Arama

İstanbul'a hayran olan Fransız yazar; Theophile Gautier

Dünya edebiyatının önemli yazarlarından Theophile Gautier, çıktığı Doğu seyahatinde İstanbul'a geldi. Burada Batılı seyyahların aksine ön yargıdan uzak, başında fes, ayağına giydiği çarıkla gezerek şehri tanımaya çalıştı. Kahvehanelerden mezarlıklara, Ramazan eğlencelerinden Cuma selamlığına, Tophane'deki Karagöz oyunlarından bayram şenliklerine kadar ilgisini cezbeden birçok ayrıntıyla karşılaştı. İstanbul'u dünyanın en güzel şehri olarak nitelendiren Gautier, bir Ramazan gecesini nasıl anlattı?

  • 3
  • 12
FES VE ÇARIKLA İSTANBUL'U GEZDİ
FES VE ÇARIKLA İSTANBUL’U GEZDİ

Seyahat tarihini özellikle Ramazan ayına denk getiren Gautier, İstanbul'a gelmiş bir Avrupalının merak ettiği neredeyse her şeyi tecrübe etti.

Başına geçirdiği fesi, tuniği ve çarığıyla sokaklarda dolaştı. Kahvehanelerden mezarlıklara, Ramazan eğlencelerinden Cuma selamlığına, Tophane'deki Karagöz oyunlarından bayram şenliklerine kadar ilgisini cezbeden birçok ayrıntıyla karşılaştı.

Gautier, daha önce İstanbul'a geldiklerinde sadece büyük mimari eserleri görüp de dönenleri anlayamaz. Onların aksine İstanbul'un ara sokaklarında neredeyse kaybolurcasına gezdi ve seyahat notlarını böylece tuttu.

Evinde, dünyanın dört bir tarafından getirttiği eşyaların ortasında, özel yaptırdığı koltuğuna, Türk usulü bağdaş kurarak oturup kedisini sevdiğini anlatan Theophile Gautier,1872'de vefat etti. İşte Gautier'in "dünyanın en güzel şehri" olarak nitelendirdiği İstanbul'a dair gözlemleri...

  • 6
  • 12
HALİÇ’İN MUHTEŞEM MANZARASI
HALİÇ’İN MUHTEŞEM MANZARASI

"Haliç'e giden yokuşu inmeden önce bir süre durdum, gözlerimin önüne serilen muhteşem manzarayı seyrettim. İlk planda Tepebaşı'ndan, servilerin ve mezarların bulunduğu yamaçtan; ikinci plan Kasımpaşa'nın kahverengi kiremitleri ve kırmızı evlerinden; üçüncü plan Sarayburnu'ndan Avrupa'nın yumuşak sularına kadar uzanan körfezin mavi sularından, dördüncü plan ise İstanbul'un amfiteatr şeklinde yayıldığı tepelerin oluşturduğu kıvrımlı çizgilerden oluşuyordu.

Çarşıların mavi kubbeleri, camilerin beyaz minareleri, eski Valens sukemerinin kemerleri gökle zıtlık oluşturup, siyah dantel gibi duruyordu, öbek öbek toplanmış servi ve çınar ağaçları, çatıların köşeleri, Yedikule'den Eyüp'e kadar uzanan bu muhteşem ufuk çizgisini renklendiriyordu."

"En güzellerinden biri diye bilindiği halde hiçbir yönü Doğu'yla ilgili efsaneleri hatırlatmayan bu kahvelerden birini size anlatayım. Tonozlu, on iki ayak genişliğinde kara şeklinde, beyaz badanalı bir yer düşününüz; hasır kaplı çepeçevre bir sedir, arka duvarda insan boyutunda bir tahta kaplama.

Ortada üst üste oturtulmuş oryantal üç fıskiyenin döküldüğü küçük havuzu olan bir mermer çeşme; incecik bir fıskiyeden fışkıran su şırıl şırıl dökülüyor. Köşede, müşteriler istedikçe içinde kahvenin sarı bakır cezvelerde fincan fincan pişirildiği, ateş pırıldayan, körüklü bir ocak.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN