Arama

Tiyatromuzda iz bırakan unutulmaz 11 oyun

Öteki sanatlarımız arasında tarihi en yeni olanlardan biri de tiyatrodur. Hayatı merkeze alarak insana yönelen bir sanat dalı olan tiyatroların ülkemizde sahnelenen bazı oyunları ilk temsilinden itibaren büyük yankı uyandırdı. Bunlardan biri olan ilk epik tiyatro oyunumuz Keşanlı Ali Destanı'nın 493 kez sahnelendiğini biliyor muydunuz? İşte sizler için tiyatromuzda iz bırakan 11 oyunu derledik.

  • 2
  • 12
CİBALİ KARAKOLU
CİBALİ KARAKOLU

Yazan: Henri Keroul , Albert Barre

Cibali Karakolu hali hazırda varlığını koruyan pek çok gerçeğe ışık tutarak geçmişten günümüzü yansıtan eleştirel bir ayna olmayı başarıyor. Öğrenilmiş kadın erkek ilişkileri başta olmak üzere, paranın ilişkilerdeki etkisi, çeşitli kurumlardaki eksikliklerin neden olduğu yetersizlik, toplumsal ve politik yaşama dair eleştirilerle biçimlenen oyun, güldürmek kadar yeniden cevaplanması gereken pek çok soruyu da beraberinde getiriyor.

1951 yılında Muammer Karaca'nın kurduğu Muammer Karaca Tiyatrosu'nın açılış oyunu olarak oynandıktan sonra Türkiye'nin en uzun süre afişte kalan oyunu oldu. 1966 yılında filmi de yapıldı. 1980'li ve 1990'lı yıllarda Nejat Uygur tarafından tekrar sahneye kondu.

  • 3
  • 12
LÜKÜS HAYAT
LÜKÜS HAYAT

Yazan: Ekrem Reşit Rey

Müziklerini Cemal Reşit Rey'in bestelediği, Türk tiyatrosunun yaşayan efsanesi Haldun Dormen'in yönettiği bir Türk müzikali klasiği "Lüküs Hayat", cumhuriyetin 10. yılında kutlamalar için sahnelendi. Eser, Türk toplumunun Batı ile yüzleşmesi ve bu çerçevede yaşanan gülünçlükleri sahneye taşıyor.

Varoş mahallelerinde küçük hırsızlıklarla geçinen Rıza ile Tevfik'in, kendileri için çok yabancı olan bir zengin evine girince kendilerini kıyafet balosunda bulurlar. İkilinin içine düştüğü bu yeni ortam, batılılaşma özentisinin ortasına düşmüş halktan insanların durumudur. Çelişkilerin iyice keskinleştiği yaşam biçimleri komik olaylara neden olur.

1951 yılında Muammer Karaca'nın kurduğu Muammer Karaca Tiyatrosu'nın açılış oyunu olarak oynandıktan sonra Türkiye'nin en uzun süre afişte kalan oyunu oldu. 1966 yılında filmi de yapıldı. 1980'li ve 1990'lı yıllarda Nejat Uygur tarafından tekrar sahneye kondu.

  • 4
  • 12
KEŞANLI ALİ DESTANI
KEŞANLI ALİ DESTANI

Yazan: Haldun Taner

Keşanlı Ali Destanı, pek çok farklı dile çevrilerek dünyanın farklı ülkelerinde sahnelendi. Türk tiyatrosuna yıllarca öncülük eden Keşanlı Ali Destanı oyunu Haldun Taner'e ait önemli bir eserdi.

Pek çok farklı dile çevrilerek dünyanın farklı ülkelerinde sahnelenmiş ve Türk tiyatrosuna yıllarca öncülük etmiş bir oyun olan Keşanlı Ali Destanı, Haldun Taner'e ait önemli bir eserdi. Epik tiyatronun en önemli örneklerinden biri olan bu oyun, ilk kez 31 Mart 1964 tarihinde Gülriz Sururi-Engin Cezzar tiyatrosunda sahnelendi. 1970 yılına gelinceye kadar Türkiye'nin büyük kentlerinde toplam 493 kez sahnelenen Keşanlı Ali Destanı, aradan yıllar geçmesine rağmen Türk tiyatrosunun temel taşlarından olma özelliğini yitirmedi. Oyunun TRT için çekilen dizi ve sinema filmi uyarlamalarının yönetmenliğini Genco Erkal üstlendi

  • 5
  • 12
PAYDOS
PAYDOS

Yazan: Cevat Fehmi Başkut

Oyunda, öğretmenlerin toplumdaki seçkin yerini kaybettiği dönemde, kendini öğrencilerine adamış bir eğitim neferini anlatır. Köşe dönücüler, gericiler, sindikleri yerlerden çıkmaya, rantla, vurgunla elde ettikleri kazançlarıyla toplumun üst basamaklarına doğru tırmanmaya başlamış ve edindikleriyle görgüsüzce övünürlerken bunların iftirasına uğrayıp meslekten ayrılma durumunda kalan öğretmen bakkallık yapar. Son sahnede, gece inmeye başlarken boşalan dükkânında bakkal, hala içinden bir türlü atamadığı öğretmenlik tutkusuyla, çocuklarına hayali bir ders verir ve "Paydos çocuklar, paydos" sözleri üzerine perde iner.

1947 yılında Cevat Fehmi tarafından yazılan oyun ilk kez 1948-49 oyun sezonunda Ankara Devlet Tiyatrosu Tatbikat Sahnesi'nde Şehir Tiyatrosu'nda sahnelendi. Daha sonra İstanbul Şehir Tiyatroları'nda 140 kez sahnelendi. Başkut'un en ünlü oyunu Paydos, yurtdışında oynanan ilk Türk oyunu oldu. Plağa da okunan Paydos, 1968 yılında Ülkü Erakalın tarafından beyazperdeye de aktarıldı.

  • 6
  • 12
TOHUM
TOHUM

Yazan : Necip Fazıl Kısakürek

Muhsin Ertuğrul, bir yemekte; «Niçin bir piyes yazmıyorsun?» sorusuyla tiyatroyu, "hayatın (kantite) gibi değersiz ve geçici yüzünü değil, (kalite) gibi derin ve sonsuz şahsiyetini zapteden ve onu molozlarından ayıklayarak tasfiye eden, tıpkısını, fakat başka türlüsünü gösteren mistik bir ayna" olarak gören Necip Fazıl'ın yıllardır içinde gömülü bir hasrete dokunur. O anda, Şehir tiyatrosuna bir eser teslim etmek için sadece 20 günlük bir süre kaldı. Hemen kararını verir ve 7 gün içinde "Tohum"u bitirir.

1935 senesinde Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenen "Tohum" piyesinde olay, Anadolu'nun işgal edilmiş bir köşesinde, Maraş'ta cereyan eder. Vatan sadece bir toprak parçasından ibaret değildir. Dolayısıyla vatanı müdafaanın gizlediği bir aksiyon; aksiyonun gizlediği bir fikir ve fikrin gizlediği mahrem bir benlik olmak gerekir. Tohum, millî mücadeleyi, Anadolu halkının öz benliğinde mevcut ruhun bir fışkırışı olarak gösterir.

Tohum'un kısa bir değerlendirmesi Peyami Safa tarafından Hafta Mecmuası'nda yapılmış ve bu yazı piyesin son sayfalarında "Tohum" adıyla yer aldı. "Necip'in eserinde Millî Mücadele sadece mazlum bir milletin emperyalizme karşı ayaklanması ve Anadolu, sadece bir istihsal perspektifi içinde mütalâa edilecek alelâde bir toprak yığını, ruhsuz ve şapşal bir tabiat parçası değildir. Bu yepyeni idealist görüşle Anadolu bir seyyah fotoğrafçının filme çektiği standardize bir dere, tepe, yayla, toprak manzarası değildir. Basit ve geçici gözün gördüğü Anadolu'nun altında bir de görünmeyen, hakikî Anadolu vardır. Anadolu'yu anlamak, mevzuu anlamaktır. Nitekim her şeyi anlamak da yine Tohumun beşerce mümkün olabilecek en geniş idrakine varmak demektir."

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN