Arama

"Kimse bizi çalılardan korumaya kendini görevli hissetmiyor"

Dr. Necdet Subaşı ile Gazze'yi, kelimeler ve kavramları, insana dair, anlama dair opsiyonları ve fırsatları konuştuk. Bir ucunda okumak, bir ucunda tefekkür dediğimiz şeylere, kendi içimizdeki yolculukları devam ettirmenin yollarına değindik. İşte, Necdet Subaşı ile yazmaya, okumaya ve insana dair kapsamlı röportajımız...

🔹 Betül Sav: Öncelikle sosyolog yazar Necdet Subaşı kimdir? Hikayenizi kısaca anlatabilir misiniz?

🔹 Necdet Subaşı: Ben 1961'de Artvin'de doğdum. Şavşatlıyım. Bunu böyle her programda söylemeyi bir alışkanlık haline getirdim. Şavşat güzel bir yer biliyorsunuz. Uzun süreli çocukluğum orada geçti. Sonra Konya. İlerleyen süreçlerde Erzurum, Balıkesir, Muğla ve tabi ki sonra Ankara. Buralarda ilerleyen ama nerede tamamlanacağını bilmediğim bir hayat. İlahiyat okudum. Doktoram da din sosyolojisi alanında.

🔹 O alandaki tercihlerim ister istemez sosyolojinin değişik alanlarına da yönelmeme fırsat verdi. Biraz sosyoloji biraz edebiyat biraz da üstlendiğim resmi pozisyonlardan dolayı bir şekilde uğraşmak zorunda olduğum konular, hepsi bir arada olunca Necdet Subaşı doğdu.

🔹 Betül Sav: Hocam sosyolojiye ilginiz nasıl başladı?

🔹 Necdet Subaşı: Bizim kuşak, sosyolojiye ilgi duyan bir kuşaktı. İçeriğini, nelerle ilgilendiğini, nelerin halledebilecek bir disiplin olduğunu bilmeksizin biraz moda bir ilgiyle sosyolojiye yöneldik. Bu moda ilgiler zamanla daha derinlikli ve incelikli bir okumaya, bu konularda derinleşmeye yönelik fırsatlar üretmeye başladı.

🔹 Çok erken dönemlerde sosyolojiye olan ilgimin arkasında saygı duyduğum büyüklerimin etkisi olmuştur. Ama kendim de bu alanda anlama, derinleşme konusunda bir çaba içindeydim. Biraz da şundan; etrafımızda olup biten bir sürü şey var. Bunları nasıl anlamak gerekir? O dönemde sanki bütün bunları çözümlemek için sosyoloji çok elverişli bir anahtarmış gibi görünüyordu. Şimdi o fikirde değilim. İnsanın çevresinde olup bitenleri anlaması için sadece bir disiplinle yetinerek o disiplinin sınırlarında dolaşarak bir cevap bulacağı kanaatini taşımıyorum.

🔹 Oldukça erken sayılabilecek yaşlarda, sosyolojinin bir kültür sayılabilecek metinlerini takip etmeye başladım. Onları okumaya çalıştım. Fakat disiplinsiz bir okuma bunlar kuralsız, biraz keyfi. Sonra bu doktora süreci bütün bu okumaların daha derli toplu, düzenli, sonuç alınabilir şekilde ilerlemesine fırsat verdi. O gün bugündür de elimden geldiğince farklı disiplinlerin katkılarını da gözeterek onlarla da içli dışlı olmayı arzu ederek bir şekilde yaşadığımız hayatı anlamaya çalışıyorum.

🔹 Anlıyor muyum? Verdiğim cevaplar beni uzun süreli tatmin edecek cevaplar değil. Yani birkaç yıl idare edebileceğim cevaplara erişebiliyorum. Ama sonra farklı bakış açıları, farklı perspektifler doğal olarak şimdiye kadar bizi tatmin eden cevapların yetersiz olduğunu söylüyor, bu da hoşuma gidiyor.

🔹Necdet Subaşı: Bir kararda durmamanın insana kazandırdığı müthiş bir coşku da var. Sosyoloji ile olan ilgim böyle bir şey. Sosyoloji akademi hayatında doğal olarak kendimi içinde bulduğum, dolayısıyla bir disiplin içinde yürümek nedir dediğimizde cevap olarak verilebilecek bir alan. Ama ben bu alana sıkışıp kalmayı, bu alanın sınırlılıklarıyla ilerlemeyi doğru bulmuyorum.

🔹 Açıkçası bu konularda yola çıkmış olanlar varsa onlara da bunu söylemek isterim. Çevremizde o kadar girift kompleks olaylar var ki bu olayları bir disiplinin kendi yağı ile kavrulan söylemleriyle, kendi yağı ile kavrulan kavramlarıyla çözümlemek çok zor görünüyor. Şimdi içine dahil olduğumuz o karmaşık akışına baktığımızda kültüre, siyasete, psikolojiye, dine, teolojiye, ekonomiye o kadar çok şeye bakmanız gerekiyor ki bu bakışları ihmal ettiğimiz zaman çok tekil bir fenomenle karşı karşıyaymışız gibi düşünülebilir.

