Arama

Aşık Veysel hakkında bilinmeyenler

Âşık geleneğinin öncü isimlerinde Âşık Veysel, 124 yıl önce bugün doğdu. Şiirleriyle, türküleriyle insanlara yol gösteren Veysel, Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük ozanlarındandı. "Acı hayatım var. Fakat ben şikâyetçi değilim. Gözlerim kapanmış dünya bana zindan olmuş. Beni de dünya tanıtmış. Şikâyetçi değilim müsterihim." diyen büyük ozan bütün ömrü boyunca hep şükrederek yaşadı. Usta ozan Âşık Veysel'in hayatı hakkında az bilinenleri sizler için derledik.

  • 3
  • 11
EŞİNİN AYAKKABISINA BİR TOMAR PARA KOYDU
EŞİNİN AYAKKABISINA BİR TOMAR PARA KOYDU

Âşık Veysel'in küçük kızı Hayriye Özer, ünlü halk ozanının hiç bilinmeyen yanlarını 2005 yılında şu sözlerle anlattı:

"Babamı 25 yaşındayken Esma adlı köyün çok güzel kızlarından biriyle evlendirmişler. Ondan bir çocuğu olmuş, ama anasının memesi ağzına tıkanıp ölmüş. Derken Esma Hanım, evdeki yanaşmayla babamı bir başına bırakıp kaçmış. Babam, Esma'nın kaçacağını anlamış ama yapacağı bir şey yok.

Evde kimse yokken babam, Esma Hanım'ın çorabının içine biraz para koymuş. Evden kaçtıktan sonra iki sevgili Bafra'da bir çeşmenin başında serinliyor. O anda Esma Hanım, çorabını aralayınca paraları görmüş. Hemen anlamış, parayı kaçarsa sefil olmasın diye babamın koyduğunu.

Babam, sevgilisiyle evden kaçan ilk karısı Esma'yı meğer çok severmiş. Esma gittikten çok sonra bile babam hâlâ onu hayallerdi, köyün en güzel kadınlarından biriymiş. Bir gün kapıyı çalıp bana 'Çok başım ağrıyor kızım, babandan benim için bir ilaç iste?' dedi. Çok şaşırdım, 'Nasıl isteyebilirim Esma anne?' deyince, ısrar etti; 'Sen iste, o verir' dedi. Çekine çekine varıp söyledim babama. Elini cebine attı, çıkardığı aspirini avucumun içine koydu. O anda bana söylediği de hala kulağımda; 'Onun başı daha çok ağrıyacak.' Hakikaten dediği gibi de oldu, kadının hayatı perişanlıklarla geçti.

  • 4
  • 11
İNSANLARI AYAK SESİNDEN TANIRDI
İNSANLARI AYAK SESİNDEN TANIRDI

Veysel çocuklarına isimleriyle hitap ederdi bazen de 'kuzum, canım' diye ilaveler yapardı. Sessizce yanından süzülürken bile hangisinin olduğunu anlar, ismini söylerdi. O günlerde köyde gördüklerinden aklında kalanları hep sorardı. 'Yolun karşısında şu çalı vardı, filan yerde şu taş vardı, hálá duruyor mu' diye sorardı.

  • 5
  • 11
ŞİİRLERİNİ GECE YAZARDI
ŞİİRLERİNİ GECE YAZARDI

Âşık Veysel şiirlerini gece yazardı. Gündüzleri ise çoğu zaman ya uyurdu ya misafirleriyle konuşurdu. Yemeklerden en çok kuru fasulyeyi severdi. Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi'nde yatarken bile ona özel kuru fasulye yaparlardı.

Radyo dinlemeyi çok severdi bu yüzdendir radyosu hep başucunda dururdu. Haberlerin hiçbirini kaçırmazdı.

  • 6
  • 11
SAZ ACINDAN ÖLÜYOR!
SAZ ACINDAN ÖLÜYOR!

Âşık Veysel, kibirli bir adam değildi. Türkiye çapında ulaştığı şöhret, onu, yakın ve uzak çevresinden hiçbir zaman koparmadı. Kelimenin tam anlamıyla bir halk adamıydı. Siyasi bir rengi olmayan toplantılara katılır, çalar, söyler, kendisini dinletmesini bilirdi. Kibirli olmamakla birlikte bir köşede unutulmasına da katiyen katlanamazdı. Davet edildiği meclislerde söz biraz uzadı mı, Veysel elini masaya birkaç defa vurarak sesini yükseltirdi:

-Efendiler! Biz yiyip içiyoruz amma saz acından ölüyor!

Sonra sazını bağrına basar, o tamamen kendine has özelliğiyle Sivas ağzına güzellik kazandırıp çalıp söylerdi.

  • 7
  • 11
YALANIM VARSA İKİ GÖZÜM KÖR OLSUN!
YALANIM VARSA İKİ GÖZÜM KÖR OLSUN!

Veysel, içi-dışı birbirine uygun adamdı. Sade bir yaşayışı vardı. Şakalaşmaktan, nükte yapmaktan hoşlanırdı. Başından geçen bir olayı, olduğu gibi anlattıktan sonra:

-Yalanım varsa iki gözüm birden kör olsun, diyerek dizlerine vurur sonra hafifçe gülümserdi.

Öğretmen oğlu Bahri Şatıroğlu anlatıyor:

"Babam biraz rahatsızdı. İlçeden kaymakam, veteriner hekim ve jandarma komutanıyla Ankara'da trafik polisi olarak çalışan Höyük Köyü'nden Arif Bey, ziyaretlerine geldiler. Hoşbeşten sonra latifeler başladı.

O akşam misafirler, muhtarın davetlisiydiler. Babamı da alıp gittiler. Yiyip eğlendiler. Yatmak için bize geleceklerdi. Geç vakit kalktılar. Dışarıda, sicim gibi yağmur başlamıştı. Her taraftan sel gidiyordu. Babam, yolu iyi bildiği için hızlı hızlı yürüyordu. Diğerleri, karanlıkta nerenin yol nerenin bataklık olduğunu fark edemiyorlardı. Bu yüzden, adımlarını çok dikkatli atıyorlardı. Bir ara veteriner hekim bağırdı: 'Veysel! Ağır yürüsene, yetişemiyoruz!'. Babam şakaya başladı: 'Kör müsün? Benim geldiğim yerden sen de gel işte!'

Sözünü bitirmeden, kaymakam çamura battı. Düşenin kaymakam olduğunu anlamayan babam kahkahayı bastı: 'Hele bak hele! Birinci kör çamura düştü!'

Yağmur altında ve karanlıkta biraz daha yol aldılar. Trafik polisi Arif Bey, babamı adım adım takip ediyordu. Veteriner hekim, arkadan yine seslendi: 'Veysel! Sana ağır ol dedik ya! Neredeyse bir damdan aşağıya yuvarlanacağız!'

Babam, adımlarını daha da sıklaştırarak veterinere seslendi: 'Yol ortasında yavaşlamanın tehlikesini biliyor musun? Baksana! Trafik peşimi bırakmıyor.'

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN