Arama

Mimarimizde geleneksel izler taşıyan 5 tarihi konak

Osmanlılarda konak kültürü, belirgin bir sosyal statüye işaret ederdi. Sultan ya da hanım sultanlara ait yapıların saray olarak tanımlanması, bu statünün vezir, paşa, ulema gibi devletin ileri gelenleriyle varlıklı kişileri kapsadığını gösterirdi. Taşın dantel gibi işlendiği tarihi yapılarıyla, köklü bir kültüre sahip olan ülkemizin konak kültürü de zengin bir miras olarak bizlere kaldı. İşte mimarimizde geleneksel izler taşıyan 5 tarihi konak...

Konağın günümüze ulaşabilen kısmını harem bölümüdür. "U" biçiminde bir kitle içinde toplanan harem bölümü üç katlı olup dış sofalı, eyvanlı, çift köşk odalı bir tasarım sergiler. En eski örneğine Topkapı Sarayı'nda Fâtih Sultan Mehmed dönemine ait Hazine Dairesi'nde rastlanan ve 17. yüzyıldan itibaren İstanbul çevresinde terkedilmeye başlanarak Anadolu'da ve Rumeli'de yaşatılmasına devam edilen dış sofalı ev tasarımı, bu konakta oldukça simetrik bir düzenleme ile ortaya çıkmaktadır.

Konağın oldukça farklı görünümler arz eden sokak ve avlu cepheleri, hareketli kitleleri ve uyumlu oranları ile dikkat çeker. Her katta "U" şeklinde avluyu kuşatan açık sofaların meydana getirdiği iç cephede üst üste bindirilmiş şahnişinler, merdivenler ve bağdâdî kemerlerin oluşturduğu revaklar hareketliliği sağlayan başlıca unsurlardır. Mimari ayrıntıları kadar süsleme programı açısından da geleneksel Türk mimarlığının ustaca kullanıldığı Çakırağa Konağı, Osmanlı barokunun sivil mimari alanındaki en başarılı örneklerinden biridir. Söz konusu üslûbun İstanbul dışındaki yerleşmelerde de benimsendiğini açıkça gösterir.

  • 4
  • 8
LATİFOĞLU KONAĞI
LATİFOĞLU KONAĞI

Tokat merkez Gaziosmanpaşa Bulvarı üzerinde bulunan Latifoğlu Konağı 1291 (1874) yılında Latifzâde Mûsâ ve Osman tarafından yaptırılır. Yapıda klasik üslûpta bazı eski parçaların kullanılması, burada daha önceleri bir evin bulunduğunu ve Latifoğlu Konağı'nın söz konusu evin yerine onun bazı parçalarından da yararlanmak suretiyle yapıldığını gösterir. Bilhassa iç kısımdaki süslemeleriyle dikkat çeken iki katlı konak Türk ev mimarisinde "dış sofalı" denilen plan tipine göre inşa edilmiştir. "L" şeklinde bir planın görüldüğü konağın arkasında, ortasında geniş havuza sahip taş döşeli bir avlu bulunur.

Birinci katta yer alan sofaya, günlük işlerin yapıldığı aynı zamanda mutfak olarak da kullanılan "aşevi" veya "işevi" denilen bölüm, "hamam odası" da denilen oturma odası ve küçük bir oda açılır. İkinci kattaki sofa, konağın haremlik-selamlık bölümünü ayırır. Konağın bu katında "Paşa Odası" denilen selamlık bölümü "Havuzbaşı Odası" denilen harem bölümü, yatak odası ve küçük bir oda yer alır. Alçı işçiliği, Paşa odası ve havuzbaşı odasının alçı kalıp üzerine boya bezemeli ocaklarında ve tepe pencerelerinde görülmektedir. Alçılı vitray tepe pencerelerinde "Mühr-ü Süleyman" denilen motif kullanılmıştır.

Konağın bugün beyaz bir badana tabakasıyla örtülü beden duvarlarının ağaç karkasların arasının kerpiçle doldurulmasından ibaret bir teknikle (hımış) örüldüğü bilinmektedir. Alaturka kiremit kaplı kırma bir çatısı olan yapıda çatı ile beden duvarlarını dışa taşkın geniş bir saçak ayırır. Ahşap saçağın alt yüzeyi bezemelidir.

Uzun yıllar kendi haline terkedilen ve bu sebeple tahribata uğrayan yapı, kapsamlı bir restorasyonun ardından 1989 yılında müze olarak ziyarete açılır. Geçirdiği restorasyonla bugün tamamen yenilenmiş olan Latifoğlu Konağı dış sofalı tipteki planıyla geleneksel Türk evlerine ait bir şemayı sürdürür. Yapının cephe mimarisi ve süsleme özelliklerinde ait olduğu dönemin etkisi açıkça görülür. Konağın üst katında porselen eşya, silâh, takı ve el işlerinden oluşan eserler sergilenmektedir.

  • 6
  • 8
ALTUNÎZÂDE KONAĞI
ALTUNÎZÂDE KONAĞI

Tophanelioğlu caddesi üzerinde büyük bir bahçe içinde yer alan konak, yaklaşık 480 m2'lik bir alana inşa edilmiştir. Altunîzâde İsmâil Zühdü Paşa tarafından, karşısında bulunan 1282 (1865-66) tarihli külliyeden önce yaptırıldığı bilinir. Harem ve selâmlık kısımlarının ayrı ayrı planlanmış olmasıyla dikkati çeker.

Bugün yalnız harem kısmı mevcut olup üç katlıdır. Bina, arazinin hafif meyilli olmasından dolayı doğu yönünde subasman (Subasman, yapıda zemin kotunun (sıfır kotu, giriş kotu) altında kalan ama toprağa gömülü olmayan bölümü ifade eder.) üzerine oturtulmuş ve bodrum bu kısma yerleştirilmiştir. Tam simetrik bir plana sahip bulunan yapının üç katı da aynı şekilde düzenlenmiştir. Katların hiçbirinde mutfak ve banyo bulunmaması, bu hizmet birimlerinin binadan ayrı olarak tasarlandıklarını göstermekte ise de izlerine bugüne kadar rastlanmamıştır.

Yapının mimarisinde genel olarak Türk sivil mimarisinin geleneksel izleri görülmekte ise de planlamada ve motiflerin kullanımında serbest bir uygulamaya girilerek yeni bir senteze ulaşılmıştır. Halen harap vaziyette bulunan ve özel bir şirket tarafından satın alınan köşk, aynı planda içten betonarme dıştan ahşap olarak yeniden yapılmak üzere 1989 yılında yıktırılmış, ikinci kattaki manzara resimleri de sergilenmek üzere korunmaya alınmıştır.

  • 7
  • 8
İSMAİL BEY KONAĞI
İSMAİL BEY KONAĞI

İsmail Bey Konağı, adını Hacı İsmail Ağa'dan alır. Hacı İsmail Ağa, Fatih Sultan Mehmet'in öz dayısıdır ve İstanbul'un fethinde emrindeki askerleriyle birlikte büyük rol oynamıştır. Rivayet edilir ki; Fatih Sultan Mehmet, dönemin Kastamonu valisi olan dayısı Hacı İsmail Ağa'dan İstanbul'un fethi için destek talebinde bulunur. Bu talebe kayıtsız kalmayan Hacı İsmail Ağa fetihteki nüfuzu ve başarısıyla Fatih Sultan Mehmet'in minnettarlığını kazanmıştır.

Fakat dayısının gücünün farkında olan Fatih Sultan Mehmet bu gücün iktidarlığını riske edebileceği ihtimalini düşünür ve Hacı İsmail'i Priştina Valiliği'ne atar. Nitekim Hacı İsmail, uzun yıllar Priştina valisi olarak görev yapar ve ömrü Priştina'da nihayet bulur. Kabri Priştina'dadır. İsmail Bey Konağı, Hacı İsmail Ağa'nın Kastamonu Valisi olarak hayatını sürdüğü dönemden Kastamonu halkına miras olup günümüzde Otel ve Restoran olarak ziyaretçilere hizmet vermektedir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN