Arama

Edebiyatımızdaki en ünlü tezkireler

Sözlükte "anmak, hatırlamak" manasındaki zikr kökünden türeyen tezkire, "hatırlamaya vesile olan şey" demektir. Terim olarak eski dönemlerde yazılan biyografik-antolojik eserleri ifade eder. İslam telif geleneğinde zamanla farklı özellikler kazanarak gelişen tezkireler, esas nitelikleri bakımından günümüzdeki biyografik/antolojik sözlüklere benzer özelliklere sahiptir. Yapılan çalışmalarda sık sık adı geçen ve faydalanılan tezkireler, edebiyat tarihimizde önemli bir rol üstlenir. Peki, edebiyatımızdaki en ünlü tezkireler ve bu tezkirelerin muhtevaları nelerdir? İşte araştırmalarda başucu kitabı yapılabilecek tezkireler...

  • 10
  • 15

Tezkiresinin başına oldukça uzun bir mukaddime koyan Âşık Çelebi önce şiir ve şairden bahsetmiş, ardından Sultan Osman'dan başlayarak Orhan Gazi, I. Murad, Yıldırım Bayezid, Süleyman Çelebi, Mehmed Çelebi, II. Murad, Fâtih Sultan Mehmed, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim, Kanûnî Sultan Süleyman ve II. Selim gibi Osmanlı padişahlarına yer vermiştir.

Tezkirede tanıtılan şair sayısı farklı nüshalara göre 360 ile 424 arasında değişmektedir. Âşık Çelebi'nin önce Tevârîh-i Şuarâ adını verdiği, daha sonra Meşâirü'ş-şuarâ olarak adlandırdığı eser sadece bir şairler tezkiresi değil dönemin sosyal hayatını, eğlence yerlerini, zevklerini, nükte anlayışını ortaya koyması bakımından da önemli bir kaynak niteliğindedir. Tanıdığı şairler hakkında orijinal ve ayrıntılı bilgiler veren müellifin nesirde ortaya koyduğu üslûp da eserin değerini arttırmaktadır.

  • 11
  • 15
KINALIZADE HASAN ÇELEBİ- TEZKİRETÜ’Ş ŞUARA
KINALIZADE HASAN ÇELEBİ- TEZKİRETÜ’Ş ŞUARA

Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiresi olarak da anılan eser, Anadolu sahası Türk tezkireciliğinin beşinci örneği olup ele aldığı şair sayısı bakımından ikinci sırada yer alır. Müellifin III. Murad zamanında 994'te (1586) tamamladığı ve hocası Sâdeddin Efendi'ye (Hoca Sâdeddin) ithaf ettiği tezkirede nüshalara göre farklılıklar olmakla birlikte 600 civarında şair ve altı padişah ele alınmıştır.

Başta zamanın padişahı III. Murad ile Hoca Sâdeddin'in anlatıldığı eser üç ana bölümden meydana gelmektedir. Birinci bölüm şair padişahlara (II. Murad, Fâtih Sultan Mehmed, II. Bayezid, I. Selim, Kanûnî Sultan Süleyman ve II. Selim), ikinci bölüm şehzâdelere (Sultan Korkut, Sultan Cem, Sultan Mustafa, Sultan Mehmed ve Sultan Bayezid) ayrılmış, üçüncü bölümde şairler alfabetik olarak sıralanmıştır.

Hasan Çelebi tezkiresinde ağdalı bir dil kullanmış ve bu şekilde inşadaki kabiliyetini gösterme imkânı bulmuştur. Dilinin sadeliğinden dolayı Latîfî'yi eleştiren Hasan Çelebi, Âşık Çelebi'ye göre daha isabetli görüşler belirtmiş, şairleri anlatırken onların sanattaki seviyelerine uygun bir üslûp kullanmayı başarmıştır. Çok geniş bir kültür çevresinde yetişmiş olmasından dolayı bilhassa kendi zamanında yaşayan şairler hakkında başka yerlerde bulunamayacak değerli bilgiler vermiştir. Yakınları hakkında tarafsız kalamayan Hasan Çelebi bilhassa babası Ali Çelebi'yi aşırı derecede övmüş, kardeşlerini de aynı şekilde ele almıştır. Edebiyat tarihi araştırmacılarının önemli kaynaklarından biri olan Tezkiretü'ş-şuarâ döneminde çokça tanınmış ve yayılmıştır. Sadece İstanbul kütüphanelerinde altmış civarında yazma nüshası bulunan eser İbrahim Kutluk tarafından edisyon kritiği yapılarak iki cilt halinde yayımlanmıştır.

  • 12
  • 15
YÜMNİ- TEZKİRE-İ ŞUARA
YÜMNİ- TEZKİRE-İ ŞUARA

Yümnî'nin bilinen tek eseri Tezkiretü'ş-şuarâ'dır. Şeyhî Mehmed Efendi eserin Yümnî'nin kendi hattıyla yazılmış müsveddesini gördüğünü bildirmektedir. Müellifin tamamlamaya ömrü yetmediği tezkirenin müsveddeleri Ali Emîrî tarafından bulunmuş ve 1905'te istinsah edilerek Millet Kütüphanesi'ne konulmuştur.

Bundan çoğaltılan nüshalar Millet ve İstanbul Üniversitesi kütüphanelerinde kayıtlıdır. Kafzâde Fâizî'nin Zübdetü'l-eş'âr'ı tarzında ve onun devamı mahiyetinde olan Tezkire-i Şuarâ-yı Yümnî, Fâizî'den sonra vefat eden yirmi dokuz şairin hal tercümesini ve şiirlerinden örnekleri içerir. Bunlardan on üçü Safâyî'de, beşi Şeyhî'de, on üçü de İsmâil Belîğ'in Nuhbetü'l-Asâr'ında yer almaktadır. Şair sayısı ve ihtiva ettiği bilgiler bakımından geniş olmayan tezkire yine de XVII. yüzyıl Türk edebiyatı tarihi için bir başvuru kaynağıdır. Eser Sadık Erdem tarafından neşredilmiştir

  • 13
  • 15
RİYAZİ- RİYAZÜ’Ş ŞUARA
RİYAZİ- RİYAZÜ’Ş ŞUARA

Riyâzu'ş-Şu'arâ, Riyazi'nin en önemli eseridir. Eser 1607-1610 yılları arasında yazılmış ve eser Sultan I. Ahmed'e ithaf ve takdim edilmiştir. Eserde 424 Osmanlı şairi ele alınmış, eser de şair padişahlar da kronolojik bir biçimde sıralanmıştır.

Eserde başlangıçtan Riyazi'nin yaşadığı zamana kadar yaşamış olan 424 Osmanlı şairi ele alınmıştır. Eser de ayrıca şair padişahlar da kronolojik bir biçimde sıralanmıştır. Riyazi şairleri iki ravzaya ayırarak birinci ravzadakilere Osmanlı Şair Padişahlarını yerleştirmiştir. İknci ravzadakiler ise padişah olmayan divan şairleridir. İkinci Ravza: XV. yüzyıldan kendisine kadar gelen elifbâ sırasına- alfabetik sıraya- göre dizilmiş 385 kadar şairdir.

Riyâzü'ş-şuarâ dîbâcesindeki şiir anlayışı ve şair değerlendirmesiyle de önemlidir. Şiirde anlam ve söz dengesinin iyi kurulması gerektiği belirtilen dîbâcede şairler dört gruba ayrılır: Mânada yaratıcı olanlar, önceki mânaya yeni mânalar katarak güzelleştirenler, önce söylenmiş bir mânayı güzel bir ifadeyle yeniden söyleyenler, önceki mânadan başka mânalar bulanlar. Tezkirenin bir başka özelliği de ele alınan şairlerle ilgili değerlendirmelerdir. Riyâzî tezkiresi, şairlerin ölümleri konusunda verilen dikkatli bilgiler ve düşürülen tarihlerin kaydedilmesiyle de dikkat çekmektedir. Ayrıca derkenarlarda başka şairlere atfedilen şiirlerin asıl sahiplerinin tesbiti hususunda kayıtlar düşülmüştür.

  • 14
  • 15
FATİN- HATİMETÜ’L EŞAR
FATİN- HATİMETÜ’L EŞAR

Fatîn'in ismini günümüze getiren şairlikteki bir devirlik şöhreti değil Tezkire-i Hâtimetü'l-eş'âr adıyla ortaya koyduğu şairler tezkiresidir. 1853'te tamamlanan eseri onu daha basılmadan önce görenlerde büyük bir takdir uyandırmıştı.

Hakkında takriz yazanlardan Maârif-i Umûmiyye Nâzırı Kemal Efendi (Paşa), bir şairler hazinesi dediği tezkirenin geçmişin şairlerine yeniden hayat verdiğini söylerken Meclis-i Vâlâ âzası Subhi Bey (Paşa), edebiyat tarihi bakımından isabetli bir kavrayışla çok uzun zamandan beri lâyıkıyla şuarâ tezkiresi tertip edilmez olduğundan bu ihmal neticesinde son devir şairlerinden çoğunun kendileri gibi hayat hikâyelerinin de unutulmuşluğa gömüldüğüne, yazılarının şuraya buraya dağılıp gitmiş olduğuna dikkat çekerek Hâtimetü'l-eş'âr'ın bu bakımdan göreceği hizmet ve değeri belirtmek ister.

Ahmed Cevdet de (Paşa) onun Sâlim'i devam ettiren eserinin geçmişin ve günün şairlerini bir araya getirerek "eslâf" ile "ahlâf" arasında bir bağ kurmakla eskiler kadar yenilerin de teşekkürünü hak eden bir başarıya eriştiğini söyleyerek bütün şairler adına kendisini tebrik eder.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN