Ediplerin gözünden Mehmet Akif
Mehmet Akif... Yalnızca yazdıklarıyla değil, yaşamı ve duruşuyla örnek bir şahsiyet... Antolojilerin sıradan bir şair deyip geçemeyeceği kadar büyük şiirlerin şairi... İstiklal Marşı, Çanakkale Şehitlerine, Bülbül ve daha nicesi... Yazdığı manzum ve mensur eserlerle, çıkardığı yayınlarla, edebiyatı bâtıl ve yanlışa karşı bir kılıç olarak kullanmış, doğrularından dönmemiştir. Bir aralık günü dünyaya gelen şair, yine bir aralık günü Hakk'a yürümüştür. Ölümünün 86. yılında ediplerin Milli Şair için yazdıklarını sizler için derledik.
◾ "Bülbül" ve "İstiklal Marşı" ölüm kalım günlerinin Safahat'a kattığı destan parçalarıdır. Ve o günün bir daha yaşanamaz macerasının kelam anıtları...
◾Yeni Devlet, kendini kurmaya ve derleyip toplamaya başlarken Âkif, Ankara'da Tacettin Dergâhı'na yerleşmiş, bir yandan İstiklâl Savaşı'nın ruhunun devamı için çalışıyor, bir yandan yeni kurulan devletin, İstiklâl Savaşı'ndaki İslâmcı ve ruhçu karakterini koruması için çalışanların arasında yer alıyordu. Dergâh, bütün bu çalışmaların karargâhıydı. Sonra yavaş yavaş ortalık duruldu.
(Sezai Karakoç, Mehmet Âkif, Diriliş Yayınları, s. 28)
◾Yahya Kemal esere, hep esere bakıyor; imparatorluk idealine sıkı sıkıya bağlıdır. Âkif'se, eserden müessire, yani imparatorluktan çok, medeniyetin tarihe serpili eser ve kuruluşlar zincirinden çok, bütün eserleri doğuran İslâm'ın kendisine bağlıdır. Bundandır ki, O'nu yeni kurulan devletin İstiklâl Marşı'nı yazmış olarak da görebiliyoruz. Milli Marş'ın şairi ise bundandır ki, Yahya Kemal değildir ve Mehmet Akif'tir.
(Sezai Karakoç, Mehmet Âkif, Diriliş Yayınları, s. 50)
◾Fâniliğin kaçınılmaz bir gerçeği olarak sona eren muhteşem Osmanlı çağının son ve başlayan Türkiye'nin ilk kahramanlık figürlerinin şiirini yapan, ebedî anıtlarını diken yalnız Âkif'tir: Çanakkale Şehitleri Destanı ve İstiklâl Marşı.
(Sezai Karakoç, Mehmet Âkif, Diriliş Yayınları, s. 54-55)
◾Savaş bitti, yani cephe savaşı. Fakat Âkif'in savaşı bitmedi. Yeni kuruluşun hemen hemen biricik kritikçisiydi. Her yıkılanı, kalemiyle, şiiriyle kontrol ediyor, her teklifi, her tasarıyı ve her yapılanı değerlendiriyor, kıymet hükümlerine bağlıyordu. Bu uğurda, son yıllarında, İstiklâl Marşı'nı yazdığı yurdundan uzakta, Mısır'da yaşadı. Dönüşü, âdeta ölümünü sezen sevgili yurdun, bir çekim kuvvetiyle oldu. Geldi ve sevdiği toprağa gömüldü ve vatan oldu. Sağlığında nasıl Milletse, ölünce de vatan oldu.
(Sezai Karakoç, Mehmet Âkif, Diriliş Yayınları, s. 54-55)
◾ En büyük vatan şairlerimizi aruz yetiştirdi. Namık Kemâl'le başlayan, Tevfik Fikret'le devam eden vatan şairi, dün, Mehmet Âkif'le beraber toprağa girmiş sayılabilir. Millî veznimiz hece olduğu halde, hece şairlerimiz için Namık Kemâl'in "Vaveyla"sı, "Kasîde"si gibi, Tevfik Fikret'in "Sis"i, "Rübab'ın Cevabı", "Millet Şarkısı" gibi Mehmed Âkif'in "Çanakkale"si ve "İstiklâl Marşı" gibi bir milletin hafızasına her mısrası atalar sözü haysiyetiyle mal olan büyük günlerinde bir ağızdan haykırılan, en perakende ve şaşkın ruhları bile tek bir müdafaa aşkı ve iradesi içinde bir araya devşirerek ayağa kaldıran "millî" vasfına tam lâyık bir şairimiz çıkmadı. Namık Kemal'den ve Tevfik Fikret'ten sonra, iki günden beri, Mehmed Akif'te yoktur. Vatan şiirinin bu üç büyük zirveli sıra dağları üstüne ölümün kara bulutu indi. Bütün ölçüleri ve haysiyet ile düşünürsek, bugün, Türk vatanı şairsizdir.
Peyami Safa