🔹 Betül Sav: Zaten bu kavram ve sentez kabiliyetine sahip birisiniz hocam. Özellikle şunu sormak istiyorum kavramlara yöneliş sebebiniz nedir?

🔹 Necdet Subaşı: Bir kavramın soyunu, soy kütüğünü, soy ağacını, cinsiyetini öğrenmeyi, o kavramın hangi iklimin atmosferi olduğunu ortaya çıkarmayı çok seviyorum. Bugün karşımızda duran herhangi bir kavramın aslında hangi süreçlerin, hangi bağlamların ürünü olduğunu açığa çıkarmayı tabi ki çok değerli buluyorum. Kavramların paketlenmiş ve bize ulaşmış halleriyle yetinmeyi doğru bulmuyorum, bir hikayesi olduğunu düşünüyorum. Ben biraz hikaye takipçisiyim, yani herhangi bir kavramın neyi nasıl açıklamak üzere ihdas edildiğini, ortaya atıldığını, tedavüle sokulduğunu anlamaya çalışıyorum.

🔹 Aslında her kavram varlık dünyasında tanımlamaya çalıştığımız, anlamaya çalıştığımız olguyu başkalarından ayırmak, onu başkalarıyla karıştırmamak için kullandığımız bir araç. Birine bir kavram olarak tanımlama getirdiğimizde onu biricikleştiriyoruz. Onu o tanım içerisinde, o kavramsallaştırma içerisinde görünür, bilinir, tanınır hale getiriyoruz. Öyle olunca bütün yaşamı, okumaları, ürettiği metinler, akademik katkılar vs. kavramlarla ilerlediğinde ister istemez bütün bu dağarcığınızı da gözden geçirmek, bu kavramları ne ölçüde doğru bir yerde kullanıyorum. Ne ölçüde anlamlarına sadık bir şekilde ilerliyorum? Bunları yapmak gerekiyor.

🔹 Benimkisi bir meraktan, geçici bir ilgiden çok; işi sağlam bir şekilde anlamaya yönelik çabanın ürünü. Herhangi bir kavramın hayatımıza ne diye girdiğini, o kavramla kurduğumuz yakınlığın, ünsiyetin ne diye farklı ve biricik olduğunu görmek istiyorum. Bu da o kavramla daha yakın bir temasa girmeyi zorunlu kılıyor.

🔹 Betül Sav: Bir de "Yer Bildirimleri" ve "Bilme Biçimleri" hazırlığında olduğunuz bir kitabınız var.

🔹 Necdet Subaşı: O kavramlarla yakın zamanlarda ilgilenmeye başladım. Aslında üretmeye ve içini doldurmaya gayret ediyorum. Bu kavramlar bir yerden aldığım bir şey değil. Aslında "yer bildirimleri", gündelik hayatta çok kullandığımız bir sözcük. Yani "konumu bildir, gelip seni alayım" dediklerinde sizin bir yerde durduğunuzu ve orayı enlem, boylam, derece olarak bildirmenizi istiyor. Ben onu "Acaba insanlar fiziksel olarak bir yerdeyseler düşünsel olarak nerededirler, bilişsel olarak nerededirler, duygu dünyaları nerede demir atmıştır?" diye merak ediyorum. Mesela, "Sen neredesin Betül?" dediğimde bana fiziksel olarak bir yer bildirebiliyorsun net. "Peki düşünsel olarak neredesin?"

🔹 Dolayısıyla "Yer Bildirimleri" eserinde insanın o karmaşık serüveni içerisindeki bunun akışında pek çok şey var. Yani, ben dediğimizde bile onun bileşenleri birbirinden ayrı pek çok şeyi kapsıyor. Tarih, coğrafya, kültür, ideolojiler, paradigmalar bir sürü şey var.

🔹 "Ben herhangi bir konuda şimdi böyle düşünüyorum" dediğimde böyle düşünmemi zorunlu kılan, beni böyle düşünmeye ikna eden ve böyle düşünmeyi benim için anlamlı kılan bir hikâyenin sonucunu aslında sizinle paylaşmış oluyorum. "Niye ben buradayım ve ne diye böyle düşünüyorum?" Bu herhalde içinde, deneyiminde değil mi? Tecrübenin de yer aldığı ama farklı bilgilerin farklı öğrenme süreçlerinin de katkı sunduğu çok büyük bir buluşma noktası. Mesela insan bazen tarihte nerede olduğunu söylemek ister. Bazen coğrafyanın neresinde olduğunu açıklığa kavuşturmak ister. Bazen geleneğin neresinde durmamız gerektiği konusunda bir karar vermeye mecbur kalır.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN