Arama

Edebiyatımızın 'Parasız Yatılı' şairi Sezai Karakoç ve okul anıları

İnkılap yıllarında, Anadolu'nun ücra, fakir ve mistik bir kasabasında, Zülküfül Makamı'nın eteğine sarılmış Ergani'de geçen ilkokul yılları; sonra küçük yaşta gurbete çıkış...Millî Şef döneminde, parasız yatılı olarak bu kez Ahır Dağı'nın eteğindeki bir şehir olan Maraş... Okul hayatına böyle başlar Sezai Karakoç ve Yedi Güzel Adam'dan bir tanesi olur. 'Parasız Yatılı' şairimizin ilkokul ve ortaokul anıları ile edebiyata adım atışının güzel öyküsünü sizler için derledik.

Sezai Karakoç, "Parasız Yatılılar" olarak da adlandırılan İkinci yeni şiir akımının temsilcisi, Doğu'nun mümin ve yoksul çocuğu, Diriliş hareketinin çağımızdaki halkasıydı. Ergani ise 1930'lu yılların sonunda güller, nar, dut, incir ağaçları ve bağlarla çevrili bir mistik kasabaydı. Zülküfül Makamı'nın eteğine sarılmıştı sanki. Yıkılış rüzgârlarına karşı Zülküfül'den medet bekler gibi suskun, mahzun, sabırlı, mütevekkil ve fakir derviş bir yerdi.

Bir mayıs ayında bu küçük Andadolu kasabasında doğdu Karakoç. İlkokula da burada, Cumhuriyet'in en koyu yıllarında, 1938'de bir bağbozumu sonrası başladı. İhtiyat sınıfı; sırası, masası, sandalyesi olmayan, ortasında yalnızca bir kum masası bulunan bir sınıfta ders aldı. Bu kum masasında harfler ve heceler yazılıydı. Her öğrencide, sayı öğrenmek için kullanılan on adet çöp verilirdi. Tütmeyen, ısıtmayan bir sobası vardı sınıfın. Üç ay ihtiyat sınıfında okudu Karakoç, sonra da, altı yaşında birinci sınıfa alındı.

1939'da aile Piran'a (Dicle) göçünce, şair de öğrenimine burada devam etti. İkinci sınıfa başlayan Karakoç'u burada bir sürpriz bekler. Piran'da bütün çocuklar okula mahalli kıyafetleriyle gelirler, pantolon yok, uzun beyaz bir giysi. Okuldaki çocukların yaşları genellikle büyük. Teneffüste duvarın önüne yığılı odunları alıp birbirlerine vuruyorlar; tek oyunları bu! İtişip kakışmalar, ilk masum kavgalar... Bir kavga sonrasında, sinirlenen öğretmenin "ağzınla kuş tutsan gene sınıfı geçemezsin." tehdidi.

Bunlar, küçük Erganilinin kalbinde açılan ilk okul yaralarından birisiydi. Yanlış bir öğretmen davranışı olarak kazınmış şairin belleğine. Okuldaki müsamere, halkın bu müsamereyi izleyemeyişi, halk arasındaki olağanüstü pîr rivayetleri, sabah ilk derse yetişemeyen öğrencinin cezalı olarak kapıda kalması. Karakoç'un Piran'da kaldıkları bir yıl içinde belleğinde kalan ilkokul anıları bunlardı. Akrep, yılan, dam ve olağanüstü evliya öyküleri arasında, ücra bir kasabada yaşanan ilk çocukluk yılları.

1940'ta, eşyalarını bir at arabasına yükleyerek, Dicle nehrinden geçip yeniden Ergani'ye döner aile. Karakoç'un "Yaz" şiirine bu Piran günleri; "Yazdı arabayla geçtik/ Bir yılda iki kere Dicle'yi" şeklinde yansımıştı. İkinci Dünya Savaşı yılları, fukaralık, halka yüklenen aşırı vergiler, kahvehaneye depolanan buğday, kararan ve karneye bağlanan ekmek. Ergani de fukaralıktan nasibini fazlasıyla aldı.

Karakoç, dokuz yaşında ilkokul dördüncü sınıftadır. Amcasının oğlu da ilkokul öğretmeniydi. On yaşında ilkokulu bitirecekti. Bu, ortaokula başlamak için erken bir yaş olduğundan, ailece dördüncü sınıfı tekrar etmesine karar verilmişti. Karakoç, ilkokul dördü bu nedenle tekrar etti.

Dördüncü sınıfın tekrarında bir hanım öğretmende okudu. Yaş on, ama bir ödevinde "velhasıl-ı kelâm" tabirini kullanacak kadar dil haznesi zengindi. Kış geceleri, babanın okuduğu gazavatnameler, manzum Siyer-i Nebi, Hz. Ali cenkleri, Muhammediye, Ahmediye, kış tatlıları, kar helvası ve nar gibi kızaran soba... Dördüncü sınıftan akılda kalanlar, kabakulak salgını, mor mürekkebe benzeyen bir ilâç, ablasının düğününe kadın öğretmenleri davet ediş işinin kendisine verilmesinden duyduğu rahatsızlık... Keçilerini ve ineklerini sürüye katan küçük çocuk.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN