kazanmak istiyorsanız bir şeylerden de feragat etmek zorundasınız. Bitkiyi budamaktan biz biraz uzak kalıyoruz. Yetiştirmişiz, hazır büyümüş bitki. Neden bunu buduyoruz? Fikrine kanıyoruz. Halbuki biz o bitkiyi keseceğiz, o dalları indireceğiz ki köküne versin bütün büyüme kuvvetini. Çünkü bu bitkinin büyümeye önce kökünü geliştirmeye ihtiyacı var.
↪ Şimdi kendi benliğimizden bakalım olaya: Biz kendimizi bir alanda çok öne attık, geliştirdik gibi fakat psikolojimiz bunu kaldıramıyorsa bizim bunu yapmamızın hiçbir getirisi olmuyor. Biz bitkilere bakacağız. Biyolojiyi bunun içinde kesinlikle bilmek gerekmiyor ama biraz bitkinin ruhundan anladığımızda ve bunu içselleştirdiğimizde kendimiz de aslında bitki gibi gelişime açık olduğumuzu anlıyoruz.
Betül Sav: Bu aşamada bitki tüketiminden de bahsedebilir misiniz?
Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:
İnsan vücudu selülozu sindiremiyor. Bu selüloz, bitkilerde var. Bitkilerin kendilerinde depo ettikleri vitaminlerdir, karbonhidratlardır. Biz bu karbonhidratları yediğimizde vücudumuz sindiremiyor. Ben sindiremediğim besini neden yiyorum, neden o zaman diyetisyenler bana bol bol yeşillik yememi söylüyor? Çünkü biz bu selülozu sindiremesek bile vücudumuz diyor ki "bana yabancı bir şeyler geldi ve bu yabancı bir şeyi ben vücuttan atmak için bağırsaklarda fazlalıkla mukus salgılamalıyım." Bu mukus salgısı da bizim boşaltım sistemimizi rahatlatıyor ve kolay boşaltım yapılmasını sağlıyor.
➡ İşte benim tüketemediğim, sindiremediğim besinin dahi bana faydalı olduğunu görüyorum. Biraz daha genişletelim, hayvanlara bakalım. Arılar, böcekler… Neredeyse "niye varlar?" diye isyan ettiğimiz canlılar ama onlar olmazsa tozlaşma olmaz. Tozlaşma olmazsa bitki çeşitliliği oluşmaz. Biz bakıyoruz, görüyoruz, seviyoruz yeşillikleri ve bunlardan besleniyoruz. Demek ki bitkilerin de hizmet etmesi için hayvanlara ihtiyacı var.