Osmanlı orduları sefere nasıl çıkarlardı?
Osmanlı İmparatorluğu tarihi anlatılırken devamlı olarak yapılan savaşlardan bahsedilir. Ancak Osmanlı ordularının seferlere nasıl çıktıkları üzerinse fazla durulmaz. On binlerce kişilik ordular yüzlerce kilometrelik mesafelere nasıl gittiler? Osmanlı seferlerinin lojistiği nasıl gerçekleşirdi? Bütün Osmanlı ülkesi herhangi bir savaş sırasında anında harekete geçecek alt yapı ile donatılmıştı. Çünkü savaş kararı verildikten sonra alınacak günübirlik kararlarla on binlerce kişiyi harbe götürmek mümkün değildi.
Osmanlı İmparatorluğu'nda herhangi bir ülke ile savaşmaya karar verileceği zaman padişahın huzurunda bir meclis toplanırdı. Divân-ı Hümâyûn üyelerinin yanı sıra Kaptan Paşa, Şeyhülislâm, Yeniçeri Ağası ve bazı beylerbeyi ve komutanlarda katılırdı. Herkese söz hakkı verilerek fikri alınırdı. İlgililerden ordunun donanmanın ve hazinen durumu hakkında bilgi alınırdı. Bir yere savaş açmadan önce de devrin şeyhülislâmı veya önde giden din adamlarından savaşın meşruluğuna dair fetva alınırdı. Fetva alınıp savaş kararında ittifak edilince padişah tuğları Cebehâne'nin önüne dikilirdi. Bundan sonra da bütün Osmanlı ülkesi harekete geçirilirdi. Seferin yapılacağı yöndeki şehirlerde bulunan Osmanlı vali ve kadılarına emirler yazılarak yollar ve köprülerle ilgili yapılması gereken işlerin yerine getirilmesi emredilirdi. Yollar temizlenip genişletilir, üzerindeki engeller kaldırılır ve on binlerce askerin zorluk çekmeden geçebileceği hale getirilirdi. Harap köprüler tamir edilir. Eğer yıkılan varsa yeniden yapılırdı.
Bu ön tamirlerin yanı sıra sefer esnasında da ordunun önünde giden görevliler yolları düzenler, bataklık yerleri geçişe uygun duruma getirilir, köprüleri tamir ederlerdi. Öncüler düzelttikleri yollara işaret koyarak arkadan gelen ordunun doğru güzergâhı takip etmesini sağlardı.
En önemli meselelerden birisi de on binlerce kişinin yiyecek ihtiyacının karşılanmasıydı. İnsanların yanı sıra askerleri ve ordunun ağırlıklarını taşıyan hayvanların yemlerinin temini de gerekliydi. Bunu için sefer yolu üzerinde mahalli yöneticilere emirler gönderilir ve onların vasıtasıyla menzil adı verilen belli noktalarda gerekli ihtiyaçlar maddeleri ambarlarda depolanırdı. Zahire ambarları savaş olmadığı zamanlarda da muhtemel savaş bir savaş ihtimaline karşı devamlı olarak dolu tutulmaya çalışılırdı. Ambarlar için görevlendirilen memurlar buralardaki maddelerin kayıtlarını tutardı. Depolanan maddelerin ziyan olmaması için bu ambarların tavan ve duvarlarının sağlam olması, rutubet bulunmaması gerekliydi. Eğer depolardaki yiyecek çürürse hemen yerine yenisi konulurdu.
Menzillerde toplananlar, un, buğday, çavdar, darı, pirinç, arpa, yağ, bal, koyun, tavuk, ekmek, saman, ot ve odun gibi maddelerdi. Bu maddelerden depolanası uygun olmayanlar ise yol boyunca satın alınırdı. Bu maddeler ya devlet tarafından satın alınır ya da Avarız-ı Divaniye ve Tekâlif-i Örfiye adı verilen vergiler karşılığında halktan karşılanırdı. Odunun ihtiyaç duyduğu maddeler, genellikle sefer yolu üzerinde bulunan bölgelerden temin edilmekteydi. Eğer sefer yolu üzerindeki bölgelerde kıtlık varsa gereken yiyecekler uzak yerlerden satın alınarak getirilirdi. Örneğin,1578'de İran Seferi esnasında Erzurum ve Halep gibi yerlerde meydana gelen kıtlık yüzünden zahire sıkıntısı sebebiyle Rumeli bölgesinden, Boğdan'dan yiyecek satın alınmıştı. Devlet savaş zamanlarında satına adlığı yiyeceği piyasanın altında kendisinin belirlediği bir fiyata temin ederdi.
Sefer esnasında yiyecek sıkıntısı yaşanması durumunda askerler taşkınlık yapabilirdi. Ayrıca aç kalacak olan asker çevredeki köy ve kasabalara zarar verebilirdi. Bu da halkın Osmanlı yönetimine karşı soğuması demekti. Bu yüzden idarecilerin en fazla önem verdikleri hususların başında menzillerde zahire depolanması gelirdi. Yüz bin kişiyi geçen ordularla yapılan seferler, büyük bir disiplin içerisinde cereyan ederdi. Askerler sefer yolu üzerindeki köylülerin tarlalarına ve hayvanlarına fazla bir zarar verirlerse, zarara uğrayan kişi orduya gelerek durumu bildirirdi. Tarlası çiğnenmiş veya hayvanı alınmış birinin zararı devlet hazinesi tarafından karşılanırdı.