Arama

10 maddede Simurg'un hikayesi

Simurg'un, Türk ve dünya kültüründe önemli yeri olan, kimseye muhtaç olmadan kendi başına yaşayan, küllerinden doğan bir kuş olduğunu biliyor muydunuz? Peki, Simurg'a nasıl bakmalıyız? Sümerlilerin Zû kuşu, Hintlilerin Garuda, Arapların Anka veya Eski Mısırlıların Phoenix kuşu olarak mı? Sizler için 10 maddede Simurg'un hikayesini derledik.

  • 1
  • 10
SİMURG NE DEMEKTİR?
SİMURG NE DEMEKTİR?

Dehân-ı yârdır hep güft u gûy-ı ehl-i dil Gâlib

'Aceb 'ankâ-yı ma'nâ nâm u şân ister mi ister yâ

Şeyh Galib

Fars mitolojisinde Simurg, Arap mitolojisinde Anka, adı verilen efsanevi bir kuşun varlığına inanılırdı. İslamiyet'ten sonra bu iki mevhum kuşun ortak noktaları birleştirildi, böylece Müslüman milletler arasında ortak bir inanç meydana geldi. Farsça'daki kelime anlamı "otuz kuş" demek olan Simurg için yine yaygın olarak; Devlet kuşu, Tuğrul, Hüma, Anka-yi mugrip, Sirenk, Zümrüt ve Zümrüdü Anka gibi isimler kullanıldı.

Efsanelere göre Kaf Dağı'nın tepesinde direkleri abanoz, sandal ve öd ağacından yapılmış köşk benzeri bir yuvada yaşayan Simurg'un cüssesi ise çok iri olup "uçtuğu zaman hava kararır" ve "yağmuru mercan olan bir buluta benzer". Uçarken sel sesine veya gök gürültüsüne benzer sesler çıkarır. Simurg, çok parlaktır bakanın gözler kamaşır. İnsanlar gibi düşünür ve konuşur. Çok geniş bilgi ve hünerlere sahiptir; kendisine başvuran hükümdar ve kahramanlara akıl hocalığı yapar.

  • 2
  • 10
SİMURG'UN EN BELİRGİN ÖZELLİĞİ
SİMURG’UN EN BELİRGİN ÖZELLİĞİ

Cîfe-i dünyâ değil kerkes gibi matlûbumuz

Bir bölük ankālarız Kāf-ı kanâat bekleriz"

Fuzûlî

Simurg'un en belirgin özelliği, kimseye muhtaç olmadan kendi başına yaşadığı için 'kanaati' temsil etmesidir. Bundan kinaye olarak kanaat sahiplerine "ankāmeşrep", "ankā-tabiat" denir. Zamanla birlikte, 'Kaf Dağı' gibi efsanevî bir yerde yaşadığı için bu kelimeyle birlikte çeşitli şekillerde kullanıldı.

"Kāf-ı kanâat beklemek" tabirinde görüldüğü üzere kanaat sahibi ve alçak gönüllü, her şeye ve herkese eğilmeyen, kimseye minnet etmeyen, uzlete çekilmiş kişileri ifade eder.

  • 3
  • 10
ALLAH'A YAKINLAŞMANIN TEMSİLİ
ALLAH’A YAKINLAŞMANIN TEMSİLİ

"Bî-vücûd olmak gibi yoktur cihânın râhatı

Gör ki sîmurgun ne dâmı var ne de sayyâdı var"

Râgıb Paşa

Tasavvuf düşüncesi sembolik ifadeye çok müsaittir. Anka ve Simurg, Divan Şiirinde en çok kullanılan ve en ilginç, en işlek mitolojik unsurlardan ve simgelerden biridir. Edebiyatta Anka ve Simurg, çoğunlukla tasavvufi olarak, olgunluğu ve Allah'a yaklaşmayı temsil eder.

İsmi var cismi yok olduğu için bu sıfatla anılmak istenen şeyler için de kullanılır ve bu özelliği sebebiyle kimseden bir şey beklemeden darda kalan herkese yardım eden bir varlık hüviyeti kazanır. Kaf Dağı'nı aşabilmek ve göğe yükselebilmek için Simurg'a binmek gerekir.

  • 4
  • 10
ŞEHNAME'DE SİMURG NASIL GEÇER?
ŞEHNAME’DE SİMURG NASIL GEÇER?

Simurg, Şehname'de sadece ilahî güçlerle donanmış bir yaratık olarak değil, aynı zamanda bütün evrenin sırlarından haberdar olan, zorlukları aşabilen, geleceği gören yeteneklere sahip bir yaratık olarak kabul edilir. Çok iri yapısı, son derece güçlü olması, Elburz dağında yuvasının bulunması, bilge ve akıllı olması, aynı zamanda evrenin gizliliklerini bilmesi, her hastalığa çare bulması ve her sorunu çözebilecek bilgilere sahip olması Simurg'un özelliklerindendir.

Şehname'de Simurg, Zal ve Rüstem destanlarında şöyle geçer: İran'ın meşhur pehlivanı Sam'ın bir oğlu oldu. Ancak bu çocuğun saçları ve vücudunun tüyleri bembeyazdı. Sam, bu Ehrimen yavrusu çocuğun ortadan kaldırılmasını emretti. İnsanlardan uzak, güneşe yakın Elburz dağına götürüp çocuğu bıraktılar. Sîmurg gördü ve yuvasına götürdü; onu besleyip korudu. Çocuk büyüyüp delikanlı olduktan sonra, onun yaşadığı etrafta duyuldu; Sam da rüyasında gördü. Sam oğlunu aramak için o dağa gitti. Simurg, Sam'ın çocuğunu almak için geldiğini görünce, durumu çocuğa anlattı ve onu babasıyla gitmeğe ikna etti. Ona kanadından bir tüy verdi; sıkıntıda kaldığı zaman, o tüyden bir parça koparıp ateşe atarak kendisini yardıma çağırabileceğini söyledi. Simurg çocuğu babasına teslim etti. Simurg çocuğa Destan-ı Zend adını vermişti; Sam da oğluna Zâl-ı Zer adını verdi.

Sîmurg, bir de Rüstem'in doğumu sırasında meydana çıkar. Zâl'ın eşi Rûdâbe, hamilelik süresi dolup zamanı geçtiği halde doğuramamaktadır. Hem eşinin hem çocuğunun ölüm tehlikesi olduğunu öğrenen Zâl, Sîmurg'u çağırmayı düşünür ve onun kendisine verdiği kanat tüyünden bir parça kopararak ateşe atar. "Hemen hava kararır, o, yeryüzüne hâkim olan kuş, döktüğü yağmur mercan, mercan değil hatta can rahatlığı olan bir bulut gibi aşağıya" iner.

Sîmurg, Zâl'ı teselli ettikten sonra, bilgili, becerikli bir kişi bulmasını ve keskin bir hançer getirilmesini ister. Getirilen bilgili kişi, Sîmurg'un tarifleriyle, sezaryen gibi bir ameliyat ile çocuğu anasının karnından alır. Sîmurg yaranın çabuk iyileşmesi için ilaç tarif eder; kendi tüyünden de vererek yaraya sürülmesini söyler. Böylece Zâl'ın oğlu Rüstem'in doğumunu Simurg yaptırmıştır.

  • 5
  • 10
RİVAYET ODUR Kİ
RİVAYET ODUR Kİ

Öyle yaksın beni kim âteş-i reng-â-rengim

Murg-i 'ankâ çıka hâkister-i hâşâkimden

Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesiymiş.

Kuşlar, Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.

Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi... İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri... Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş.

"Aşk denizi"nden geçmişler önce. "Ayrılık vadisi"nden uçmuşlar. "Hırs ovası"nı aşıp, "kıskançlık gölü"ne sapmışlar. Kuşların kimi "Aşk denizi"ne dalmış, kimi "Ayrılık vadisi"nde kopmuş sürüden. Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle.Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp. Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş, oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış. Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış. Baykuş yıkıntılarını özlemiş. Balıkçıl kuşu bataklığını…Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yok oluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş. Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.

Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: "Si"; "otuz" demektir, murg" ise "kuş". Simurg'un yuvasını bulunca öğrenmişler ki; "Simurg - otuz kuş" demekmiş. Onların hepsi Simurg"muş. Her biri de Simurg'muş. 30 kuş anlar ki, aradıkları sultan kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN